Yıllar önce bir mit vardı: 'Trafik Canavarı'. Hatalı sollamadan 40 kişi can verirdi, manşet trafik canavarı 40 can aldı olurdu. Alkollü sürücü kaza yapar, can alır, sakat bırakırdı. Suç trafik canavarınındı. Karayollarında trafik canavarını resmeden uyarılar neredeyse her adımdaydı. Ülkede terör canavarı, trafik canavarı ve Van canavarı vardı. Kimse bunları nelerin oluşturduğunu konuşmaya, tartışmaya gerek duymazdı. İşin en kolayı hiç olmayan sanal bir varlığa suçu yüklemekti.

Temmuz ayı içerisinde art arda gelen doğa felaketleri benzer bir yakıştırmanın yapılmasını genelleştirdi. 'Doğa öç alıyor'. İyi de doğa kimden ve neden öç alıyor. Ya da bu yaşanılan doğa olayları öç müdür yoksa doğanın genel akışı mıdır? Sen ormanları kesip siteler kurarsan, dere yataklarını işgal edersen, toprak alanları betona çevirirsen sonucu önceden görmezden gelirsen, bu doğanın öcü olabilir mi? Bu zaten doğanın doğal akışı olur.

Bodrum, ülkenin en çok turist misafir eden, ülkeye büyük döviz girdisi sağlayan merkezlerden birisi. Yüzbinlerce yıl olan ve fay hatları orada olduğu için, gelecekte de her yerini tapınak, ibadethane yapsanız da tekrarlayacak doğa olayı, depremlere anlam katmaya çalışırsanız, kendinizle çelişirsiniz. Dünyanın çok marjinal merkezlerinde yaşam olabildiğince olağan ve mutlu, huzurlu devam ederken ve tanrı buralara hiçbir uyarı yapma ihtiyacı duymuyorken, Bodrum'da esnaflık yapan, günde 5 vakit namaz kılıp, 30 gün oruç tutan Ahmet abinin dükkanını su basıyorsa, burada bir çelişki oluşturmuş olursunuz.

Ülkenin en büyük metropolü İstanbul, yazın ortasında aynı ayda iki defa sel felaketi yaşıyorsa, burada sorgulanması gereken çarpık kentleşme ve doğanın olağanlığına yaptığımız hatalar olmalıdır. Siz, başınıza kuma gömüp, bunu canavarlara, doğanın öç aldığı mitlerine ve ilahi güçlere bağlarsanız, ilk çağlardaki gibi daha çok doğal afete kurban vermeye devam edersiniz.