Margaret Eleanor Atwood, 1939 doğumlu Kanadalı yazar, şair ve denemeci. Onu nasıl daha önce hiç okumadım bilmiyorum, Damızlık Kız kitabıyla beni hem çok rahatsız etti, hem de kendisine hayran bıraktı.

Atwood, Arthur C. Clarke, Prince of Asturias, The Governor General ve Booker ödülleri sahibi. Margaret Atwood, “Damızlık Kızın Öyküsü”nü 1980’lerin başında kaleme almaya başlamış. Ben henüz doğmuşken…  Kitabın bir kısmını Batı Berlin’de, bir kısmını ise Alabama’da yazmış ve bu kitabı yazması 5 yılını almış ve kitap, güçlü feminist yönüyle öne çıktı ve kadın haklarının üstüne durması ile önem kazanmış.

Kitap cidden çok rahatsız edici. Kurgu bir eserde hepimiz kendimizi ana karakter yerine koyarız. Hele ki bu karakter anlatıcıysa daha bir içine gireriz. Le Guin’in de sıkça şikayet ettiği gibi edebiyat erkek karakterlerle dolu. Özellikle bilimkurgu ve distopya/ütopya türünde yazılmış eserleri düşünürsek kadın baş karakter bulmayı bir yana bırakın, kadın karakter göremediğimiz bile oluyor. Eser bu açıdan da oldukça önemli sayılıyor.

Karakter, tüm düzenin değiştiği o güne normal bir gün gibi başlıyor. Sigara almak için büfeye gittiğinde çalışan kişinin değiştiğini ve eskisinin yerine genç bir erkeğin geldiğini görüyor. Para kullanımı yok, kredi kartı benzeri kartlar kullanılıyor. Kartı geçersiz görünüyor ve tekrar denenmesini istiyor. Tekrar bakılırken çok dikkatli şekilde parmaklarını kontrol ediyor. Fakat numara doğru, kartı iptal olmuş. Bu karanlık yakın gelecekte, günümüzde olduğu gibi terör saldırılarının arttığı ve topluma olan baskının zirveye çıktığı dönemde Amerikan hükümetinin yerine totaliter bir yapı gelir. Her şeyin değiştiği bu günden sonra kadınların tüm hakları alınır. Kartları iptal olur, paraları kocaları ya da en yakın erkek akrabalarının hesaplarına yatırılır. Paraya, mülke sahip olma hakları ellerinden alındığı gibi aklınıza gelecek her özgürlükten mahrumdurlar. Kadınlar, özetle üç gruba ayrılırlar; Mavi, yeşil ve kırmızı giyinenler. Toplumsal tabakanın en üstünde yer alanlar mavi elbiseli olanlardır; önemli görevlerde yer alan erkeklerle evlidirler ve yalnızca ev içindeki yönetimle ilgilenirler. Yeşil elbiseli olanlar ise doğurganlığı olmayan kadınlardır, ev işleriyle ilgilenirler. Yalnızca çocuk doğurmakla sorumlu olanlar ise kırmızılardır. Bunlardan hiçbiri olmayanlar çok ağır işlerde çalıştırılır ve sağlıksız çalışma koşulları yüzünden yavaş yavaş ölürler.

Kırmızı elbiseliler, onlar, “Damıızlık Kız”lardır. Yalnızca bir çocuk yapma aracıdırlar. ;Onlara makyaj malzemeleri, kollarının görünmesi, sigara ve alkol yasaktır. “Komutan” ismi verilen üniformalı yöneticilere ihtiyaçlarına göre verilirler. Verildikleri komutana göre isim alırlar “Fredinki, Gleninki, Warreninki..” gibi. Komutanın ismine “ki” eki getirilerek isimlendirilirler, eski isimlerini kullanamazlar. Kendi aralarında diyolog kurmaları, konuşmaları, arkadaş olmaları, çok kısıtlıdır. Dışarıya yanlarında başka bir damızlık kız olmadan çıkamazlar. Damızlık kızları sözde eğiten ve kontrol altında tutulan yaşlı insanlara “Teyzeler” denir. Teyze olmak isteyen onlarca insan vardır. Bu kadar kısıtlı bir dünyada ufacık bile bir yetki sahibi olmak önemli görülür. Kurallara karşı gelenler öldürülüp “Duvar” ismi verilen yere asılırlar.

Atwood, açıkça görülüyor ki eseri yazarken birçok konuda Orwell’in 1984’ünü referans almış. 1984’ü okuduysanız, Komutan, Fredinki ve Nick arasındaki ilişki size O’Brien, Julia ve Winston arasındaki ilişkiyi hatırlatacaktır. Olay örgüsü ve harap metropol atmosferi 1984 ile çok benzer. Yine iki eserde de piramidin en üstünde yer alanlar, her şeyin iyisine ve yasaklı şeylere sahiptirler. Göz ismi verilen polisler vardır fakat kimin göz olup olmadığı anlaşılamaz. Göz’ler aynı 1984’teki “Düşünce Polisleri” gibidir. Polislere “Göz” isminin verilmesinin bile Orwell’in ev içindeki gözlerine ithaf olduğu düşünülebilir. Bazı benzerlikler içerse de kendi içinde özgün bir eser.

Kitap için her ne kadar feminist distopya dense de ortada erkeklerin de istemeyeceği bir dünya var. Erkekler ayrıcalıklı görünse de bu ayrıcalık yalnızca yönetim kısmındakilere mahsus.  Erkeklerin de kendilerine gönderilen kadınları seçme şansı yok. Kendilerine gönderilen kadınla bırakın bir şeyleri paylaşmayı, konuşmaları bile kısıtlı. Onlar da yalnızca üreme görevlerini yerine getirmek zorundalar.

Yatak odasında çiftleşme olacağı an ‘’Damızlık Kız’’ evin hanımının kucağına başını koyuyor. Evin hanımı damızlık kızın ellerini sıkıca kavrıyor. Olayın dışında kalmamasını sağlayan ritüel bu. Bebek oluşumunda onun da katkısının olduğu bu sayede varsayılıyor. ‘’Damızlık Kız’’ hiç soyunmadan sadece aşağısını açıyor ve ‘’Komutan’’ da sadece fermuarını indiriyor. Dokunmak da öpüşmek de yasak.  İşte bu sahnede ne kadının ne de erkeğin bir zevkinden söz edilemezken, evin hanımının da durumu feci. İki kadın hayali kuran erkeklere al sana işte sana bu müstehak da denebilir. Şaka bir yana,  bu kitap kadını da erkeği de çok rahatsız edecek türden.  Sürekli kısıtlanmaya, saçını başını kapatmaya meraklı kadınların mutlaka okuması gereken bir kitap. Kitap insan mısın yoksa üreme nesnesi mi  diye düşünebileceği  harika bir atmosfer sunuyor.