Geçtiğimiz hafta Salı günü Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü önünde bir eylem vardı, eylemden görüntüler, yapılan açıklama haber oldu, okumuşsunuzdur. Bu olay yalnızca haber olarak okunup, unutulacak türden değil. Üniversite hocaları neden eylem yapıyorlar, neyi protesto ediyorlar, ne istiyorlar gibi soruları sormakta yarar var. Öyle ya; üniversitelerin kürsülerinde ders vermeleri, kütüphanelerinde ve laboratuvarlarında araştırma yapmaları, bir yandan hastalara şifa olmak, bir yandan geleceğin hekimlerini yetiştirmek için çabalaması gereken akademisyenler, pankartlarla, sloganlarla, neden eylem yaptılar?
Eğitim Sen İzmir 3 Nolu Şube ile Sağlık Emekçileri Sendikası İzmir Şubesi'nin açıklamasını[1] okursanız, meselenin sadece eylem yapanları ilgilendirmediğini göreceksiniz. Açıklamada; 11 Ocak 2016 tarihli "Bu Suça Ortak Olmayacağız!" başlıklı bildiri nedeniyle Dokuz Eylül Üniversitesi'ndeki imzacı akademisyenlere reva görülen uygulamalar ve üniversite denen kurumdaki çürüme ayrıntılı olarak anlatılıyor.

İmzacı akademisyenlerin pek çoğu Kanun Hükmünde Kararname ile sorgusuz sualsiz kamu görevinden ihraç edildi, Dokuz Eylül Üniversitesi'ndeki imzacılar ihraç edilmedi ama maruz kaldıkları idari uygulamalar, üniversitelerin ne halde olduğunu göstermesi açısından laboratuvar işlevi görüyor.
'Barış için Akademisyenler' imzalı bildiriyi Dokuz Eylül Üniversitesi'nden imzalayan 12 Akademisyen geçtiğimiz yaz aylarında 'soruşturmanın selameti' gerekçesiyle görevden uzaklaştırıldılar, üniversiteden dışarı çıkarıldıkları yetmiyormuş gibi pasaportları iptal edildi, önceden planlanmış yurtdışı akademik faaliyetleri de engellendi, sözleşmeli olanların sözleşmeleri yenilenmiyor.

Şimdi görüyoruz ki; hocalar görevden uzaklaştırıldı ama 'soruşturmanın selameti' bir türlü sağlanamamış ve hatta ortada soruşturma diye bir şey yok, soruşturmacı olarak koca koca prof. unvanlı kadınları, adamları rezil eden ve Dokuz Eylül Üniversitesi'nin tarihine utanç verici bir sayfa ekleniyor.

Kısaca bahsedeyim; ilk soruşturmacı Prof. Dr. Meltem Kutlu Gürsel tarafından 1 Mart 2016 tarihli rapor düzenlenmiş, raporda; '...'düşünce ve kanaat hürriyeti'ni düzenleyen Anayasanın 25.maddesi, 'düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti'ni düzenleyen 26.maddesi, 'bilim ve sanat hürriyeti'ni düzenleyen 27.maddesi, 'bilimsel özerklik'i düzenleyen 130/1.maddesi ile Yükseköğretim Kurumlarında disiplin ve ceza soruşturmasını düzenleyen YÖK Kanunun ilgili maddeleri ile Devlet Memurları Kanununun ilgili olabilecek düzenlemelerine yer verilmiş, 11.01.2016 tarihli akademisyenler bildiri ile ilgili olarak YÖK Kanunun 53.maddesinin 7. bendi uyarınca ceza soruşturmasının doğrudan Cumhuriyet Savcılığı tarafından yapılabileceği, dolayısıyla ceza soruşturmasının sonucunun beklenmesi gerektiği...' görüşü bildirilmiş. Bu rapor üzerine İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından yürütülen ceza soruşturması sonucu beklenmesi gerekirken, yasal usullere aykırı biçimde bir yıl sonra soruşturma dosyası yeniden canlandırılmak istenmiş, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'ndan soruşturmanın akıbeti sorulmuş, soruşturmanın devam ettiğine dair Savcılık yazısı bahane edilerek, yeni bir soruşturma komisyonu oluşturulmuş, komisyona görevden uzaklaştırma teklifi hazırlattırılmış, Rektörlük tarafından da görevden uzaklaştırma kararı verilmiş. Görevden uzaklaştırma teklifi kararı alan Komisyondan bir üye, görevden uzaklaştırma kararından hemen sonra 'görevi yapmış olmanın huzuruyla' 'ağır iş yükü ve sağlık sorunları nedeniyle komisyon üyeliğinden affını' istemiş. Savcılık tarafından yurtdışı çıkış yasağı gibi adli kontrol talepli hakimliğe başvurulması hiç düşünülmemesine rağmen, Rektörlük görevden uzaklaştırdığı hocaların pasaportlarına tedbir konulması için emniyete yazı yazmış, hatta hızını alamamış soruşturulan hocalar hakkında istihbarat araştırmasına girişmiş.

Sendikaların açıklamalarından öğreniyoruz ki Komisyona en son görevlendirilen üyelerin ikisi 'Barış için Akademisyenler' bildirisine karşı yayınlanan, 'Vatansever Türk Aydınları Bildirisi' başlığıyla ilan edilen metnin imzacılarıymış. Soruşturulan akademisyenleri imza attıkları bildiri nedeniyle 'terör örgütü propagandası' yapmakla suçlayan kişilerin soruşturmacı olarak görevlendirilmesi, onların da bu görevi üstlenmesine sizce ne denir?

'Selameti sağlanmak istenen soruşturma' işte bu halde; Komisyon bir türlü dikiş tutmuyor, biri gidiyor, biri geliyor, en son soruşturulanlara karşı hasmane tutum içinde olan kişiler üye yapılmış.

Bu arada, 12 akademisyeni hukuka aykırı biçimde görevden uzaklaştıran, yurtdışına çıkışlarını engelleyen işlemler yapan, birilerine yaranmak için görev ve yetkisini aşmaktan çekinmeyen Rektör de yok artık. Rektör Prof. Dr. Adnan Kasman; birilerine yaranmak için çok çabaladı, üniversiteyi çok değerli hocalardan yoksun bıraktı, el üstünde tutulması gereken hocaların hayatlarını altüst etti ama yine de yaranamadı, kendi başlattığı soruşturma oyunu devam ederken Yükseköğretim Genel Kurulu tarafından 14.09.2017 tarihinde bu kez kendisi görevden alındı.[2]
Sonuç; Dokuz Eylül Üniversitesi'nde yaşananlar, sadece bir örnek, üniversitelerimiz bilimsellikten, hukuktan, etikten hızla uzaklaşıyor ve çürüyor, bu kötülük hali sadece üniversitelerin değil, hepimizin sorunu.

Duyan ve uyan olur mu bilmem, ama biz tarihe notumuzu düşelim; daha fazla rezil olmadan bu soruşturma oyununu bitirin, hocaları görevlerine iade edin ve onlardan özür dileyin.

[1] http://egitimsenizmir3.org/bilgi/dokuz-eylul-universitesinde-iki-yildir-yasanan-garabet-ve-husumet-hakkinda/
[2] http://www.haberekspres.com.tr/harakiri-yapan-rektor-makale,6043.html