Süleyman Gülen- Yeşilçam'dan günümüze Türk dizileri değişen dünya ve teknoloji ile farklı noktalara geldi. Gerek yeni oyuncular, gerek Türk dizilerindeki vasat senaryolar üzerinde gün geçtikçe yeni tartışmalar yaşanıyor. Diziler tek elden denetlenmeye başladı. Muhalif yapı ortadan kalktı. Oyuncu Cemalettin Çekmece, daha da zor günler yaşanacağını belirtiyor.

 

Yeşilçam'dan günümüze Türk dizileri değişen dünya ve teknoloji ile farklı noktalara geldi. Gerek yeni oyuncular, gerek Türk dizilerindeki vasat senaryolar üzerinde gün geçtikçe yeni tartışmalar yaşanıyor. Acaba senaryolar neden bu kadar bayat? Bu diziler bize ne yapıyor? Türk dizi ve sinema sektörü nereye gidiyor? Tüm bu soruların cevaplarını 22 yıldır devlet tiyatrosunda oyunculuk yapan Bedia Muvahhit tiyatro Ödülleri 2017 Ermişler Ya Da Günahkarlar oyunu ile Yılın En Başarılı Erkek Oyuncu ödülünün sahibi Bodrum Masalı'nın Asım'ı usta oyuncu Cemalettin Çekmece ile konuştuk.


-Günümüzdeki Türk dizilerinin son durumunu değerlendirir misiniz?

Şimdiki dizilerde herkes bir şekilde para kazanma derdinde. Kimsenin topluma bir şey vereyim, bir şey aktarayım kaygısı yok. Şu an sınırlar o kadar kalın çizilmiş ki iktidarla kendini hoş tutmak zorundasın. Yoksa dizi yapamazsın. Bu kadar net bir durum var. Belki 1-2 kanal buna karşı çıkabilir ancak geri kalanı bu düzene uymak zorunda. Her şey para ve güce dayalı. Bunlar da tek bir yerde toplanmış durumda maalesef. Ülke nasıl yönetiliyorsa medya ve dizi sektörü de bunun yansıması olarak yönetiliyor. En kötü şeylerden birisi de bu. Halk özgür eserlere ve ürünlere ulaşamıyor. Sektör özgür olursa halk da özgür ürünlere ulaşır. Daha rahat düşünebilir, sorgulayabilir. Medya birkaç kişinin elinde olduğu için her şey bir gücün odağında dönüyor. İktidara hoş tutma çabası görülüyor. Zaten dizilere baktığınızda muhalif eden bir dizi yok, böyle bir yapısı kalmadı. Muhalif yapın varsa bile bir şekilde seni baskılıyorlar. İşin içinde belden aşağı vurma da var. Türk dizi sektöründeki en büyük sıkıntı set arkasında çalışan arkadaşların insani boyutlarda çalışmaması. Uzun çalışma saatleri insanı maalesef ki insanlıktan çıkarıyor. Bu anlamda iş kazası ve ölümler de oluyor.

90 dakika dizi mi olur?

Dizilerin yayın süresi hakkında ne düşünüyorsunuz?

1 hafta içerisinde 90 dakikalık bir sinema filmi çekiyorsunuz resmen. Bu kadar uzun dizi saati olur mu? Her dizi bölümü en az 90 dakika. Patron onu istiyor çünkü araya reklam almak zorunda. O da kendince para kazanacak. Dizi bölümünü 1 haftada yetiştirmek için insanlar doğaüstü bir çabayla çalışmak zorunda kalıyor. Geceli gündüzlü belki 2 belki 3 farklı ekiple çalışmak zorunda kalıyorlar. 2. ve 3. yönetmen çalıştıran ekipler de var. Yetiştiremiyor ne yapsın? 5 günde sinema filmi çekilir mi? Çekilemez. Mümkün değil. Mekanlar farklı, yer değiştirmeler oluyor. Senaryo zaten tıkanıyor. Onun için saçma sapan bir sürü fikir üretilip sunuluyor. Üretici ve sürükleyici fikirler olsa tamam. Onlar alıp götürüyor, akışkanlık sağlıyor. Ancak elde o da yok. İnsanlara sunacakların da önemli. İnsanlar ne alıyor? Bir şey almıyor ki. Sen hiçbir şey veremiyorsun. Ne geleneksellik var, ne örf adet duygusu var. Bunlar işlenmiyor. Tabii işlenmesi mi gerekiyor? O da ayrı bir konu. Belki anne-baba-çocuk ilişkisinden bir şey kapıp çocuğuna bir şey verebilirsin. Çünkü çok eğitimsiz insan var. Bunu da veremiyorsun ki? Saçma sapan senaryolarla tıkıyorsun halkı. Üstteki yöneticilerin işine geliyor bu durum. Halkı dizilerle istediği gibi yönlendiriyorlar. Televizyonun yatak odasına kadar girdiği bir toplumda dizilerle halkı istediğiniz gibi yönlendirebilirsiniz. Diziler de yatak odanızda. Her bölümü yatağınızdan izliyorsunuz. Yukarıdakiler de bunun ekmeğini yiyor. Halkı istedikleri gibi yönlendiriyorlar. Eğitimli ve eğitimsiz demiyorum. Çünkü eğitimli bir sürü cahil insan da var. Önemli olan farkında olmak. Farkında olursanız sizi yönlendiremezler, siz istediğiniz yöne gidersiniz.

