YKY, Nezih Tavlaş imzasıyla, daha önce Ağustos 2009'da Fotoğrafevi tarafından okurla buluşturulan, Ara Güler'in yaşam öyküsünü anlatan, 'Foto Muhabiri Ara Güler'in Hayat Hikâyesi' adlı kitabı Ekim 2014'te yeniden yayımladı. Söz konusu kitaptan hareketle, Foto Muhabiri Ara Güler Usta ile görüştük, kendisini İzmir'e davet ettik

-Fotoğraf sanatçısı unvanına her defasında itiraz ediyorsunuz.

Ediyorum. Bu konudaki itirazıma en uygun tanımı, kaleme aldığı kitabın önsözünde şöyle yapıyor Hasan Şenyüksel: 'Dünya üzerinde fotoğraftaki gerçeklik akımının temsilcileri Alfred Stieglitz, Ansel Adams, Edward Weston, Henri Cartier-Bresson ve Paul Strand'ın ardından Türkiye topraklarında yetişen Ara Güler, büyük yankı uyandıran foto-röportajlarında, objektifinin odağına oturttuğu insanı; var olduğu gerçeklikten koparmadan ancak aynı oranda da estetik bir biçimde fotoğraflayarak bu efsane isimlerin arasında hak ettiği yeri almıştır.' Dolayısıyla, Şenyüksel'in vurguladığı, fotoğraflarımda estetik biçimin yer alması, fotoğraf sanatçısı olduğum şeklindeki hükümlere yol açıyor ama ben hep savaşlar, darbeler, uygarlıklar, facialar ve dünyanın kaderini değiştiren insanların ardında koştuğum için foto muhabiriyim.

-Fotoğraflarınız 22 Kasım'dan itibaren Seul'de sergilenmeye başladı.


Evet. 1950'li yıllarda, karanlık odada, kendi bastığım, bugüne kadar yayınlanmamış vintage baskıların bulunduğu 110 fotoğrafım Seul'de sergilenmeye başladı.

-Siz serginize gidemediniz...

Gidemedim. Seul çok uzak. Kendi fotoğrafımı göreceğim diye havada 16 saat gidemem. Yaş olmuş 86. Bu adamlar vintage baskının ne kadar değerli olduğunu biliyor. Sergilenecek olanları, sergiyi düzenleyen adamlar, Ara Güler Müzesi'nden kendileri seçtiler.
Biliyorsun, 16 Ekim'de de, Berlin'de, 'İstanbul'un Gözü Retrospektif 1950-2005' adıyla sergim açıldı ve yoğun ilgi gördü. Çektim fotoğrafların ilgi görmesi hoşuma gittiği gibi, bu durum, ülke açısından da çok güzel.

-Gördüğünüz ilgi gerçekten övgüye değer.

Dünyanın çok farklı yerlerine giderek, çok farklı yer görmüş ve kayda geçirmişim. Fotoğraf makinesi çok güzel bir kayıt makinesidir ve bütün bir devri öteki devre taşır. 20. asırda çekilen fotoğraflar bir asır sonra tarih olur. Bizler aslında 'hiçbir şey değiliz' gibi görülürüz ama aslında en mühim şeyi yapıyoruz. Yaşayan hayatı kaydedip öteki devre taşıyoruz. Bunları bilmeyenler orada öğreniyor. Bugün sen İstanbul'u benim kitaplarımdan öğreniyorsun. Biz İstanbul'u çekmeye başladığımız zaman İstanbul zaten bitmişti, ölmüştü. Büyük bir kadavranın ve kokmak üzere olan bir leşin üzerinde İstanbul diye yaşıyoruz.

-Nezih Tavlaş'ın kaleme aldığı, YKY'den 2. kez basılarak okurla buluşan kitabınız için ne söylersiniz?

Bu kitap, hayat hikâyesi olmanın dışında fotoğraf sanatçısı ile foto muhabiri nedir, onu anlatır. O gözle okumak gerekir. Bugüne kadar 56 kitap yayınladım. Bu büyük bir rakam.

-İzmir'e, sergi için gelmeyi düşünür müsünüz?

İzmir, çok sakin bir şehir. Biraz ilgisiz gibi...

-Olur mu! 1986 yılında bir avuç gönüllü olarak İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği'ni kurduk. Dernek aracılığıyla pek çok insan fotoğraf üzerine eğitim aldı, alıyor. Dahası yine İzmir başta olmak üzere Ege Bölgesi'nde başka fotoğraf sanatı dernekleri kuruldu. Galeriler fotoğraf sergileriyle ilgilenmeye başladılar.
Yani sen beni İzmir'e çağırıyorsun.

-Evet.

Gelirim!

Evet, bugüne değin 56 kitap yayımlayan, adına tezler yazılan, ödül ve tezlerle taçlanan, sergileri dolup taşan değerli Ustamız İzmir'e gelirse, kentimiz hiç de 'sakin' bir şehir olmadığını göstermez mi? Bence gösterir.