Dünyada müzik sektöründe büyük bir değişim yaşandığına dikkat çeken ünlü piyanist İdil Biret, '19. asırda dünyada birçok ülke daha idealisti. Şimdi ise Çin ve Uzakdoğu'da bir çok piyanist var. Bu da bir enflasyon ortaya çıkardı. 20. asır başlarında da bir müzisyeni keşfedip onu dinleyiciye sunmak vardı. Şimdi ise iş tamamen maddiyata döküldü. Genç yetenekler para kazanabilecekleri sanat alanlarına yönelmeye çalışıyorlar. Bu bence çok yazık bir durum. Batı müziği ya da klasik müzikte amatörlerin çok önemli bir rolü vardır. Bir memlekette ne kadar fazla amatör olursa o kadar iyidir. Bizim öncelikle yapmamız gereken dinleyici yetiştirmemiz' dedi.

İdil Biret'i harika çocuk olarak bağrımıza bastık, sınırlarımızın ötesindeki başarılarını yıllar boyu alkışladık. Beş yaşından beri piyanosunun tuşlarıyla özdeşleşti; Türkiye'nin adını bir kültür elçisi olarak dünyanın dört bir yanına taşıdı. Rekor sayıda uluslararası ödüller alıp, dünya genelinde milyonların sevgilisi, Türkiye'nin ulusal gururu oldu. Ülke içinde de en uzak köşelere gidip her türlü koşula katlanarak, sesi çıkmayan piyanolarda bile çaldı.

Daha 2 yaşında müzik hayatına atılıp, 7 yaşına geldiğinde TBMM'de kendi adına çıkartılan özel yasayla 'Türkiye'nin Harika Çocuğu' unvanını alıp, Devlet tarafından Fransa'ya gönderilerek Paris Konservatuarı'nda eğitim hayatına başlayan, olağanüstü bir hafıza, mükemmel bir teknik ve yorumlama gücüyle dünyanın en geniş repertuarlı piyanisti unvanını taşıyan; 100'e yakın LP/CD'si ve 3 milyonu aşan satış rakamıyla 'Klasik Müzik' dünyasının en çok sevilen ve aranan yorumcularından ve rekor sayıda aldığı uluslarası ödüller ile Türkiye'nin ulusal gururu olan, Boğaziçi Üniversitesi, Eskişehir Anadolu Üniversitesi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi gibi önemli kültür yuvaları tarafından 'Onursal Doktora' unvanlarıyla ödüllendiren, gençliği, güzelliği, hanımefendi zarafetiyle yıllara meydan okuyan, son derece sempatik, zeki, güler yüzlü, hoş ve espritüel, kendine özgü müthiş korteks kullanımıyla, Klasik Batı Müziğinin Piyano Virtüözü ve Devlet Sanatçımız ünlü piyanist İdil Biret ile sanatı, çalışmaları ve sanat ile ilgili planlarını konuştuk.

-1959 yılından beri yaptığınız çalışmaların tümünü bir box içinde dinleyiciyle buluşturdunuz. Bu çalışmanız sanki 'Best Of İdil Biret' olmuş gibi. Bundan sonra bir çalışma yapmayacak mısınız?

Tüm yaptığımın çalışmaların dinleyici ile buluşması fikri eşime ait. Tabiki de bütün yaptığım çalışmaları bulmak zorlu bir işti. Bu İdil Biret Archive çalışması içersinde konser kayıtları da var. Onun için çok büyük bir emek harcamak gerekliydi. İkinci sorunuza gelince yeni çalışmalar yapmaya tabi ki devam ediyorum. Durmadan yeni şeyler yapıyorum. Bu sene bir çello-piyano çalışmamız olacak. Schumann etüdleri çıkmaya devam edecek. Borusan Quartet ile kentleri dolaşıp konserler vermemiz dışında bir albüm çalışmamız var. Yine Etüd Senfonik çalışmamız var. Borusan Quartet ile yaptığımız bir çok Schumann eseri var. Yani durmadan yeni şeyler yapıyorum. Bunun dışında birçok yeni şeyler keşfetmeye devam ediyorum. Mesela Ertuğrul Oğuz Fırat Bey'in bir plağını yaptım. Bu çalışmayı çok severek gerçekleştirdim. Benim yakın dostum Ateş Pars'ın, ki o da yetenekli çocuklar kanunu ile Paris'e gelmişti, bir piyano konçertosunu hem çalıp hem de plağa alacağız.

-London Mozart Player ile Mozart Piyano Konçertosu çalışmaları nasıl gidiyor? Bitti mi?

Kayıt süreci bitti sadece edit edilme süreci kaldı. Edit edildikten sonra bana bir kopyasını yollayacaklar. Ondan sonra da dinleyiciyle buluşacaktır.

-İdil Biret sahnede bir eseri yorumlarken neler hissediyorsunuz, neler düşünüyorsunuz?

