Halime Özçelik-Hafta sonu Yırca'daydık. Bir kara haberin peşinden gittik yine. Daha önce kesilen zeytinlerin bulunduğu alanda yangın çıkmış, 25-30 dönüm kadar alan yanmış. İçinde kesildikleri yerde bırakılan zeytin ağaçları ve ağaçların köklerinden fışkıran sürgünlerle birlikte. Bir de 8,5 dönümlük bir meyve bahçesi var.

Baştan söyleyelim. Yırca'da yangının kazara çıktığına kimse inanmıyor. İnanmıyor çünkü alan yoldan kilometrelerce içerde. Bir kuşlar geçiyor üstünden. Köylüler korkudan kendi tarlalarına hiç gitmemişler, bir şey olur da üstümüze kalır diye. Kesilen ağaçlar yediemin olarak Muhtar Mustafa Akın'a verilmişti. Yananlar hariç kasımda testerelerle, buldozerlerle devrildikleri yerde yatıp dururlar. İlk gördüğümüzde ağıt yaktığımızdaki gibi. Şimdi sadece sararıp kurumuşlar.

Köylüler de Milletvekili Özgür Özel gibi, "Yırca'dan hıncını alamamış kirli ellerin işi" diyorlar. Ama iz yok. Olay yeri inceleme gelmiş bakmış. "Ne izi olacak ki?" diyorlar, "Her yer kuru ot, çakmağı deydiriverirsin ateş yürür gider." Zaten otlar kuruduğundan beri yürekleri pır pırmış. Korktukları başlarına gelmiş.

Geriye kalan sadece kül



Yangından etkilenen köylüler suç duyurusunda bulunacaklar. Onlardan biri de Mustafa Okçu. Geçen temmuz ortasında, acele kamulaştırma olayı yeni çıktığında, köye geldiğimizde kahvede ilk karşılaştığımız köylülerden biriydi Mustafa Bey. Bu sürede çok şey oldu Yırcalıların hayatında. Tam her şey geçti derken, Mustafa Okçu'yu bu kez de yangın mağduru olarak görmek, konuşmak üzdü beni.

Mustafa Okçu yangından sonra bile gidip bakamamış arazisine korkusundan. "Malımıza yabancı olduk, arkasından gidemiyoruz. Başımıza bir şey gelir, üstümüze kalır diye" diyor. Üç dönüm arazisinde 20 yıllık  56 tane zeytini varmışmış. Önce kesilmiş, şimdi de yanmış. Geriye kalan sadece kül. "Suç duyurusunda bulunacağım. Para verip kırdıran adam, para verip yaktırır da. Zengin maşa varken elini yakmaz." diyor.

Giden ağaç ömürden



Bu yangından en büyük zarara uğrayansa meyvecilik yapan Osman Densiz. 8,5 dönüm meyve bahçesi gitmiş. Bahçesini yanarken gördüğünde kalp krizi geçirecekmiş nerdeyse. "Çok kötü oldum" diyor dağ gibi adam, sesi titreyerek. "25 senelik emeğim gitti. Nasıl güzeldi biliyorsun Muhtar? Yırca'da bir taneydi. Sıra sıra dikmiştim ağaçları. Tam 32 sıra, 386 tane ağacım vardı. Bir sıra zeytin, bir sıra meyve. Aklına gelecek her meyveden vardı. Kesimlerde zeytinlerimi yok ettiler. İş makineleri meyvelerime de zarar verdiydi. Şimdi hepsi gitti. Emeklerim gitti, hayallerim gitti. Ben emekli olunca dostlarımla hasbıhal edecektim orada. Ev yapmıştım, mutfak yapmıştım. Umutlarım kırıldı, artık gözümde bir şey yok." Osman Bey geçen yıl tel örgülerle çevrildiği için girememiş bahçesine. Bu yıl da yandı. İki yılda 80 bin lira zararı var; giden ağaçlar, ömür hariç.

"Yapanı bir elime geçirsem..." diyor Osman Bey durup durup. "Katliamı gördük, bildik. Ama bunu göremedik. Ne diyeyim... Ama kasıt var. Yaşını kesen, kurusunu haydi haydi... Ama görmedik, ne diyeyim. Bütün umutlarım kırıldı."

Araziyi yakan bulunmazsa Osman Beyin zararını tazmin etmesine olanak yok. Bir tek geçimlik meyve bahçesi varmış, o da gitmiş. Ama asıl hasar ruhunda. Koca adamın artık olmayan bahçesinin güzelliğini anlatışına, gidenlere ağıdına bakınca yaşadıklarını bir nebze anlayabileceğimi sanıyorum, ama sadece bir nebze.

Üstü kalsın

Biz yangın yerine bakmaya sabun evinden Kenan ve Nigar, Çanakkale'den Güneş ile birlikte gitmiştik. Yangının ulaşmadığı alanda, kesilen zeytinlerin köklerinden fışkıran yemyeşil sürgünler ile simsiyah yangın yerinde yakılmış sürgünler arasında sallandık kaldık. Bir tarafta doğanın gücü, bir tarafta insanın kötülüğü her birimizi felç etti de yanmış bir sürgünün başında çöktük kaldık. Burda her şeye rağmen yeniden fışkıran hayatın sevincini duymayan, onu yok eden insandan her kötülük beklenir diye düşündüm ben. Nigar bir yandan ağlıyor, bir yandan da "İşte cennet de cehennem de burda" diyordu. Simsiyah olmuş avuçlarında yanmış zeytin yapraklarını tutan Güneş, arazinin siyahlığında kaybolup giden Kenan hiç konuşmadı. Biz ki sadece geçiyorduk buradan. Ömrümüzü vermemiştik bir ağacına.

Bu son olsun artık. Yırca'ya hasada gidelim, düğüne gidelim, doğuma gidelim ama kara habere gitmeyelim. Bütün ecinniler uzak olsun onlardan. Türkiye'de ne kadar olabilirse o kadar işte, normal bir hayatları olsun. Bir yılda yaşadıkları bir ömür yeter. Üstü kalsın.