Günümüzde gerek ülkemizde gerekse dünya genelinde üzerinde çok tartışılan kavramlardan biri "demokrasi". En basit tanımıyla "halk yönetimi" şeklinde tanımlanabilen bu kavramın belirsizliği de öncelikle bu basit tanımın bir ürünü olarak ortaya çıkıyor. Demokrasi halkın yönetimi olduğuna göre, bu kavramın niteliğini ortaya koymada (bir veri olan) "halk" kavramının anlamı önemli hale geliyor. Bir başka deyişle, "halk" kavramından neyin anlaşıldığı, demokrasi kavramının içeriğinin temel belirleyicisi haline geliyor. Giovanni Sartori'nin "Demokrasi Teorisine Geri Dönüş" kitabında belirttiği gibi halkı herkes olarak görmekten, sadece salt çoğunluk olarak görmeye kadar değişik yaklaşımlar mevcut. Bu yaklaşımlar, "halk kavramının" niteliksel ve niceliksel içeriğini oluşturmalarından dolayı, demokrasi kavramının içeriğini de dolaylı yoldan belirliyorlar. Dolayısıyla demokrasi kavramının evrenselliğine karşın "halkı" ne olarak tanımladığınıza bağlı olarak, demokrasi anlayışınız şekilleniyor. 
   
Değerli okurlarım, "halk" kavramının öznelliğinden dolayı "demokrasi" düşüncesinin evrenselliğinin aslında bulunmadığı yönünde görüşler de var. Ben de bu görüşlerin geçerliliğini tartışmadan, kendi "halk" tanımımı özde emekten yana olmayı ifade eden Kemalist "halkçılık" ilkesinden yola çıkarak; "halkçılık" la "demokrasi" ve "cumhuriyet" arasında çok yakın bir ilişkinin var olduğunu,
Yönetimin halklaşmadığı cumhuriyet rejimlerinde, demokrasiden bile söz edilemeyeceğini,
Demokratik bir cumhuriyete ise, ancak yönetimin halklaşması ile ulaşılabileceğini ifade ederek bu tartışmayı noktalayayım.
Böyle bir anlayışın karşıtı ise halkı özde "tebâ" olarak gören ve bazen de sadece kendi seçmeni olarak algılayan; ne yazık ki şu an siyasal iktidarı oluşturan anlayışın "demokrasi" düşüncesi...
   
Değerli okurlarım, "demokrasi" kavramı üzerine yukarıdaki tartışmaları aşabilmenin en kolay yolu ise "nesnel" olarak tanımlanabilen yardımcı kavramlara başvurmak. Bu noktada "demokrasi kültürü" kavramı yardımımıza koşuyor. Demokrat olan ile olmayanı, en basit olarak uygulamaya dönük olan bu kavram aracılığıyla ayırt edebiliriz.
Öyleyse bu kavramla sohbetimize devam edelim. Demokrasi kültürü "kişilerin kendilerini yönetme yeteneklerini tanımlayan davranışlar, pratikler ve normlar" olarak tanımlanabilir. Daha uygulamaya dönük bir tanımla, demokrasi kültürü yurttaşların devlet yönetimine ilgi duymaları, her düzeydeki yönetim işlerine katılmaları, başkalarının fikirlerine saygı duymaları, sosyal yapıdaki farklılıklara karşı hoşgörülü olmaları ve emir alıp emir vermekten çok eşitlikçi ilişkiler içinde olmalarıdır.
   
