Yine Kasım, yine takvimde 10 yazıyor. Yıllar geçiyor, özlem katlanarak büyüyor. Bir de büyüyen sızı var içimizde. Bıraktığı eserleri, en başta laik Cumhuriyeti alaşağı edenlerin onu sahipleniyor gibi yapışlarını gör(e)meyen/görmek istemeyenlerin büyüttüğü bir sızı.

            
Anma günü etkinlikleri arasında bir üniversitenin açtığı sergi haberine ilişti gözüm; na'şının Anıtkabir'e nakledilmesi üzerine. Yaşamından değil, vefatı sonrasından kesitler... Kimi Mustafa, kimi M. Kemal, kimi Gazi Mustafa Kemal diyerek belleğimize özeli ve sadece askeri zaferleri ile girmeye çalışıyor beynimize... Atatürk'ü kazımak kolaymış gibi...
           
Daha önce yazmıştım. "Çift yönlü boşaltma etkisi" diye; Muhalefetin simgelerini kuşanarak onların görünürlük alanlarını boşaltırken; sahiplendikleri değerleri de artık önceki içerikleri ile değil de kendi görmek istedikleri biçimde sunumlayarak boşaltıyor günümüz iktidarı. "Muhalefet yoksa, yeniden dizayn ediliyorsa, görünen sadece iktidarsa, iktidarın dışında siyaset üretecek zemin kalmamışsa o rejim demokrasi ile anılmaz"... diye de ekleyerek.
          
Çok kanallı tek sesli Türkiye'de gündemin iktidar odaklı ayarlanışını, kutlama ve anma günlerinden izleyebiliriz. Dozu bazen azaltıp bazen de çoğaltarak ama "-mış gibi"yi hissettirerek, "yeni" algısının pekiştirilmesine hizmet edecek şekilde kullanılıyor artık kutlama ve anma günlerimiz. Atatürk'ün en büyük eserim dediği Cumhuriyet'imizin kuruluş yıldönümü Atatürk Havalimanı'nın alternatifi (şimdilik adı İstanbul olan) havaalanının tamamlanmamış halinin kutlanışına dönüştürüldü.
           
Bayramları ve anma günlerini içlerindeki kini dökmek için fırsata dönüştürenler de var. Tarikat lideri (!) olarak pazarlanan laik Cumhuriyet düşmanı kişi bayram arifesinde; "Ben rejime karşıyım, Kemalist rejimin sonu gelmiştir. Ben o rejimi yıkmak istiyorum... Rejim bizi yere vurdu. Ama biz de rejimi yıktık...... Bir adam hem Müslüman hem laik olamaz." diyebilmişti... "Ne dediğinden çok, kimlerden cesaret aldığı önemli değil mi?!... Kemalizm'in sonunu getirmek üzerine kurgulanan oyunda her kişinin katkısından yararlanılıyor en ılımlısından en radikaline..." diye aktarmıştık; "...Cumhuriyet onu kuran felsefeden koparılarak yaşatılamaz. Cumhuriyet'i var eden devrimlerdir..." diye ekleyerek!...
           
Değerli hocalarımızdan Prof. Dr. Özer Ozankaya; dünya düşünürlerinin Atatürk ve Cumhuriyetimizle ilgili görüşlerinden seçkiler iletmiş. Emeğinden seçkileri okurlarla paylaşarak hepimiz adına teşekkür ediyorum sayın hocamıza.
          
