CHP kurultayını yaşadık birlikte, o kadar çok konuşuldu, yazıldı ki üstüne. Biraz beklemek istedim, yazmak için. Bu kurultayın, daha önceki kurultaylara benzemeyen sonuçlar yarattığını düşünüyordum, bunu yazmak için biraz beklemek doğru olacaktı.
HP bu. Öyle sıradan bir siyasal parti değil. Anti-emperyalist bir ulusal kurtuluş savaşının derinliklerinden geliyor, dev bir cumhuriyet devrimi yapmış; özünde, geleneklerinde devrim, değişim, önderlik olan bir parti. 12 Eylül darbesinin kapattığı, sonradan açılan partiler içinde (gerçek anlamda) yaşamayı başaran tek parti. Mayasında "aydınlanma" var, "çağdaş uygarlık" hedefi var.
Karşı devrim başta olmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu felsefesini tasfiye etmek isteyen güçlerin epey mesafe aldığı günümüzde, ne kadar kızsak, eleştirsek de, umudumuz CHP. "Daha doğrusu CHP idi" diyeceğimiz günlere doğru hızla ilerliyoruz.

CHP ile tabanı arasındaki bağ kopma noktasında


Sonda söyleneceği baştan söyleyeyim: CHP tabanı ile CHP genel merkezi arasında 4 yıldır hızla zayıflayan bağ, son kurultayla birlikte tamamen kopmuş gözükmekte. Zaten CHP'nin kendisini temsil ettiği konusunda ciddi kuşkularla desteğini sürdüren taban, son kurultayla birlikte CHP'den (CHP genel merkezinden) tamamen uzaklaştı.

Bu söylediğimin sarsıcı olduğunun farkındayım. Ama kurultay sonrası CHP sempatizanı yurttaşlardaki tepkilere, sosyal medyadaki tepkilere kulak verdiyseniz, sosyal medya kullanmayan yaştaki geleneksel CHP'lilerle sohbet ettiyseniz, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve kurultayın adeta bardağı taşıran son damlalar olduğunu gözlemlersiniz. Ha, gözlemlersiniz de, insanın içini burkan bu gerçeği dile getirmek, getirebilmek gözlemlemek kadar kolay değil, onu söyleyeyim.

CHP Genel Başkanı ve ekibi, "böyle gelmiş, böyle gider, her zamanki gibi tepkiler bir süre sonra sona erer" diye düşünüyorlarsa, fena halde yanılıyorlar. Çünkü bu sefer tepki; eskisi gibi kızgınlık, öfke değil; kırgınlık, kırılma, hayal kırıklığı. Evet eskiden de, CHP yönetimine tepkiler olur, partinin iktidar olamadığı,iktidar olacak güveni veremediği kızgınlıkla söylenir, ağır eleştiriler yapılırdı, ama partinin ideallerinden, hayallerinden vazgeçtiği konusunda –aşınmalar olsa da- böyle derin bir hayal kırıklığı yaşanmazdı. CHP, cumhuriyetin teminatıydı, Atatürk'ün iki büyük eserinden biriydi, aydınlanmanın ve çağdaş uygarlık hedefinin sembolüydü. Ya, şimdi...  

CHP'yi ideallerinden uzaklaştırmaya kalkmak


Bir siyasal partinin kendi ilkeleri ve ideolojisi çerçevesinde, iktidar olmak istemesi, geniş kitlelerin oyuna talip olması, çalışması, belirli ölçütlerde açılımlar yapması, işin doğasının bir gereği.
Ama, "partiyi açıyoruz" adı altında, CHP gibi bir partiyi ideallerinden uzaklaştırmaya kalkarsanız, o çantada keklik gördüğünüz tabanda kırılma yaratırsınız, çünkü o taban -1980 sonrası ne kadar törpülense de- heyecanları, hayalleri, idealleri olan bir tabandır. Taban diye, çoktandır üyelerden, sempatizanlardan, yani tabandan kopmuş, genel merkeze bağımlı olmayı siyaset yapmak zanneden illerdeki örgüt yöneticilerini ve delege yapısını (çoğunluğunu kastediyoruz tabi ki) görüyorsanız, yine fena halde yanılıyorsunuz.

Hele hele, size bu gerçekleri söylemeye çalışan Prof.Dr. Kayhan Kantarlı gibi, CHP'nin ilkelerine ve ideolojisine gönülden bağlı gerçek partilileri, partiden atmaya çalışarak, bu gerçekleri gizlemeye çalışırsanız, sadece yangına körükle gitmiş olursunuz.

Bir siyasi parti için en tehlikeli yer olan bu noktadan uzaklaşmak, yeniden taban ile bağ kurmak, umut verici bir hareket CHP'ye egemen olmadığı sürece, düşünüldüğü kadar kolay olmayacak bu kez.
CHP kurultayı üzerine yazmaya başladık bakalım, bir yazıda bitmeyeceği belliydi. Devam edeceğiz.