Meğer güzel günlerimizmiş. Brezilya'ya git-dön, onca patırtı yorgunluk, 2015 İzmir Dünya Kongresi için Türkiye'yi tanıtırken anlattıklarımız, coğrafyası ile iklimi ile insanları ile muhteşem yurdum. Bu havayla gerçeklere kepenk indirmişim, aklımda. Pembe pembe konuşurken pespembe oluvermişim. Bu hafta, yazımı hazırlamak için defter kalemi elime alınca (evet bilgisayara değil, kağıda yazmayı seviyorum), bıraktığım güncel gündemle yüzleşince, çaat diye kepenkler kalktı. Biliyor musunuz Brezilya'nın da siyasal sosyal ekonomik çok büyük sorunları var. Yaşamda 1 numarada güvenlik sorunu. Rio'da fakir mahalleler hariç etrafı demir veya çelik tellerle çevrilmemiş apartman veya site göremezsiniz. Üstüne üstlük bu mekanlarda özel güvenlik elemanları kaynıyor. Kaldığımız otelde de öyle idi. Öyle uyarılar yapıldı ki ürkütücü. Ama küreselleşmede, gelişmeye çalışan ülkelerin ağırlıkla başına gelen bir şey bu. 2009 da Güney Afrika'da Cape Town'da bir karakolun önünde şu levha vardı. "Bu karakol... Özel güvenlik şirketi tarafından korunmaktadır". Hayretler içinde kaldık, çok da güldük. Meğer gülme komşuna gelirmiş başına.

***

Türkiye'de de mülki güvenlik güçlerine saldırılar başladı şimdilerde; bizleri, halkı koruması gereken. En büyük güvencemiz polisimiz, askerimiz, jandarmamız taşlanıyor. Geriye çekiliyorlar bugün. Peki ya yarın? Bence sanki işgal altındayız. Sınırlar delik deşik, giren çıkan belli değil. Siyasal itibarımız yerle bir. TBMM'de nöbet tutan sembolik askeri merasim kıtasını ne zamanki kaldırdılar, taşıdılar, o zamandan bugüne bizi birbirimize bağlayan tüm değerler birer birer taşınıyor, kaldırılıyor. Hani bir cumhurbaşkanımız yüksek sesle dile getirdi ya "Anayasa'yı bir kere delmekle bir şey olmaz". Bugünkü delik deşik. Eğitimimiz dönüşüyor sağlığımız dönüşüyor, ekonomimiz dönüşüyor (tüm mülki değerler, mallar, mülkler satıldı gitti) ziraat, hayvancılık bitti. Bire bin katan yerli tohumlarımız, tohumculuk yasasıyla bize yasaklandı. Yerine bir kez ürün veren, bir söylentiye göre toprağın kalitesini bozan yabancı ithal tohum dayatıldı. 20 yıl öncesine kadar insanını besleyen Anadolu kıraçlaştırıldı. Topraklarımızın durmadan oransız şekilde yabancılara satıldığını duyuyoruz.

***

İnsanlar sağlıklarından da oluyor. Tıpta (aslında her öğrenimde) çok önemli olan usta çırak ilişkisi çökertildi. Büyük çoğunlukla, değerli hocalar kapı önünde. Eğitim de şu ana kadar örneğin İzmir'de, atanmış bir milli eğitim müdürümüz ve şube müdürümüz yok. Daha kötüsü tüm okulların değerli müdürleri büyük bir kısmı tenzili rütbe ile oraya buraya sürüldü. Liseler durmadan imam hatibe dönüştürülüyor. Öğretmenlerin durumu, eğitimleri yaşamları kötüleşiyor. Bu şartlarda dün Öğretmenler Günü'nü kutladık (!) Daha da kötüsü bu durumların, hepimiz, herkes farkında ama nerden nasıl toparlanacağını kimse bilemiyor. Çocuk gelinler, çocuk işçiler, artan iş kazaları ve kadın cinayetleri. Toplumun bu yarısı yok ediliyor, kapatılıyor. En acısı bu konunun adresi siyasi partilerden ümidini kesiyor insanlar. Ya kadınlar? STK'lar ve birkaç kuruluş dışında havanda su dövüyorlar. Bu uğraşta koşmaya çalışan az sayıda kadını da bu suya atıyorlar. Zaten Cumhurbaşkanı da "Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, çünkü o fıtrata terstir" dedi dün. Çok mu karamsar bir yazı oldu? Kusura bakmayın, dışarıları görüp dinleyince takiyye yapamadım. Durum böyle...