Deniz kazalarının en trajik olanı olarak ilk akla gelen "Titanic" gemisinin batışı ve 1500 kişiyi aşan ölüm sayısıdır. Bu olay belki de Titanic'in ilk seferi oluşu ve geminin iddialı yapım özellikleri nedeniyle günümüzde bile akıllardadır. Bu trajik olay için bilinmez ki kaç tane roman yazılmıştır, kaç tane film çevrilmiştir.
Titanic faciası 1912 yılında yani günümüzden 106 yıl önce yaşanmıştı. Peki, ben sizlere günümüzün en büyük kazası olarak bilinen, 28 Eylül 1994 tarihli Baltık denizinde batan "Estonya" feribotunda bulunan 989 kişiden sadece 137 kişinin  kurtulabildiği kazadan bahsetsem bana ne dersiniz?
Bu olay, bir yandan toplum psikolojisini yansıtması öte yandan teknik olanakların dışlanması nedeniyle, kısacası birçok yönüyle incelenmesi gereken bir faciadır. Şöyle ki: Baltık Denizi'nde feribotun su almaya başlamasından batmasına kadar geçen 1 saatlik süre zarfında yaşananlar, yolcuların yaklaşık yüzde 85'inin can yeleği dahi giymeden, feribotla birlikte batarak boğulmalarıyla ilgili olarak psikoloji kitaplarına girmiş, bir davranış biçimi de tartışmaya açılmıştır.
Belki inanması zor olacaktır ama 1994 yılındaki kazada neler yaşanmıştır? Haydi o zaman kısa da olsa bu ilginç olaydan söz edelim sizlere. Estonya'dan Stockholm Limanı'na giden feribotun, kıyıya yakın ve derinliğin az olduğu bir noktada akıntı nedeniyle kayaya çarpması ve su almaya başlamasıyla (saat 00.50), kaptan ve gemi yönetimi sakinleştirici anonslar yapmaya başlarlar. Yolculara "sakin olmalarını, bu feribotun asla batmayacağını" söylerler.
İnsanlar feribot yan yattığı halde kamaralarına girip, can yeleği bile giymezler.
Saat 01.50'de tamamıyla batan ve yana yatan feribotta, çoğunun iyi düzeyde yüzme bildiği sonradan yapılan araştırmalarla ortaya çıkan yolcuların yüzde 85'i (852 kişi) boğularak ölüyor maalesef.
Nasıl, ne dersiniz; inanılması zor geliyor değil mi?

***

Bu batışı izleyen sürede olayı izleyip, can yeleği giymek yerine Kaptan'ın anonslarıyla rahatlayarak, kamaralarında adeta ölümü bekleyen bu insanların davranışları, modern psikoloji kitaplarında inceleme konusu olmuş ve "Estonya Feribotu Sendromu" olarak adlandırılmıştır.
Bu davranış biçimini yani Estonya Feribotu'nda yaşanan olayların oyuncularının davranışlarını bir ölçüde yavaşça ısınan kazandaki kurbağanın uyuşup sonunda sıçrama yetilerini yitirmesini çağrıştırdığını söylememiz doğru olmayacak mıdır?

Toplumumuzun kendisini doğrudan ilgilendiren olaylardan etkilenmeksizin yaşamlarını sürdürmesinin başka açıklaması olabilir mi? Ta Atatürk devrimlerinden bu yana kendisine tanınan hakları özümsemeksizin sosyal yaşamının tüm ayrıntılarında en eski alışkanlıklarının kurbanı olanlar için başka ne diyebiliriz ki?

Alın işte İzmir'i. Gözünüzün önüne getirin. Bir zamanlar iktidar partisinin İzmir için sözü edilen 35 tane projesi vardı, sormak gerekir acaba kaç tanesi hayata geçirildi? Hiç merak ettiniz mi? Ben bir tanesini görüyorum. İZBAN'ın Alsancak tren istasyonunda ne kadar zamandır duvar afişi olarak duruyor: "Sözümüzü tuttuk, demiryolu Selçuk'a ulaştı". Söz konusu afişte iki de resim var, biri o günlerdeki Başkanımız Binali Yıldırım diğeri Ulaştırma Bakanı Ahmet Aslan'a ait. Oysa ne hikmettir, demiryolu Selçuk'a ta 1856'larda İngilizler tarafından götürülmüştü. O halde ne demek gerekir? Nasıl olsa halkımız bilmez, afişini yapalım da olsun, İzmir Büyükşehir Belediyesi'ni de dışlayalım. Halkımız her şeyi yalnızca bizim yaptığımızı sansın.

Yazmadan edemeyeceğim. Bir İstanbul-İzmir Otoyol projesi vardı. Projesi 2008 yılında yapılmış, ihalesi de 2009 yılında sonuçlanmıştı. İhalenin mali portesi de galiba 10 milyon lira olarak belirlenmişti. Gelin görün ki aradan bunca zaman geçti ve 30 milyonu aşkın harcama yapıldı, bekle ki otoyol bitsin de İstanbul İzmir arası 3,5 saat olsun.
Bu projenin bir de kardeşi vardı, bilirsiniz. Ankara-İzmir Yüksek Hızlı Tren Projesi. Ne hikmettir o proje de iktidar partisinin İzmir'e hediyesi olarak tanıtılmıştı. İlginçtir her iki proje de hemen hemen aynı zamanda ve aynı sürelerle gündeme getirilmiş oluyordu. Hep duyuyoruz, senelerdir YHT 2017'de İzmir'de; 2017 yaşandı bitti şimdi ağızlarda YHT İzmir'e 2018'de geliyor. 2018 geldi, geçti bitiyor. Şimdi ağızlarda YHT 2019'da İzmir'e geliyor (!)
Haydi gelin de "Estonya Sendromu" aklınıza gelmesin...
Esenlikle kalınız...