Her gün eskiyen ama güncel kalan iki konu var Türkiye'de. Biri diktatörlük, ikincisi kadının durumu. Anlaşılan o ki klasikleşiyor bu konular. Olay şu:
Türkiye'nin yüz akı "Gezi Dirilişi"nden beri süre gelen bir tartışmadır: "Diktatöre 'diktatör' denebiliyorsa, o kişi diktatör değildir" derler.
Korkunç, anlamsız bir cümle ardından televizyon ve kağıtlarında gazete yazan şeylerin sayfalarında sürdürülen; zaman zaman alevlenen ama içten içe yanmaya devam eden bir tartışmadır bu.
Diktatör kelimesi üzerinden "Otoriter diyebilirsiniz", "Otoriterleşiyor diyebilirsiniz" diyenlerle, "Nedir kardeşim! Demokrasi var diye koca ülkenin Başbakanına diktatör diyebilirler mi?", "Dış ülkelerdeki (demek ki iç ülkeler de var) itibarımızı zedeliyorlar" gibi içi boşaltılmış, özü kaybedilmiş bir tartışma sürüp gider.

Oysa bu çıkış, basit ve sade bir tersten okumayla: "Ben sana, bana diktatör diyebilme hakkı verdiğim için diktatör değilim" anlamına gelir. Yani hangi cümleleri, hangi kelimelerle kuracağımızı liste olarak elimize vermedikleri için (henüz), hala diktatör olmadıklarından bahseden ama kelime listesinden daha fazla, 'diktatör' demenin cezai bir karşılığı olmadığı için, 'lider'inin diktatör olmadığını söyleyen kişilerce yönetiliyor ülke. Bekir Coşkun'un ifadesiyle tam bir üç nokta, nasıl istiyorsan doldurabilirsin anlamında.
"E yap o zaman" diyesi geliyor insanın. Onu da yap. Hemen çıkar yasanı. Nasıl olsa sayısal çoğunluğun var. Sana diktatör diyenin çak bileklerine çivileri, as çarmığa...  Hatta dünyanın dönmesini bile durdurur yeter ki iste, tabi dünyanın döndüğünü düşünüyorsan elbette.

Tam bir sarhoş muhabbeti anlayacağınız. Sarhoşsun dedikçe "been sarrhoşş diiİİlİM!" diyenler gibi... "been diktatör diilİİM!". Peki...
"Kadın mıdır kız mıdır?"ları, "Kızlı erkekli"leri biz hiç unutmadık... 'Ekip' desen tam diktatörfili.
Diktatörlerin özelliklerindendir insanlara ahlaktan gömlekler dikip giydirmek. Bu ahlakın en önemli özelliği ise her an, ihtiyaca göre değişebilmesi.
Bu ahlak kalıplarını koyanlardan biri de B.A.

B.A. çıkıp sahneye: Kadınlar toplum içinde kahkaha atmasınlar, iffeti olsunlar dedi, bayram günü.
Sormak lazımdı kendisine: Bugüne kadar kaç kadının kahkahasından etkilendiğini, etkilendikten sonra kadınlara ne yaptığını, o kadınlardan nerede etkilendiğini, onların bugün nerede olduklarını, neler yaptıklarını bilip bilmediğini... Sorulmadı.

Tam 'toparlayacaktır' derken ertesi gün, daha da saçmaladı B.A.: eşten ayrı gidilen tatillerden; direklerden bahsetti.
Sormak lazımdı kendisine: Bugüne kadar eşinden ayrı tatile çıkan kaç kadın tanıdı, onlarla tatildeyken mi tanıştı, bu kadınların kaçı direklere çıktı, kaçı... Sorulmadı.
Derdimiz kimsenin kişilik haklarına saldırmadan bizim kişilik haklarımıza saldırılmasını, hayatlarımıza ve kadınlara müdahale edilmesini/ don biçilmesini önlemek.
Ama bu adamlar, Polat Alemdar'ın ünlü sözündeki gibi "öyle hızlı hızlı değil ama akşamdan sabaha" bu hale gelmedi/ böyle olmadı kadın düşmanlığında. Ta, doğdukları günlerde günah/ haram sayıldı kadınlar. Dernek kurdular derneklerine almadılar, parti kurdular partilerine almadılar...

Kadın basitti. Annelik üzerinden tanımlandı hep. Yani bir üreme aracı ve nesil yetiştiren bir bakıcı...
Mesela 1970'lerde kurulan MNP ya da MSP'de kadın üye yoktu. 1980'lerin son çeyreğine gelinceye kadar kadınlar üye alınmadı partilerine.
Zorla üye yapılmak istenirken bir erkek, içeriden kızı seslendi de babasını kurtarmak için "Ben üye olayım o zaman" diye. 'Olmaz! Sen kadınsın' diyemedikleri için üye yapanlar, el- mecbur üye fişini doldurdular kadının. Onun da üyeliğini beklettiler uzun bir süre, korkudan merkeze gönderemediler...
Neden sonra öğrendiler şu sosyolojik gerçekliği: kadını dönüştürdüğün oranda kazanırsın, başladılar dönüştürmeye, kazandılar, kol kol, akın akın. Üyeler, görevler, mahalle temsilcileri, iş bölümü...
Özetle şöyle de diyebiliriz bu adamların zihinlerinin batmış olduğu çamuru göstermek için: Tansu Çiller Başbakan olduğunda 1991 yılında, Türkiye Cumhuriyeti'ne, bunların partisine henüz 3 yıldır üye olabiliyordu kadınlar.

Kadını örgütlediğinde kazanıyordun çocukları. Çocukları örgütlediğinde ise geleceği...
Aynı PKK gibi. Nereden nereye gitmesin konu ama şurası önemli: Kadınları kazanmaya başladıkça PKK, kabul edilmeye, sırtlanıp taşınmaya başlandı terörist cenazeleri. Kadınlar kabul ettikçe cenazeleri, 'şehitlik'ler açılmaya başlandı...
Kadın çok önemli...

Çünkü sadece kadın temizleyebilir dünyayı.
Onları ve kahkahalarını kapatırsan eve sokaklar b.k içinde, her yer pis, her yer kirli.
Ve Alman faşizminin kahrolası yıllarında, Sophie'de biliyordu bunu. "Kahrolsun faşizm" yazdı diye duvara, asıldı.
İnsanlık tarihi boyunca, siz iktidarlar ne derseniz deyin kendinize, şunu bilerek diktatör diye bağırdı kadınlar yüzünüze: "Kelle fiyatına hürriyet, Esirlik bedava"