‘İklim Çözümleri, 2050 Türkiye Vizyonu’ isimli raporun derinliklerine baktınız mı hiç? WWF, yani Doğal Hayatı Koruma Vakfı’nın yayınladığı bu rapor, gezegenin  pek iyi bir durumda olmadığını gösterse de yapılabilecek çok daha fazla şey olduğunu da ortaya koyuyordu. Bu açıdan son derece önemli olan rapora Çevre Günü’nün de motivasyonuyla bir kez daha ama bu defa derinlemesine baktık.


2 santigrat derece değiştirebilir

‘Enerji için giderek artan küresel talebi, iklimi koruyacak temiz ve sürdürülebilir enerji kaynakları ve teknolojileriyle karşılamak teknik açıdan mümkün müdür?’ sorusuna cevap arayan bu rapor, en baştan iyi haberi vermiş: Sürdürülebilir enerji kaynaklarına ve teknolojilerine toplu bir geçiş, sanayi öncesi seviyelerin iki santigrat dereceden fazlası bir iklim değişikliğini engelleyebilir ve dahası,2050’ye kadar iki katından fazlasına çıkacağı öngörülen küresel enerji talebini karşılayabilir.

Bu cümle, pek çoğumuz için kısa vadede pek bir şey ifade etmeyebilir. Ancak, dünya bilim adamlarının ortaya koyduğu bilimsel gerçekler, orta ve uzun vadede pek çok şeyin, gerçekçi önlemler alınmaması halinde eskisi gibi olamayacağını ortaya koyuyor. Çünkü, durum, gerçekten de vahim. Atmosferde bulunan karbondioksit miktarı, son yıllarda 2 ppmv’lik bir hızla artıyor. Aynı zamanda fosil yakıt karbondioksit emisyonları son birkaç yılda daha önce hiç görülmemiş şekilde yılda yüzde 3’lük artış hızına ulaşmış durumda.  Ormansızlaşma açısından da durum aynı derecede vahim. Ormansızlaşma, son 20 yıldır sabit bir hızla ilerliyor. Ancak, bu iyi bir haber değil. Çünkü,  bu, 50 ile 100 yıl arasında yılda 10 milyar tonluk karbon emisyonunun doğması anlamına geliyor.


TEHLİKE GELİYORUM DİYOR

İşte, artık dünya için bir şeyler yapmamızın vaktinin gelip de geçtiğini ortaya koyan bilimsel gerçekler:
KÜRE HİÇ OLMADIĞI KADAR SICAK: 100 yıl öncesine kıyasla ortalama küresel sıcaklık, 0.74 santigrat derece oranında arttı. 1995-2006 arası, küresel yüzey sıcaklığının en yüksek olduğu zaman dilimlerinden biri.
GERİ DÖNÜŞÜ OLMAYAN ARTIŞ: Bilimsel bir araştırmanın sonucuna göre Sanayi Devrimi öncesi seviyelere kıyasla ortalama iki santigrat derece veya üstü bir küresel ısınma, tehlikeli ve geri dönüşü olmayan etkiler yaratacak.
3 MİLYAR İNSAN SUSUZLUKLA KARŞI KARŞIYA: Küresel olarak su sıkıntılarının sonucunda 3 milyardan daha fazla insan risk altında olacak. Buzulların erimesiyle yok olacak tatlı su kaynaklarının kaybı, tek başına Hindistan’da 500 milyon insan ve sulama alanlarının yüzde 37’si için su sıkıntısı yar atacak.
AFRİKA’DA KURAKLIK VE AÇLIK: Afrika’da ve diğer kurak veya yarı kurak bölgelerde giderek ağırlaşan kuraklıklar, ürün hasatının azalmasına yol açacak. Tropikal bölgelerden ılıman orta enlemlerdeki bölgelere kadar pek çok yerde tahıl ürünleri hasatında kuraklık ve buharlaşmadaki artış sebebiyle genel bir düşüş yaşanacak.
300 MİLYON İNSANDA BULAŞICI HASTALIK RİSKİ: 300 milyon insan, sıtma ve hava-su yollarıyla bulaşan hastalıkların artması ve yayılması riskiyle karşı karşıya kalacak.
TÜRLERİN YÜZDE 35’İ TÜKENECEK: Nadir eko sistemlerin ve türlerin kaybolması dahil, yeryüzünde yaşayan türlerin yüzde 35’inin nesli, 2050 yılına kadar ya tükenmiş ya da tükenmek üzere olacak.

TEHLİKEYİ ÖNLEMEK İÇİN HENÜZ VAKİT VAR

Durum gezegenimiz için vahim olsa da aslında bu süreci geriye döndürecek önlemler alınabilir. İşte o önlemler:
VERİMLİLİKLE-TALEPTE YÜZDE 39 DÜŞÜŞ: Yapılan araştırmalar ortaya koydu ki, günümüzde küresel enerji tüketiminin yüzde 35’ini oluşturuyor.  Eğer, enerji daha verimli kullanılabilirse 2020-2025 yılları arasında yıllık tahmini talep yüzde 39 azalacak. Bunun, 2050 yılına kadar yılda 9.4 milyar ton karbon emisyonunun önlenmesi anlamına geldiğini de belirtmekte fayda var.
DÜŞÜK EMİSYONLA DÜNYAYA 10.2  MİLYAR TONLUK FAYDA: Eğer rüzgâr, hidro, güneş, termal, biyoenerji gibi teknolojiler hem daha da yaygınlaştırılabilir hem de geliştirilebilir ise bu, dünyaya 10.2 milyar ton daha az emisyon verilmesi anlamına geliyor.
Rüzgâr: Günümüzde 60 GW üretim kapasitesine sahip olan rüzgâr enerjisinin 2020’ye kadar 1.000 GW’a yükseltilmesi mümkün. Bu da, küresel enerjinin yaklaşık yüzde 18’ini karşılamak anlamına geliyor.
Hİdroelektrik: Dünya elektriğinin yaklaşık yüzde 20’si bu yolla karşılanıyor. Düşük sera gazı oranlarına sahipler. Ancak, son dönemlerde hidroelektrik santrallere karşı çıkış, büyük bir boyuta ulaşmış durumda. Bu durumda bile yeni yapımların durdurularak var olan barajların tekrar güçlendirilmesi halinde yıllık 30 GW’lık katkı elde edilebilir.
YÜKSEK KARBONLU KÖMÜR YERİNE DÜŞÜK KARBONLU GAZ: Doğalgaz, kömürle karşılaştırıldığında düşük karbon nedeniyle çok daha çevreci bir yakıt.  Şu anda kömür, küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 37’sini yaratarak dünyanın birincil enerji gereksiniminin yüzde 23’ünü karşılıyor. 2030’a kadar kömür tüketimi yaklaşık iki kat artacak. Oysa ki, kömür santrallerinin doğalgaza dnüşümü halinde her bir santral, doğaya yüzde 40 daha az karbondioksit salabilir.
KARBONU DEPOLAYIP FAYDA ÜRETMEK: Bu model, en kestirme ifadeyle zarardan fayda üretmek üzerine kurgulu. Fosil yakıt tesislerinin 2050 yılına kadar karbon tutma ve depolama teknolojileriyle donatılması dünyaya her yıl 3.8 milyar tonluk karbon emisyonunun engellenmesi anlamına geliyor. Bunun, yakıt olarak kullanılması enerji a rzının yüzde 26’sını karşılamak anlamına gelebilir. (Milliyet)