Türk dizilerini yabancı dizilerle karşılaştırırsanız neler söylersiniz?

Bu dizi sürelerinin bir an önce kısalması gerekiyor. Avrupa'da insanlar çok kaliteli dizi çekiyorlar ve bir bölüm en fazla 45 dakika sürüyor. İnsanüstü çalışma saatleri yok. Adamlar da bu bölümü 1 hafta içerisinde çekmiyor zaten. Bizim ülkeye kıyasla yarı yarıya daha kısa Avrupa'da dizi saatleri. Çok güzel program içerisinde dizi çekimleri yapıyorlar. Belirli saatleri var, her şey kurallar dahilinde gerçekleşiyor. Diziyi çektikleri yaşam alanlarında insanlara ne kadar az rahatsızlık versem gibi bir kaygılar var. Belirli saatlerde insanlara rahatsızlık vermemek için çalışmıyorlar. Daha profesyonelce, daha disiplinli, daha insana değer vererek insan endeksli çalışıyorlar. Bizimkiler bir an önce bitsin de ne olursa olsun düşüncesiyle dizi çekiyorlar. Çalışanlardan birisi hastaymış umurlarında olmuyor. Bir yerin ağrıyor, iyi çalışamıyorsun hiç takmıyorlar. Çok acımasızlar. Bir kişinin ağzına bakıyor ve sana hemen yol verebiliyorlar. Yönetmene bile anında yol verebilen acımasız bir sektör bizdeki. Hadi oyuncuyu bir şekilde çıkarıyorlar. Ancak yönetmen ekibinin arkasında durduğunda ona ekibiyle birlikte hemen yol verebiliyorlar. Böyle bir güç var. Dizi sektöründeki yapımcı şirketler bu sektörün alt yapısından gelme değil. Sektörü bilmiyorlar. Ticari kaygı ile hareket ediyorlar. Parası olan yapımcı oluyor. Bu da ortaya kalitesiz dizi ve senaryoları çıkarıyor. Bu yapımcı şirketlerin çoğu da inşaatçı. Medya patronları da aynı durumda. Medya sektörünü bilmiyorlar. İşletmeci mantığı ile hareket ediyorlar. Patron sana bunu vereceksin diyor ve ona göre hareket ediyorsun. Aykırı sesler de çıkmaya başladı. Çünkü insanlar bu durumdan ciddi derecede rahatsız ve de mutsuz. Bir şey dediğinde seni hemen kapının önüne koyuyorlar. Bu durum maalesef ciddi bir kimlik problemine de dönüşüyor. Oturmayan karakterleri istediğin gibi yönlendirebiliyorsun. Ben burada geçineyim de ne olursa olsun zihniyetiyle yaklaşmak zorunda kalıyorsun. Patronun gözüne bakmayayım da onunla iyi geçineyim mantığı ile dizilere istediğin her oyuncuyu sokabiliyorsun. Bir diğer konuda Türk dizilerindeki başrol oyuncularının aldığı uçuk ücretler. Adam isim yapmışsa dizinin vitrinine çıkacaksa bunu kullanıp astronomik ücretler talep ediyor. Başrol oyuncularının çoğu yapımcı ile ortak çalışıyor. Yapımcı çok büyük bir şirket değilse başrol oyuncusu ile ortak çalışmadan ona ücretini veremiyor zaten. Sinema sektöründe de bu aynı şekilde işliyor. Film gişe yapacaksa isim yapmış birkaç kişi belirliyor ve bu parayı onlara veriyor. Diğer oyuncular çok cüzi paralara çalışıyor.

