Kendisini belki de esprilerini seversiniz ya da sevmezsiniz ayrı konudur. Ama bir gerçek vardır ki Holywood'un belki de felsefi yönü en ağırlıklı sanatçılarından biridir Woody Allen. Sanatçımız; sinema sektörünün her alanında çalışmakla birlikte yazar olarak da edebiyat dünyasında önemli yerini korumaktadır. Gerek filmlerindeki replikler gerekse kitaplarında sıraladığı birçok söz, özdeyişler olarak güncel yaşamımıza girmiştir.

Onun en çok sevdiğim deyişlerinden birini seçtim, çöp disiplininden uzak yaşamamızın örneği olarak. Bakınız, kim bilir kaç yıl önce -galiba 1960 ile1970 arası olmalı- neler söylemiş sevgili Woody'miz. Üstelik o zamanlar dünyamız şimdiki kadar kirlenmemişti.
 
"Tüketerek yaşıyoruz. Korkutucu aslında; ama kullan-at ekseninde dönüyor hayatlarımız. Kayboluyoruz. Kaybettiklerimizi aramayı aklımıza getirmeden, yenisini, iyisini, kolayını istiyoruz. Eksilerek yaşıyoruz."
Ne dersiniz, Woody'miz haklı değil mi? Haydi o zaman ülkemizden bir iki örnek vereyim sizlere. Bakınız üç-dört gün önceki cumartesi günü bir büyük gazetemizin Ege ekinden alıntıladığım iki haber başlığını yansıtayım sizlere. İlki İzmir'imizden; "Derelerden 15 bin kamyon çöp çıktı", diğeri Marmaris'ten; "Çadırcılardan geriye kalan". Her iki haber de resimlerle belgelenmiş. Bilmem ayrıntıya gerek duyacak mısınız? Aynı gazetenin Pazar günkü sayısındaki makalenin başlığı da çok ilginçti: "Gelin Türkiye'yi bir günde temizleyelim!" Konuya ilgi gösterenlere Sn. Selçuk Şirin tarafından yazılan bu makaleyi okumalarını dilerim:

"Gün geçmiyor ki doğal güzelliği olan ya da tarihsel değeri yüksek bir yörenin çöplerle doldurulduğunu izlemeyelim, haberini okumayalım. Kaynak sularının başlarına gösteri yaparcasına bırakılan üstelik marifetmiş gibi kırılarak bırakılan bira şişeleri, sağda solda çocuk bezleri, kadın pedleri ve daha neler neler. Ayrıntıları yazmakla, anlatmakla biter mi sanırsınız?
Kaç sene oldu? Gazetemizdeki ilk yazımda Konak Meydanı'ndaki akıl almaz düzensizlikten, çöp disiplinsizliğinden söz etmiştim galiba. Bakıyorum da değişen hiçbir şey yok. Aynı hamam aynı tas. Belediyeler ne yapsın? Olay bütünüyle kitlesel bir disiplin meselesi olarak algılanmalı. Neden mi öyle düşünüyorum? Elbette onu da anlatmalıyım.

"Bakınız; Karşıyaka'nın göbeğinde sanırım belki de ülkemizin en seçkin insanlarının yaşadığı Donanmacı Mahallesi'nde bulunan çöp konteynerlerinin içler acısı durumlarından söz edeyim sizlere. Konteynerlerin hepsi de estetik açıdan görünüm kazansınlar diye yeşil muhafazalarla kaplanmış durumda. Üstelik sinek ve kokuyu önleme amacıyla kapakları da bulunuyor. Gelin görün ki çöp atıp da kapağını kapatanı görmedim desem doğru söylemiş olurum. Evinin tam karşısındaki konteynere çöp atıp kapağı açık bırakanlar çoğunlukta. Şikayet etmeye gelince hepsi birlikte sineklerden mi yakınmazlar, kokulardan mı?
Kentleşme ilerledikçe kentlerin çöp sorunu da giderek önü alınmaz bir şekilde büyüdükçe büyüyor. Dikkat ediniz;  Manisa Büyükşehir Belediyesi, modern çöp yok etme tesisini 120 km. ötesindeki Gördes'te kurabildi. İzmir Büyükşehir Belediyesi senelerdir yer arayışında. Üstelik; kuracağı tesisin en son teknikle yapılacağını yetkili birimler anlatıp duruyor. Dinleyen mi var?

"Çocukluğumun bir bölümü baba memleketi Kırkağaç'ta geçmişti. O zamanlar ilçenin tüm yaşantısı tarım üzerine kurulmuştu. Hemen her ailenin küçük ya da büyükbaş hayvanı vardı. Evde yenilen kavunların, karpuzların kabukları kükürlük denilen çöp birikim noktalarına atılır; o evcil hayvanlar da noktasını bırakmaksızın o kabukları bir güzel yerlerdi. Tavukları-horozları saymıyorum bile. Demem o ki çöp; kısır bir döngüdür bana kalırsa. Ciddi bir anlayışla, ciddi bir bilinçle; plastikler, metaller, kağıt-kartonlar, camlar ve ağaç kökenli atıklar ayrılarak değerlendirilse geriye ne kalacaktır ki? Yeter ki halkımız bu konuda bilinçlendirilsin?"
 
Esenlikle kalınız...