Çalarken ne bir şey düşünür ne de bir şey hissedersiniz, yalnızca dinlersiniz. Sadece düşündüğünüz salonun akustiği, piyanonun verebileceği ses gücüdür. Bunun dışında bir şey düşünmeniz çok tehlikelidir. Belirli şeylerde ise, parçayı bilme ve çalma gibi, zaten çalışmış ve hazırsınızdır. Buradan sonra da biraz otomatizm devreye giriyor. Piyanonun üzerinde elleriniz kendiliğince hareket ediyor.

-Konser veya kayıtta farklı anlayışlarda çaldığınız olur mu?

Aslında baz olarak değişmiyor. Çünkü belirli şeyler var. Mesela notalar. Fakat verdiğiniz enerji, konsantrasyon, dikkat, bunlar çok etkili. Akustik de çok önemli. Mesela size akustik çok kötü gelirken seyirci gayet iyi duyabiliyor. Milano'da Verdi Konservatuarı salonu ki güzel bir salondur, orada ben kendimi hiç iyi duymuyorum çalarken. Bu biz piyanistlerin en önemli sorunu.

-En çok hangi eserleri çalmayı seversiniz?

Öyle bir şey yok, ben merak ediyorum. Yeni  şeyler keşfetmeye çalışıyorum. Çaldığım parçanın hakkını vererek ve inanarak çalmaya çalışıyorum. İnanmadığım parçayı çalmıyorum. Bunun dışında kalan, sevdiğim sanatçı diye bir şey yok. Ben her sanatçıyı severim.

-Bir parçaya hayat verirken daha çok kendi yorumunuzla mı, yoksa esere sadık kalarak birebir mi çalarsınız?

Bir kere bize çok yardım eden şeyler var. Bir parçanın analizi çok önemli. Parçanın nasıl ortaya çıktığını ve inşaa edildiğini bileceksiniz. Yoksa gelişigüzel şeyler yaparsınız, güzel şeyler ortaya çıkmaz. Her an yeni şeyler keşfediyorsunuz. Hiçbir şeyi  ben bunu çalıştım oldu demeyeceksiniz. Acaba biraz daha ne yapabilirim diye daima kendinize soracaksınız. Nasıl bir şey daha ekleyebilirim ya da mükemmel hale nasıl getiririm diye kendinize sorarsınız. Bunun sonu yok.

Sadece yapmak için yapmamalı

-Farklı tarzların birarada kullanılması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Şimdi yakışan şeyler olursa neden olmasın. Beethoven için Herkomer sonatından sonra bir daha öyle bir şey yapılacağını sanmıyorum. Size uç bir örnek verdim. Aslında bütün mesele iyi yapılır, zevkle düzenlenirse neden olmasın. Her şeye açık olmalı. Ama inandığınız şeyi yapacaksınız yine de. Her şeyi sırf mozaik diye yapmamak lazım bence.

-Osmanlı'da batı müziği vardı şimdi ise batı müziğine o kadar değer verilmiyor. Bunun nedenini size sorarsam?

Pratik düşünürseniz dünyada bu sanat türünün hem yapımcıya hem de sanatçıya maddi bakımdan fazla katkısı olmuyor. 19. asırda Osmanlı da dahil dünyada birçok ülke daha idealisti. Şimdi ise Çin ve Uzakdoğu'da bir çok piyanist var. Bu da bir enflasyon ortaya çıkardı. 20. asır başlarında da bir müzisyeni keşfedip onu dinleyiciye sunmak vardı. Şimdi ise iş tamamen maddiyata döküldü. Genç yetenekler para kazanabilecekleri sanat alanlarına yönelmeye çalışıyorlar. Bu bence çok yazık bir durum. Batı müziği ya da klasik müzikte amatörlerin çok önemli bir rolü vardır. Bir memlekette ne kadar fazla amatör olursa o kadar iyidir. Bizim öncelikle yapmamız gereken dinleyici yetiştirmemizdir.

-Türkiye'de klasik müzik ile ilgilenen genç yeteneklere tavsiyeniz nelerdir?

Memleketimizde çok yetenekli insanlar, gençler var. Benim en çok üzüldüğüm ise bu yetenekli insanların her yerde konser vermemeleri. Öncelikle Türkiye'nin her yerinde konser vermeli ki mesleklerini tam olarak öğrenebilsinler. Halk onları anlasın ve bu sanata değer versin, sanatçı da halkı anlasın ve onlara değer versin. Bunun için dinleyici yetiştirilmeli. Bunun için imkanlar var ve bunun için daha fazla çabalamalıyız.

-Fazıl Say'ı nasıl buluyorsunuz?

Entrasan ve orijinal şeyler yapıyor. Gördüğüm kadarı ile eski ve yeni şeyler birleştiriyor. İlginç, neden olmasın.

-Biraz magazinleşirsek İdil Biret boş zamanlarında ne yapar?

Kitap okur, yüzmeye gider, yürür. Bin tane iş yapar ama durmaz.