Türkiye'de son on yıl içinde giderek belirginleşen şekilde demokrasinin askıya alındığı; seçim ve sandıklara tutunularak toplumun iradesinin, yine toplumun kendisi sebep gösterilerek kademe kademe baskılandığı, olağan olmayan siyasal ve hukuksal süreçlerin yaşandığı herkesin malumu. Bunu artık AKP kadrolarının da dillendirmeye başladığı süreçlere girildi. Operasyonlardan ordu, yargı, akademi, eğitim ve sağlık sektörü başta olmak üzere her kesim bir şekilde nasibini (!) aldı. Şimdi emniyet teşkilatı üzerinde bir operasyon sürüyor. Elbette tüm kurumlarda bu operasyonların deprem etkisi ve artçı sarsıntıları sürüyor.
         
Siyasette sistem partilerinin kendi içlerinden çözülmesi operasyonunun yarattığı boşluk kadar, etkin ve etkili muhalefet yapan ve 1 Mart tezkeresi ile ülkenin parlamenter geleneğinin gücünü ortaya koyan CHP'nin kaset operasyonu sonrasında aldığı yara ile, iktidara yerleşen partinin otoriterlikten totaliterliğe doğru evrilişi kolaylaştı. CHP'nin içine Ortadoğu stratejistlerinin Türkiye konjonktürünün ilerletilmesinde araç olarak kullandığı etnik ve dini söylemlere yakın isimler yerleştirilebildi. Bu kaset sonrası yapılanma CHP'nin yenilenmesi olarak sunuldu, vitrine yerleştirilen isimlerle taban tasfiyesine girişildi. Güya bu yapılanma ile parti kalkışa geçecekti. Yeni bir taban oluşturma gayretlerinin istenen sonucu vermediği yerel seçimler ve Cumhurbaşkanı seçiminde yaşanan hezimetle anlaşıldı.
         
Şimdi ne olacak? Yanıtı açık: Parti özüne dönmeli. Ülkeyi saran kuşatmaya direnişin adresi olmalı. Başkanlık adı altında Başkancı maceraya atılmanın önünde set oluşturmalı... Hepsinden önemlisi hukuku yok hükmünde sayan ve yeni teamül oluşturma gayretleri içine giren fiili tek partinin bir kez daha parlamentoda çoğunluk oluşturmasının önüne geçilmeli. Önümüzdeki baskın kurultay bunun yolunu açabilir mi? Teşkilatın şu anki yöneticileri buradan güçlenerek çıkma hesabını örgüt üzerinden parmak hesabı ile yapmak yerine, tabanın sesine kulak verse, -ki taban dediğimiz partinin kayıtlı üyelerinden ibaret değil, sempatizan ve taraftarlar da bunun içinde- rotasını doğru yöne çevirme şansını bulabilecek. Örgütü sıkıştırarak alınacak sonuç ile serbest bırakarak alınacak sonucun çok farklı olduğunu hepimiz biliyoruz. Nedenleri niçinleri sorgulaması gereken bir siyasal partinin yöneticilerinin sonuç üzerinden meşrulaşmaya çalışması da sonuçların dayatılması üzerinden iletilen sistemin bir parçası olduğu ve karşı olması gereken sisteme destek anlamına gelmez mi? Ancak kabul etmemiz gereken bir gerçek, CHP üzerinde başlatılan operasyonların henüz sona ermediğidir. Herkes hesabını buna göre yapmalıdır.
          
Nitekim, İktidara yakın bir yayın organının; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Yardımcısı Gürsel Tekin'in CHP'ye kaset komplosundan haberdar oldukları ve hatta Türkiye'yi dinlediği iddia edilen Almanya Federal İstihbarat Teşkilatı (BND) ajanlarıyla bir araya geldikleri, Almanya'nın Türkiye'yi dinleme operasyonundan da haberdar olduklarını ileri süren haberini de -doğru veya yanlış- operasyonların sürdüğü ve süreceğini dikkate alarak değerlendirmek gerekiyor.
         
Elbette bunlar çok ciddi ve suçlamaların muhataplarının gazete aleyhine dava açma hakkını doğuran iddialar. Hatta başka bir ülkede yaşansa sadece o ülke ve muhatabı olan ülke içinde değil, uluslararası yankı yapacak bir skandal. Demem o ki, iddianın kendisi bile skandal, gerçek olma ihtimali ise düşünmek bile istemeyeceğimiz kadar vahim...
        
Buradan çıkaracağımız sonuç; CHP'nin öneminin dış dünya farkında. CHP örgütleri de farkında olmak zorunda. Türkiye planlarının gerçekleştirilebilmesi için parti dönüştürülerek başkalaştırılmak isteniyor. Başkalaşması kendisine değil, ama başkalaştıkça kalıcılaşmasına servis ettiği dini ve etnik siyaset yapan konjonktür partilerine yarıyor...
         
CHP teşkilatları bu baskın seçimin partinin özüne, kuruluş felsefesine dönmesi konusunda üzerlerine düşeni yapmalılar. Tüm teşkilatlarda partinin kurucusu Atatürk'ün portreleri asılı. Konuşmalarda nutuklar O'nun üzerinden atılıyor. Lütfen kurultay öncesinde ofislerinizdeki bu fotoğraflara bakınız. Tarihi, verilen mücadelenin büyüklüğünü, o yok yoksul koşulları anımsayınız. Bulunduğunuz yere, oturduğunuz koltuğa bakınız ve kime borçlu olduğunuzu anımsayınız, bu ülkede günümüze kadar yer edinmiş olan herkes gibi... Bugün ülkemizde teröristin yıkılan heykeline misilleme olarak, Atatürk heykellerini yıkmaya yönelik eylemlere en büyük tepkinin gelmesi gereken yerlerde oturmaktasınız. Konjonktür, Atatürk ve eserlerini hedef almış durumda. Atatürk'ün yerinin ve ölümsüz gücünün farkındalar. Asıl, kurduğu partide görev yapmış, yapmakta olan herkes bunun farkında olup gereğini yerine getirmek zorunda. Kurucuları ve kurucu kurumlar yoksa, devlet de yok demektir. Devletin tasfiye edilmesi, yeni bir devlet kurulması hesapları CHP'nin tasfiyesi üzerinden yapılmakta!...
         
Muhalefete susamış kitlelerin karşısına, medyanın ve operasyonların şekil verdiği 'yeni CHP' imzası ile değil; partinin kurucu felsefesi etrafında toplaşarak, 'yeniden CHP' imzası ile çıkmak gerekiyor. İktidara tutunmuşların 'yeni' diye dayattıklarının aslında eski özlemler ve planlar olduğunu anlatabilecek birikimli kadrolara gereksinim var.
         
Kolay olan var olana tutunmak, zor olan ise gereğini yapmak.
Zor başarılmak zorunda...
CHP özüne dönmeli...
Başka ne söylenebilir?
CHP'yi ve dolayısı ile ülkemizi zor günler bekliyor.
Bu zorlukları aşabilmemiz, kaç kişinin bunun farkında olduğundan bağımsız değil.