Evet; daha adını bile koyamadık ama o şimdi bu yazılarımı yazarken sol ayağımın üstünde olanca masumluğu ile mışıl mışıl uyumasını sürdürüyor. Siz; şimdilik uyuduğuna bakmayın evimizin bireylerini ve yakın çevremizdekilerin tamamını bir ölçüde esir aldı. Küçük olmanın tüm sevimliliğini olabildiğince bencillikle kullanmasını da daha şimdiden üst seviyede becerebiliyor.

On gün önce sokakta bulup sahiplendiğimiz kedimizden söz ediyorum. On günün biraz öncesinde eşim görmüş; yeni doğum yapmış bir kedi ve etrafında miyavlayıp memelerine saldıran dokuz kedicik.
Eşim; önce inanamamış dokuz tane de olur muymuş diyerek şaşırmış kalmış. Sonrasında gerçeği öğrenmiş. Meğerse yavruları emziren annenin aslında dört yavrusu varmış hemen hemen aynı günlerde kendisinin annesi de doğum yapıp beş yavrusu olmamış mı? Ne hikmettir yavrular annelerinden çok kardeşleri sayılabilecek genç anneye yönelmişler, süt gereksinmelerini öyle karşılamaya başlamışlar. Böylelikle dokuz yavrulu bir koloni oluşmuş.


Evcil hayvanların bakımı konusunda gerçekten bilgili komşum ve kızıyla birlikte gittik baktık gerçekten hepsi de güzel ve sevimli yavrular. Bir kedi sahiplenme düşüncemiz vardı; olur mu, olsun mu diye düşünürken gözümüz duman renkli, mavi gözlü-Evet mavi gözlü- yavruya takılıverdi. Bir cesaret, bir güven geldi üstümüze; evet biz bu sevimli yaratığa bakabiliriz dedik ve yavruyu aldık, evimize geldik.
Evimize geldik diyorum ama bu işlerin ne denli acemisi olduğumuzu hemencecik anlayıverdik. Meğerse böylesi dışarıda yaşayan kedilerin özellikle küçüklerinde kedilere özgü pireler bulunurmuş. Öğrendik, Allahtan komşularımız son derece hayvansever olmalarından öte bu konularda ciddi bilgi sahibiydiler. İşte bu sevimli komşularla ortak bir çalışmaya başladık. Minik yavrumuz için pire öldürücü şampuanlar alındı, kedimiz yıkandı kurutuldu. Yeni mamalarını aldık, keçi sütü ile takviye beslenme rejimini uygulamaya geçirdik.
Biz bu yavru kedimizle şimdilik tatlı tatlı sevişerek saatlerimizi dolduruyoruz. Söyleyeyim; hepimize ayrı bir heyecan geldi. Bacaklarımızın arasında dolanıp duruyor, gazete- kitap okumaya da izin yok. Mutlaka bir yolunu bulup kucağımıza kurularak ortamı kendi istediğine göre ayarlıyor. En çok sevdiği şey de minik pençeleri ile elimizi ya da ayağımızı sarıp o küçücük ağzıyla bizleri ısırmaya çalışmak. Biz ayağa kalksak hemen peşimizden o da atlayıp bizim peşimizden koşturmaya başlıyor. Korkumuz; bilmeyerek üzerine basmak, o kadar küçük ki ayağımızı sürüyerek yürümek zorunda kalıyoruz. Olsun!
Yaptığı hiçbir davranışından ötürü yakınmıyoruz. Yakınmıyoruz ama ne istediğini anlamak da bizler için bayağı ciddi bir sorun haline dönüşüyor. Yazdığım gibi, olsun varsın, elbet bizlerin de ondan öğreneceği şeyler olacaktır.
***
Madem ki sahiplendiğimiz bu şirin kedi yavrusundan bu kadar söz ettim. O halde; kedilerin bizlerin yaşamına evcilleşmiş olarak MÖ. 4000'inci yıllarda Eski Mısır'da girmiş olduğunu bir bilgi olarak ekleyeyim. Edindiğim bilgilere göre kediler; aynı Mısır'da kutsal bir varlık haline dönüştürülüp tanrılar katına dahi ulaşmışlardır.
Sonrası az ya da çok biliniyor. O halde; edebiyat dünyamızdan ufak alıntılar yapmama ne dersiniz?
"Ama kedi/ Kedi olmaktan başka bir şey istemez/ Her kedi katıksız kedidir/ Bıyığından kuyruğuna kadar..." Pablo Neruda'nın bu dizeleri ,bedenini değil ruhunu betimler kedinin. Gerçekten de, kedi olmaktan başka bir şey istemez gibidir kedi; kedi ve kendi gibi olmaktır onun derdi. Kedinin bilimsel adıyla felis catus'un tüm çekiciliği, ayartıcılığı da buradan gelir. Bağımsızlığından, kendini  hiçbir zaman tümüyle vermemesinden, kendi olmasından.Theophile Gautier'nin dediği gibi: "Sevgisini hak ediyorsanız  kedi dostunuz olur, ama asla köleniz olmaz." Montaigne, benzer bir yaklaşımı daha gülümser bir üslupla dile getirir: "Kedimle oynarken o mu beni eğlendiriyor, ben mi onu, bir türlü anlayamıyorum." Görünmez Kentler'in yazarı İtalo Calvino'nun söylediği de, farklı bir yoldan aynı yere varır: "Kedinin kenti ile insanların kenti birbirinin içinde yaşar, ama ikisi aynı kent değildir." ... Morg Sokağı Cinayetleri'nin yazarı Edgar Allen Poe'ya gelince, o daha da esrarengiz yazmanın peşindedir: "Keşke bir kedi kadar gizemli yazabilseydim." (*)
Ekleyip belirteyim büyük yazarların kediler hakkındaki düşüncelerinin tümünü yazmaya kalksam herhalde satırlar yetmez olur. Şimdilik bu kadarını yazmış olayım.
Esenlikle kalınız...
(*)  P  DÜNYA SANATI DERGİSİ 2005/37. Sayı Sh.1