"Mutlu olmak için ihtiyacımız olan her şeye sahibiz, ama mutlu değiliz. Eksik bir şey var. Çevreme bakıyorum. Kaybolduğuna inandığım tek şey, son on iki yıldır yakmakta olduğum kitaplar..."

Bu sözler Ray Bradbury'in 'Fahrenheit 451' adlı bilim kurgu romanının 126. sayfasında yer alıyor. Bradbury, kitapların yakıldığı, insanların baskıcı bir yönetim tarafından yönetildiği bir toplumu anlattığı eserinde, geçmişte yaşananların, gelecekte de yaşanabileceğine dikkat çekiyor.
Bugün bize gerçekleşmesi imkânsız gibi görünen şeyler, aslında her geçen gün gerçek olmaya biraz daha yaklaşıyor. 1951 yılında yayımlanan 'Fahrenheit 451'de de bu gerçeği görmek mümkün. Teknolojisi gelişmiş, büyük televizyonlu ve kitapsız bir toplumun gerileyen sanatına ve insanlığına göndermelerde bulunulan kitapta, günümüz toplumuna da dolaylı yoldan bir eleştiride bulunuluyor. Yarım asır önceden bu günlere ışık tutuluyor.
Bir itfaiye eri olan kitabın başkarakteri Montag, bugünkü itfaiyecilere hiç benzemiyor. Dünya öyle bir hale gelir ki, artık hiç yangın çıkmaz ve dolayısıyla itfaiyecilere de başka bir iş için ihtiyaç duyulur; kitapları yakmak.

Kitaplar itfaiyeciler tarafından yakıldığı için toplum bilgisiz kalır, bilgisiz kalan insanları yönetmek ise kolaylaşır. Bilgi ile bağı kopartılan toplum gittikçe yoksullaşır, boş şeylerle zamanını geçirmeye başlar.

Kitapta yaşananları unutmadan bir dakikalığına dönün ve etrafınıza şöyle bir bakın, televizyona bağımlı halde yaşayan, evlendirme programlarından dizilere, dizilerden Survivor'a atlayan, sanal gerçekliği gerçek hayattan ayıramayan milyonlarca insan görecek, okuyup eleştirmek bir yana, kitap okuyan, soru soran, sorgulayan insanları hor gören dışlayan geniş bir kitle ile göz göze, karşı karşıya kalacaksınız.

Bundandır ki bugün, Bradbury'in bilim kurgu romanında yaşananlar bize o kadar da uzak değil... Şimdilik kitapları yakmıyoruz ama okumuyoruz da. Bilgiyi yok sayıp, bilgisizliği yücelten bir anlayışla yürüyoruz yarına.
Romanda, yaktığı kitapların büyüsüne dayanamayan ve gizli gizli kitap okumaya başlayınca sorular sormaya da başlayan itfaiye eri Montag'a, amiri Yüzbaşı Beatty şöyle sesleniyor:
Eğer bir insanın politik bakımdan mutsuz olmasını istemiyorsan, ona iki yönlü bir soru verme, tek yönlüsünü sor. Daha da iyisi hiç sorma... Sakin ol, Montag. Onlara yarışmalar düzenle, en tutulan şarkıların adlarını sor. Onları, patlamalarına neden olmayacak bilgilerle doldur. Öyle lanet olası olaylarla onları donat ki, kendilerini bilgileriyle gerçekten zeki kişiler sansınlar. Böylece düşündüklerini zannetsinler. Hiç kımıldamadan hareket ettiklerine inansınlar. O zaman mutlu olacaklardır, çünkü bu tür olaylar ve konular hiç mi hiç değişmezler. Onlara felsefe, sosyoloji gibi esnek konular verme. O zaman melankolik olurlar. Bugün birçok adamın yapabildiği gibi, TV antenini ayırıp, yeniden birleştiren kişi, tüm evreni ölçüp biçen, eşitlik arayan kişiden çok daha mutludur...'
Bilim kurgu deyip geçmeyin, ama iyi ama kötü her hayal gerçeğe değer bir yerde. Bizim payımıza kötü olanı yaşamak düştü. Keskin bir yanık kitap kokusu var havada, duyuyor musunuz?
*451 Fahrenheit: Kitap kâğıtlarının yanıp tutuştuğu ısı derecesidir.