Gerçek oyuncular yan rollerde

Türk dizilerindeki oyunculuk kalitesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Türk dizilerinde oyunculuk artık hatır işine dönmüş durumda. Eğitim almadan bir sürü insanı dışarıdan getirip oynatıyorlar. Kamera karşısında herkesi oynatabilirim anlayışı var. Bu anlayış sinemada olmuyor. Genelde dizilerde eli yüzü düzgünse güzel kız yakışıklı erkek üzerine tüm diziyi kuruyorlar. İyi oyuncu olup olmadığına bakmadan ben bu şekilde götürürüm mantığı var. İyi oyuncu değilse zaten bu sektörde barınma şansı yok. Ya çok güçlü yapımcı ve senarist hepsi bir arada bunu tutmuş olacak -ki başka dizilerde çok örnekleri var isim vermeyeyim- ya da kaybolup gidecek. İnsanlar çok eğitime ihtiyaç duymuyor. Başrolde oynadıktan sonra 'Ben başrolde oynadım kardeşim' hazzını aldıktan sonra oradan devam ediyor. Seni ünlü yapacağım zihniyetiyle bir dönem para bile vermiyorlar. Bu şekilde gençleri bu işin içine sokuyorlar. Uyanık davranıp daha sonra bunun eğitimini alanlar da var. Gerçek oyuncu olanları yan rollere koyup orada bir kalite oluşturmaya başladılar. 5 yıldır böyle bir süreç var. Gerçek ve iyi oyuncular yan rollerde görev alıyorlar. Parasını da ona göre alıyorlar. İçler acısı bir durum ama yapacak bir şey yok. Çünkü orası başka bir sanayi.


İnsanların uyuşturulması sağlanıyor

Gençlerin popüler kültürün etkisiyle televizyonda saatlerce dizi izlemesi üzerine neler söylersiniz?

Bir toplumu yöneteceksen onu bir sürü haline getirmek zorundasın. Güya gelişmekte olan bir ülkeyiz ancak bana kalırsa hiç öyle değiliz. Çok çok arkalardan gelen bir ülkeyiz. Ne yazık ki yöneticiler de bu zihniyetle yaklaştı. Bu sadece şimdi oluşan bir şey değil. 50-60 yıldır oluşan bir zihniyetle devam ediyor. Gençleri 2-3 tane evlendirme programıyla, saçma sapan dizilerle ekran başına kilitleyelim algısı var. Abuk subuk programlarla insanların duygusunu boşaltma hissini hep başka bir yerde veriyorlar. Son bir ayda her şeye yüzde 100 zam geldi. Kimse farkında değil mi? Şimdi çocuklar okula başladı ve geçen sene 1 liraya aldığı kalem şimdi 3 lira olmuş durumda. İnanılmaz bir zam var. Göremiyor muyuz? Çok mu salağız? Bu nereye kadar gidecek? Bunların hepsi dizilerle orantılı giden şeyler. Dizilerin karşısında insanları uyuşturduk. İnsanları sürü haline nasıl sokabiliriz düşüncesi dizi ile başlıyor. Daha sonra sürü haline gelmiş halkı istediği şekilde yönlendirebiliyorlar.


Senaryolar çok bayat

Senaryoların durumunu nasıl görüyorsunuz?

