Bir önceki yazımda, iki hafta önce gittiğim Dublin’in edebi mirasından söz etmiştim. Bu yazımda ise şehrin galeri ve müzelerine değineceğim.

Ülkenin İrlanda ve Avrupa sanatı koleksiyonuna ev sahipliği yapan, 150 yıllık geçmişe sahip National Gallery of Ireland, kısmen modernize edilmiş tarihi binası ve zengin içeriğiyle etkileyici. Galeri’de Picasso, Rodin, Monet, Renoir, van Gogh, Rembrandt, Degas gibi büyük sanatçıların eserlerini görmek mümkün. İrlanda sanatına ilişkin bölüm geniş ve tatmin edici.  

Alman ekspresyonist sanatçı Emil Nolde’un (1867-1956) “Colour is Life” (Renk Yaşamdır) başlıklı sergisi ekseninde, çocuklara, gençlere ve yetişkinlere yönelik kapsamlı bir eğitim programı oluşturulmuş. Diğer taraftan, Royal Irish Academy of Music’in verdiği Steinway & Sons piyano sayesinde, Galeri’de konserler düzenleniyor. Girişin ve kamuya açık programların çoğunun ücretsiz olduğu Galeri, hem canlı, dinamik ve davetkâr hem de öğrenmeye teşvik eden ve ilham verici bir yapıya sahip.  

İrlandalı sanat simsarı, koleksiyoner ve galeri direktörü Sir Hugh Percy Lane ve destekçileri tarafından 1908’de kurulan Dublin City Gallery The Hugh Lane, ülkenin önde gelen modern ve çağdaş sanat koleksiyonunu izleyiciyle buluşturuyor. Burada en çok ilgimi çeken, Dublin doğumlu İngiliz sanatçı Francis Bacon’ın (1909-1992) atölyesi.  

Bacon’ın Londra’daki kaotik, sıkış tıkış atölyesi 1998’de tek varisi tarafından Hugh Lane Gallery’ye bağışlanmış. Yerlere ve raflara dağılmış yedi binden fazla objenin yer aldığı atölyenin, içindeki tozlara kadar birebir korunarak Galeri’ye taşınması için konservatörler, arkeologlar ve küratörlerden oluşan bir ekip kurulmuş. Londra’daki atölye, tavanı, zemini, duvarları ve kapılarıyla birlikte 2001’de Dublin’de ziyaretçiye açılmış.

İzleyicinin camların ardından görebildiği atölye, etrafa saçılmış boya kutuları, fırçalar, fotoğraflar, kitaplar, gazete kağıtları, koliler ve başka objelerle dolup taşıyor. Galeri duvarlarındaki ahizeli interaktif ekranlardan, atölyedeki birçok nesne hakkında bilgi edinilebiliyor.

Eserlerinde ağırlıklı olarak, var olmanın ıstırabını, ümitsizliği ve “insanoğlunun kötü ruhluluğunu” işleyen Bacon’ın 6 x 4 metrekarelik atölyesi, yaşamının son dönemlerinde efsanevi hale gelmiş. Sanatçı, “Burada, bu kaosta kendimi evde hissediyorum çünkü kaos bana imgeler gösteriyor. Ve her halükarda kaosta yaşamayı seviyorum.” diyor.

Danimarka doğumlu olsa da ailesiyle birlikte İrlanda’ya göç ettiği için kendini oralı sayan, ülkenin en önemli moda tasarımcılarından Ib Jorgensen’in kurduğu Jorgensen Gallery, İrlanda’nın başlıca sanat galerilerinden. Georgian stili zarif binadaki Galeri’nin sorumlusu orta yaşlı bey, nezaketle bana Jorgensen’ı ve Galeri’nin tarihçesini anlatıyor. Eskiden daha büyük bir mekanda bulunan, aynı anda on sergi düzenlenen Galeri, Jorgensen yarı-emekli olduktan sonra, bu daha küçük mekana taşınmış. İrlandalı, İngiliz ve Avrupalı güncel sanatçıların resim ve heykellerini içeriyor, 19. Yüzyıl sonu ve 20. Yüzyıl başı sanatına dair sergilere de ev sahipliği yapıyor. Hâlihazırda National Museum of Ireland’da da moda tasarımcısının retrospektif sergisi düzenleniyor.

Jorgensen Gallery’nin yakınındaki Gormley’s Fine Art, dünyadan ve İrlanda’dan güncel sanat eserlerine yer veriyor. Galeri sorumlusu iki genç hanımın ev sahipliği, cana yakın. İlgilendiğimi görünce, heykellerin sergilendiği bahçenin kilitli kapısını açıyorlar. Bu iki katlı sanat galerisinde Damien Hirst, Banksy, Bacon, Dali, Picasso ve Miró’nun eserleriyle karşılaşmak beni şaşırtıyor. İrlandalı sanatçı Chris Wilson’ın bronz heykelleriyle tanışmaktan da hoşnut oluyorum.

Kimi o tarihlerde kapalı olduğu için, kimineyse vaktim yetmediği için gidemediğim birçok başka müze ve galeride aklım kalsa da, Dublin’in kendini göstermek için bağırmayan fakat keşfetmek isteyenlere kucak açan kültür-sanat zenginliğine dair gördüklerim beni çok memnun ediyor. Bu yazıda bahsi geçen tüm mekanlardan ücretsiz olarak yararlanabilmenin, orada yaşayanlar için büyük bir şans olduğunu düşünüyorum.