Konya Rampalı Çarşı'nın eksi birinci katında, 'Edebiyatçı bir bayan'la Bayram Abi'nin yerinde, Gençlik Kitabevi'ndeyiz. Çaylar geliyor, kitapların gölgesinde koyu bir sohbet başlıyor. Köyde arıları varmış Bayram Abi'nin haftada bir onları ziyarete gidiyormuş.

"Bozkırın ortasında küçük bir köyümüz var, bazen başımı alıp gitmek, orada yaşamak istiyorum. Korkmak mı, kopamamak mı bilmiyorum ama bir şeyler var tutuyor beni, gidemiyorum" diyor.   

Bozkırı güzelleştiren, insanı umutlandıran bir yanı var Bayram Abi'nin. İzmir'e dönerken otobüste okumak için bir kitap almak istediğimi söyleyince, sohbetin rengine uygun mavi bir kitap uzatıyor; 'Frederic Gros-Yürümenin Felsefesi.' 'Beğeneceğini düşünüyorum' diyor. Kitabın arka kapağını çevirince, Nietzche'yi Kara Orman'da yürürken, Rimbaud'yu tahta ayağı ile çöllere açılırken, Rousseau'yu ise Alpler'e doğru giderken buluyorum... Peşlerine düşeyim derken, bir de bakıyorum ki önümde bilge bir gezgin...

Anlatayım; "Bilge bir gezgin karanlık ve fırtınalı bir havada, dibinde olgun buğdaylarla kaplı küçük bir tarla olan büyük bir vadiden aşağı doğru yürüyormuş. Tarla, yabani otların arasında ve karanlık göğün altında, rüzgârın usulca dalgalandırdığı kare şeklinde bir parıltı oluşturuyormuş.
Gezgin ağır adımlarla yürürken bu güzel görüntünün tadını çıkarıyormuş. Çok geçmeden, yorucu bir günün ardından başı önde evine dönen bir çiftçiyle karşılaşmış ve adamı durdurup kolunu sıkarak içten bir sesle; 'Teşekkür ederim' demiş. Çiftçi hafifçe irkilip, 'Sana verecek hiçbir şeyim yok zavallı adam' diye karşılık vermiş.

Bunun üzerine yaşlı gezgin yumuşak bir sesle, 'Bir şeyler verdirtmek için teşekkür etmedim sana, zaten her şeyi vermiş olduğun için teşekkür ettim. Şu buğday tarlasıyla çocuğun gibi ilgilenmişsin, o da senin emeğinle kavuşmuş bugünkü güzelliğine. Şimdiyse sadece bir buğday tanesi ne kadar eder, ona bakıyorsun. Bense yol boyunca beslendim o tarlanın altın sarısıyla' diyerek tebessüm etmiş. Çiftçi arkasını dönüp başını iki yana sallayarak, deliler hakkında söylenerek yoluna devam etmiş..." (Sayfa 55)  

Hikâyeyi bitirdiğimde, 'Delirmek gerek' dedim... Hâlâ delirmediysek, tez elden delirmek gerek... Bayram Abi gibi, kendisine teşekkür ettiğimizde, 'Sana verecek hiçbir şeyim yok zavallı adam' diye karşılık vermeyeceğinden emin olduğumuz güzel insanlar, umutlu insanlar olduğu sürece, güzelce delirmek gerek...