Demokrasi halk yönetimi olduğuna göre halkın yönetime ilgisiz kalması/bırakılması bu rejimin özüne aykırı değil midir? Bu soru "halk" kavramının anlamı üzerindeki ideolojik tartışmalardan bağımsız olarak da sorulabilir.
Aile içinde, apartmanda, okulda, üniversitede, işyerinde, demokratik kitle örgütlerinde, siyasi partilerde, medyada, yerel yönetimlerde, ülke yönetiminde kısaca yaşamın her alanında... kararlar alınırken ilgili kişilerin, kurumların, uzmanların fikirlerinin alınması, mümkün olduğu kadar herkesin karar alma sürecine katılması, demokrasi kültürünün varlığını göstermez mi?
Çoğulcu, katılımcı, bireyin hak ve özgürlüklerine saygılı, hoşgörülü, diyaloga açık, tutum ve davranışlarda kontrollü, haklarını yerinde ve zamanında kullanabilen, şiddetten uzak, etik sorumluluğa sahip, kendi özgürlüklerinin başkalarının özgürlükleri ile sınırlı olduğu bilincine varan, farklı görüşlerle uzlaşma ve işbirliğine açık, toplumun sosyal yapısını anlayabilen,  toplumla beraber hareket edebilen, takım ruhu anlayışına sahip ...Bu nitelikler sizce de "demokrat" olma adına olmazsa olmazlar değil mi?
   
Değerli okurlarım, yukarıda saydığım nitelikler dikkat ederseniz doğrudan sosyal yaşam ile ilgili. Ancak sosyal alandaki durağanlık ve dönüşümler siyasal alanda da yansımasını buluyor. Yani, konumuzla ilgili olarak şu çıkarımda bulunabiliriz: Sosyal ilişkilerde demokrasi kültürü zayıfsa, bu zayıflık devlet yönetimine de yansıyacaktır.
Demokrasi kültürü öncelikle ailede, okulda, işyerinde ve diğer örgütlenmelerde kazanılır.
Evde yalnızca babanın sözünün geçerli olduğu, anneye söz hakkının tanınmadığı, çocukların dikkate bile alınmadığı bir ortam varsa, böyle bir yaşam biçimi katılımcı demokratik bir kültürel birikim yaratmayacaktır.
Okulda, işyerinde ve diğer kurumlarda öğretmenler, idareciler tek söz sahibi iseler ve diğer kişilere yalnızca mutlak itâât etmek düşüyorsa bu ortamda yetişen insanlar, devlet yönetimi konusunda da aynı alışkanlıklarını sürdüreceklerdir.
Bu tür ilişkiler insanları yönetilmeye, sadece verilen emirleri yerine getirmeye alıştıracak, yönetme sorumluluğunu paylaşmaktan uzaklaştıracaktır. İnsanlar ülke yönetimi ile ilgili sorunlara ilgisiz kalacak, bu konuda kendilerini güçsüz, yeteneksiz hissedeceklerdir. "En doğrusunu büyükler bilir görüşü" ortaya çıkacaktır.
   
Demokrasi kültürü, kişinin özgüvenini, etik davranışlarını, yurttaşlık bilincini geliştirip, toplumla bütünleşerek, dayanışma içinde karar verme, üretme, sevinci ve hüznü paylaşma kararlılığını göstermesidir.
"Demokrasi kültürü" kavramından yola çıkarsak, demokrasi bir anlayışlar ve değerler bütünüdür, bir kültür olayıdır.
Demokrasi bir yaşam biçimidir.
Demokrasi bir bakış açısıdır.
Haydi, anneler, babalar şimdiden başlayarak çocuklarımızla birlikte Atatürk ilke ve devrimlerini içselleştirerek demokrasi kültürünün kurallarını aile içinde uygulamaya başlayalım. Okulda, işyerinde, toplumda... devam ettirip, ülke yönetimlerine de yansıtarak, gerçek demokrasiyi yaşamın her alanında taşıyalım.

***
1993 yılında Viyana'da toplanan Dünya İnsan Hakları Konferansı sonuç bildirgesinde demokrasi tanımı şu şekilde yapılmıştır. "Demokrasi, halkın kendi siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel sistemlerini belirlemek için iradesinin özgürce ifade edilmesine ve yaşamının tüm yönlerine katılımına dayanır"