Bir pazar sabahıydı. Ankara zemheri ayazı altında en soğuk günlerinden birine uyanıyor, saatler uğursuz bir ana doğru ilerliyordu. Su uyumuş düşman uyumamıştı. Karanlık eller gece boyu çalışmış ve maalesef alçak emellerini gerçekleştirmişti. 24 Ocak 1993 Sabahı Cumhuriyet gazetesindeki işine gitmek için evinden çıkan araştırmacı gazeteciliğin tartışmasız en önemli ismi Uğur Mumcu, evinin önünde bulunan aracına binerken aracının altına yerleştirilen bombanın patlatılması sonucu hayatını kaybetti. Faili hâlâ meçhul!

22 yıl oldu, zemheri ayazındayız her geçen yıl biraz daha fazla üşüyoruz. O sabah üzerimize çullanan pis ve puslu hava kalkmadı üzerimizden. Patlama sonrası alana gelen olay yeri inceleme ekiplerinin etrafa saçılan ve olayın çözülmesi için delil sayılabilecek cam parçalarını süpürerek topladığı gün saplandı o cam parçaları yüreğimize, dinmedi yüreğimizdeki sızı, kanama dinmedi...

Akılla, düşünce ile susturulamayan bir cesur kalem daha, kanla, barutla susturulmuştu işte. Aydınlığa, gerçeğe, düşünceye tahammülü olmayanlar yine silaha sarılmıştı. İlk değildi alçakça işlenen bu cinayet, maalesef son da olmadı. Sabahattin Ali, Abdi İpekçi, Ahmet Taner Kışlalı, Hrant Dink, Çetin Emeç ve daha adını sayamadığım yüzlerce gazeteci, sadece düşündükleri, doğruyu söyledikleri ve yazdıkları için öldürüldü bu ülkede.

Hiçbir şey değişmedi o günden bu güne. Hiçbir şey değişmiyor. Irkçılığa, dinciliğe, mezhepçiliğe karşı çıkan, Aydınlanma Devrimi'ni savun Uğur Mumcu'nun ailesine ve kamuoyuna cinayetin faillerinin yakalanacağı sözü verildi. 'Bu cinayeti aydınlatmak devletin namus borcudur' dedi dönemin devlet büyükleri. Her yıl aynı sözler yenilendi, tam 22 yıl oldu ne cinayetin üzerindeki o pis sis perdesi kalktı ne de olmayan şeyler! üzerine verilen o sözler tutuldu. 1994 yılında hazırlanan TBMM Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu Raporu, nedense Meclis Genel Kurulu'na dahi getirilmedi. Hiçbir şeyin değişmediği faili meçhuller ülkesinden bir keskin kalem geçti. O keskin kalemin ışığı başta mesleğini onuru ile yapmaya çalışan gazeteciler olmak üzere, düşünce özgürlüğünden, aydınlıktan, yana olan her yurttaşın yolunu aydınlatıyor. O günün geleceğini bilen  'Faili hâlâ meçhul' olan o 'keskin kalem' şu satırları yazmıştı yıllar önce:

"...Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına, batı uygarlığı adına, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler.

Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...

Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi...
Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi.
Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi.,

hep birlikteyiz ey halkım,
unutma bizi,
unutma bizi,
unutma bizi..."

Hiç unutmadık, unutmayacağız seni, yüreğini...