"Atatürk: Özgürlük ve barışın ölümsüz mimarı." -Prof. Bernard Lewis
"Atatürk hiçbir şeyi dogma olarak kabul etmedi." -Michail Gorbachev
"Atatürk, çağdaş bir Türk uygarlık bölgesi yarattı." -Prof. Vitali Sheremet
"Demokrasi kuran deha!.." -Cornelius Bischoff
"Dil ve yazı devrimi, Türk ulusunu uygarlık dünyasına açtı!.." -Prof. Yuri Şçeka
"Kemalizm, dahiyane bir siyasi liderlik ilkesidir" -Dietrich Schlegel
"Atatürk döneminde hiçbir Batı ülkesinde kadınlar Tükiye'deki kadar erkeklerle eşit haklara sahip değillerdi." -Edzard Reuter
"Atatürk Türk âdetlerinin en güzellerini yeniden yürürlüğe koydu." -Prof. Jean Paul Roux
"Atatürk, tarihin Türk ulusuna ve insanlığa bir armağanıdır." -Klaus Liebe
"Atatürk, insanlık için yararlı globalleşmenin nasıl olabileceğini de sergilemiştir." -Andrew Mango
"Atatürk, yalnız siyasal değil, aynı zamanda ekonomik bağımsızlığı amaçladı. Hem Batı kapitalizminden, hem Doğu kolektivizminden farklı, gerçekten özgün bir yol izledi." -Prof. Robert Mantran
"Atatürk gerçekte bir bilim insanıydı." -Prof. Geofrey Lewis
"Atatürk, halkın Avrupa'da olduğu gibi silaha başvurup bir devrim yapmasına gerek kalmadan, daha baştan laikliği getirdi." -Prof. Klaus Von Beyme
"Atatürk devrimlerinin en önemli yanı, 'ulus kurma' çalışmalarından oluşur." -Prof. Feruz Yasemee
"Mustafa Kemal, Batılı güçlere karşı koyabilmek için, tarihin mirası olan geçmişe kapanmamak gerektiğini, tersine bu geçmişten yola çıkarak çağdaşlaşmanın zorunlu olduğunu gördü." -Prof. Penda M'bow
"Atatürk olmasaydı, bugün Türk ulusu olmazdı." -Prof. Justine Mccarty
"Bir tek önderinin, toplumsal ve kültürel yaşamının her alanında bunca derin etkilerini taşıyan başka bir ülke bilmiyorum." -Admiral Crawe
"Bir ulusun iç yaşamında başarılı olmadıkça, dış ilişkilerinde de başarılı olamayacağını görmüştü." -General Alexander Haig
"Demokratik olmak isteyen bir devlet laik olmak zorundadır." -Prof. Arshi Khan
          
Bu satırların her birini yorumlamak için kitaplar yazılabilir. Dünyanın gözünden Atatürk'e bakarken gururlanmamak olanaksız. Ve de kendi içimizde ona saldıranlara hayıflanmadan!...
          
Atatürk'ün perspektifi ve günümüz perspektifi arasında giderek derinleşen uçurum ülkemizin günümüz dünyasındaki yeri ile gelecekle ilgili kaygılarımızı arttırmakta!...
          
Ben de bizden bir tanımlama ile anmak istiyorum Atatürk'ümüzü; kaygılarımız var ama umutlarımız yok değil demek için!...
         
"Tarih: 10 Kasım 2008. Yer: Dolmabahçe Sarayı. Yurttaşlar akın akın doluşmuşlar. Bir muhabir söyleşi yapıyor. Küçük bir çocuğa soruyor. Soru: "Atatürk'ü nasıl tanımlarsın?" Ağlamaklı, üzgün ve içten bir sesle yanıt veriyor küçük çocuk: "Çok şey... Vatan... Benim geleceğim..."
            
Bu kadar güzel özetlenebilirdi Atamızın bize bıraktığı miras: Vatanımız, bizim geleceğimiz!.. Ve biz bunu Atatürk'e borçluyuz...
            
Söyledikleri kadar içtenliği ile belleğime yer eden, en önemlisi hiç kaybetmediğimiz umudumuzu bileyen  o küçük çocuk şimdi bir delikanlı olmuştur. Teşekkürler delikanlı!.. Hiç büyümeden kalanlara, varlıklarının sebebini inkâr edenlere daha çocuk yaşta aklınla rehberlik ettiğin için.
            
Ne adını anmamak, ne de eserlerini yok saymaya kalkışmak, hiçbiri onun ölümsüzlüğünü ortadan kaldırmaya yetmez. Hep hakkını teslim edecek yürekli ve vicdanlı insanlar olacaktır. Özellikle biz kadınlar, biat kültürünün dışına çıkabilen ve toplumda özne, birey olma şansını elde ederek bir yer edinip, özgürlüğü tadımlayabilenler bunu Atatürk'e borçluyuz.
            
Yalnız Türkiye değil, dünya böyle bir lideri bir daha görür mü? Çok zor!..
             
Dünya var oldukça hep lider olarak kalacak bu büyük insanı minnetle, şükranla anıyoruz ve her zamankinden daha çok arıyoruz.
             
Onun ışığının sonsuza kadar aydınlığımız/kurtarıcımız olacağını bilerek, ilkelerinin yolundan ayrılmıyoruz/ayrılmayacağız.