Dizi konularına baktığınız zaman çok eften püften senaryolar. Hep aşk ve dram. Bunlar tabi ki de bizden parçalar, bizden duygular ancak hikaye sadece orada dönmüyor ki. Gerçek yaşam sadece onlardan ibaret değil. Dışarıda bir sürü olay oluyor, bir sürü insan içeri alınıyor ancak kimse farkında değil. Dizilerle boş sahnelerle insanları hipnotize ediyorlar. Saniyelerce insanların ifadesini çekiyorlar. İnsanlara bir süre sonra ninni gibi geliyor. Bence çok da stratejik bir şey. Sırf sahne doldurmak için. Daha fazla reklam alabilmek için. Araya giren reklamlarla da senin bilinçaltına bir sürü ürün yerleştiriyor. Bunun nedenlerinin başında sinema ve dizi sektörümüzün gelişmemesi de var. Senaryolarımız çok bayat. Avrupalılar teknik anlamda da bizden çok ileriler ve sürekli de kendilerini geliştiren bir yapıdalar. Her yeni teknolojiyi kullanma derdindeler. Hadi konu seni çekmedi diyelim ancak görsel anlamdaki çekimler seni alıp başka yerlere götürüyor. Orada başka bir hayal gücü var. Belki 20-30 yıl sonra bu seviyeye geliriz. Ancak ben yeni nesilden çok umutluyum. Film tasarım okuyan arkadaşlarla kısa filmler yaptım son 2-3 yılda. Çok yetenekli arkadaşların geldiğini gördüm ve bunların birçoğu da gözünü yurtdışına dikmiş durumda. Şu an zaten Avrupa ve Amerikan sinemasında çalışan birkaç isim var. Bunların sayısı arttıkça yurtdışında öğrendikleri teknikleri yetenekleriyle buraya taşıyacaklarını düşünüyorum. Belki 15, belki 20 yıl sonra olabilecek böyle bir umudum var. Umarım ben de görürüm ve içerisinde olurum.

Neden hemen yurtdışına çıkayım kaygısı var?

Senin yeni bir şey deneme şansın yok ki. Var olan bir şeyi devam ettirmek istiyorsan çizilmiş çizgilerin dışına çıkamıyorsun. Bağımsız sinemacılar var mesela. Onlar bir şey yapma derdinde ama paraları yok. Devlet destek vermiyor. Bu sinema büyük paralara bağlı bir iş maalesef. Kameranın durumuna göre bir kamera kiralayayım desen 2-3 binden başlıyor. Kiralamaktan bahsediyorum çünkü onu satın alma şansın yok. Bunlar direkt dolara endeksli olduğu için çok ciddi zamlar geldi. Yurtdışında bu sektörde aldığın belli bir miktar para var. Herkesin ne alacağı belli. Ancak burada ise sana bir proje için yapımcı geliyor ve bütçemiz kısıtlı demesine rağmen başka adama 50 bin lira verirken sana bin lira veriyor. Böyle ciddi uçurumlar var. Kazancın belli olduğu için bir de ailen varsa destek olsun diye o paraya gidiyorsun. O rezaletin içine giriyorsun. Rezil durumdayız. Yıllarını tiyatroya vermişsindir, hocalık yapmışsındır ancak oraya gidip saatlerce bekliyorsun. Hiç bilmediğin insanlar gelip seni azarlayabiliyor, 2. sınıf vatandaş muamelesi de yapıyor. Şuan yaşım kemale erdiği için saygı gösteriyorlar ancak önceden büyük sıkıntılar çektim. Şimdi tiyatrodan yeni mezun arkadaşlar bu sektöre girmemek için kendilerini zorluyorlar ancak tiyatronun durumu da belli. 10 senedir devlet tiyatrosuna kadro verilmiyor. Yeni gençleri alamıyoruz. Sözleşmeli çalışabiliyorlar ancak. Belediye bünyesinde çalışan diğer arkadaşların durumu da sıkıntı. Yönetim bunu gönderin dese hemen gönderiyorlar. Kaç tane belediye bünyesinde tiyatro yapan arkadaşımızı saçma nedenlerden ötürü kapının önüne koydular.


-Dizilerin daha iyi olması için neler yapılmalı?


*İlk önce işlerini insana değer vererek yapmaları gerekiyor.
*Dizi sürelerinin 40-45 dakikaya düşmesi gerekiyor.
*Senaryoların daha özgür olması lazım, dünyaya daha farklı bakmaları gerek.
*Daha özgün yapıtlar bulmalı ve özgünlüğe değer vermek zorundayız.
*Parayı veren düdüğü çalar mantığından çıkılmalı.
*Patronun boyunduruğundan çıkıp işleri bilenler yapmalı.
*En iyi aleti almakla bitmiyor, bu aletleri iyi kullanmak gerek.
*Her parası olan yapımcı olup dizi çekmesin.