Gündüz Vassaf, 'Cehenneme Övgü' adlı kitabında; 'Kolektif deliliğin zirveye tırmandığı noktada bireysel delilik şiddetle reddedilir...' diyor.
Bu söz, kolektif deliliğe kendini kaptırmayan insanların ötekileştirildiği ülkemize çok uygun. Farklı düşünen, herkesleşmeyen saçmalıklara 'saçmalık bu' diyebilen, aklı ile alay edilmesine karşı çıkanlar anında deli damgası yiyor, hatta vatan hainliği ile suçlanabiliyor. Sokak müzisyenliği yapan arkadaşım Duygu Tuncer, hayatın sıradanlaşan akışına tepki olarak arada bir sokakta geri geri yürüdüğünü söylemişti. Muhtemelen onu geri geri yürürken gören insanlar; 'Deli herhalde' deyip yanından geçip gitmişlerdir. Çünkü hiçbir şey araştırılmıyor, üzerine düşünülmüyor artık bu ülkede. Kitleler için ayakların ve düşüncelerin yolları çoktan çizilmiş. Kendini kolektif deliliğin sularına bırakanlar nereye gittikleri ile ilgilenmiyor, sadece inanıp, hak verip, biat ediyorlar.  

Bu mutlu birlikteliğin dışında kalarak bireysel deliliğe sahip çıkmak ise güç gerektiriyor. Çünkü toplumsal deliliğe dahil olmak istemeyen biz öteki delilerin toplumsal yalnızlıkla baş etmesi gerekiyor. Etrafımızı zehirli bir sarmaşık gibi sarıp sarmalayan, kolektif deliliğin sınırlarının dışında duranlardan olduğumu düşünüyor, en azından öyle olmasını umuyorum. Deli deyip geçmeyin, tek başına delirmek büyük bir ayrıcalıktır. Teşvik edilen deliliğe kendini kaptırdı mı insan, karıştı mı o hengameye ondan geriye hiçbir şey kalmıyor; sözleri, davranışları ezberden öteye geçmiyor.

Peki kolektif deliliğin tahakkümünden kendimizi nasıl kurtaracağız? Tabi ki sorular sorarak, araştırarak, aklımızla alay edenlere 'Hadi oradan' diyerek...
Son günlerde yatıp kalkıp, istifaya zorlanan AKP'li belediye başkanlarının istifa edip etmeyeceğini tartışıyoruz. Durum öyle bir hal aldı ki, istifası istenen belediye başkanlarından, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in istifa edip etmediği bilgisini veren 'melihgokcekgittimi.com' isimli bir internet sitesi bile açıldı. Ki bu yazının yazıldığı dakikalarda henüz istifa haberi gelmemişti. Yaşananları tiyatro seyreder gibi seyrediyoruz. Hiç kimse bu belediye başkanlarının neden istifaya zorlandığı ile ilgilenmiyor; 'Suçları varsa neden yargılanmıyorlar?', 'Onları ben seçtim, benim irademe neden saygı duymuyorsunuz?' demiyor, diyemiyor.  Son bir örnek; Ahmet Hakan dünkü köşe yazısında 'İstanbul'a ihanet işi Kemal Kılıçdaroğlu'nun üstüne yıkılabilir' diyerek şöyle devam ediyor; "Cumhurbaşkanı Erdoğan dedi ki: Biz İstanbul'un kıymetini bilemedik. Biz bu şehre ihanet ettik. Hâlâ da ediyoruz. Ben de bundan sorumluyum. (Bu sözler sonrası salondan alkış sesleri yükseldi)
Korkarım... Bu ihanetin sorumluluğu da pek yakında Kemal Kılıçdaroğlu'nun üstüne yıkılabilir.

Nasıl mı? Mesela şöyle denilerek: Biz İstanbul'a ihanet ederken... Kemal Kılıçdaroğlu neredeydi? Hâlâ da ediyoruz... Neredesin Bay Kemal? Sessiz kalarak bizim ihanetimize sen geçit verdin sen."
Acı ama gerçek. Ahmet Hakan'ın bu öngörüsü hakikaten gerçekleşebilir bu ülkede. Bazıları aklın, düşüncenin ağırlığından öyle azade yaşıyorlar ki, duvarlara 'İmkânı olan delirsin' yazanlara hak vermemek elde değil. Yoksa siz hâlâ delirmediniz mi?