CHP'de farklı birçok görevde bulunan eski İzmir Milletvekili ve yeni İl Başkanı Alaattin Yüksel, 'Partinin bütün nöbetlerini sırasıyla tuttum. Bu görevlerin arasında en heyecan vereni, en verimlisi kesinlikle il başkanlığı göreviydi' dedi. Gençlerden birinin il başkanı olmasının iyi olacağını düşündüğünü belirten Yüksel, 'Ama onlar 'Biz hazır değiliz, örgüt hazır değil. Yine siz olun nasıl olsa gençlere en çok siz sahip çıkarsınız' dediler. Ben onları görevlendirmeye çalışırken onlar beni görevlendirmiş oldu' diye konuştu


Cumhuriyet Halk Partisi'nin gençlik kollarından başlayıp partinin birçok kademesinde görev alan eski İzmir Milletvekili ve yeni İl Başkanı Alaattin Yüksel ile dünü bugünü ve gelecek ile ilgili planlarını konuştuk. Yüksel sürpriz İl Başkanlığını anlattı. Resme, kitaplara, müziğe, güzel sanatların her dalına tutkulu olan Yüksel ruhunu bu şekilde beslediğini, diri tuttuğunu söyledi. 'Bunları yapmazsanız insani değerleriniz güçlü kalamaz' diyen Yüksel, parti içinde sorun yaşayan, milletvekilleri, belediye başkanları ve başkanların ilk önce kendisine ulaşmasını istedi. Yüksel, kamuoyu ve basın önünde yapılan tartışmaların artık tekrarlanmaması gerektiğini vurguladı.


Yeniden İl Başkanı olarak karşımızdasınız. Tecrübe gençliğe tercih edildi. Nasıl bir süreçle yeniden İl Başkanısınız?

Ben partinin gençlik kollarından başlayıp, ilçe yöneticiliği, il yöneticiliği, belediye meclis üyeliği, genel meclis üyeliği, daha sonraki 12 Eylül'den sonra belki partiler arasında ilk kez seçilerek gelen il başkanlığı görevini ve bu görevi iki kez yürüttüm. Daha sonra parti meclis üyeliği, milletvekilliği, genel başkan yardımcılığı, yani partinin bütün nöbetlerini sırasıyla tuttum. Bu görevlerin arasında en heyecan vereni, en verimlisi hangisi diye sorarsanız kesinlikle il başkanlığı göreviydi. O zaman 2001 yılında, Türkiye'de oyumuzun yüzdesi 9,5'ti. İzmir'de de yüzde 9,5'ti. O zaman parlamento dışındayken İl başkanı seçilmiştim. İki belediye başkanımız vardı, sekiz il genel meclis üyemiz vardı. Bu arada parti de çok büyük ekonomik sıkıntılar içindeydi. Böyle bir yolculuğa başlamıştık. Hem partililerimizin bize duyduğu güven hem projelerimiz sayesinde, 2002'de yapılan ilk genel seçimde oyumuzu yüzde 9,5'ten 34,5 oranına ulaştık ve 24 milletvekilinin 16'sını almıştık. Cumhuriyet Halk Partisi'nin rekorudur bu, hâlâ kırabilmiş değiliz. 2019 seçiminde umuyorum çok daha iyi, güzel sonuçlar alacağız. Hem yerel seçimlerde hem genel seçimlerde. İlk il başkanlığı dönemimde genel seçimlerinin ardından yerel seçimler olmuştu. Orada da yine rahmetli Ahmet Piriştina ile birlikte Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve merkezdeki sekiz ilçenin belediye başkanlığını almıştık. 


*Bir il başkanlığı neden bu kadar etkili, neden size göre en keyiflisi?

Bir takım çalışmalar yapıyorsunuz, projeler yapıyorsunuz ve o projelerinizi hayata geçirdiğinizde sonuç alıyorsunuz. Başarıyı birebir ölçme imkanınız oluyor, somut bir şey ortaya çıkıyor. O yüzden il başkanlığı çok keyifli bir görev. 




İl başkanlığını hiç düşünmüyordum

*Yerelde kentiniz için çabalıyor olmanın da verdiği bir haz var mı?

Kesinlikle var. İzmirlisiniz ve İzmir'de yaşıyorsunuz. İzmir'de insan ilişkileriniz güçlü, yoğun. Ben Sanayi Odası, Ticaret Odası gibi işveren örgütleri arasında, sendikalarla birlikte bir çok çalışmalarımız olmuştur, meslek odalarıyla ilişkilerimiz olmuştur. Toplumun bütün kesimiyle ve sivil toplum kuruluşlarıyla güzel ilişkilerimiz vardır hep ve bu güvene dayalı bir ilişkidir. İzmir'de Cumhuriyet Halk Partisi toplumsal bir önderlik yapacaksa AKP'nin baskı politikalarına karşı, yıldırma politikalarına karşı ses yükseltilecekse buradan bunu birlikte yapabileceğimize inandığım, daha doğrusu beni göreve davet eden ilçe başkanlarımız ve belediye başkanlarımız böyle bir duyguyla davet ettiler. İl başkanlığını hiç düşünmüyordum, son üç günde böyle bir baskıyla karşılaştım. 

*Siyaset hayatında yeni isimler arzu edilse de tecrübeye ihtiyaç daha fazla gibi. Genç isimleri de çok desteklediniz, siyasette ön saflarda olmaları adına. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Ben yeni isimlerden çok istedim. Gençleri desteklemem ön plana çıktı. Ben bir yıldır gençlerden birinin il başkanı olmasının iyi olacağını düşünüyordum. Benim il başkanlığım döneminde ilçelerde çalışan 50 civarında arkadaşımız vardır. Aktif görev alan. Onlardan birisiyle il başkanlığını sürdürelim istiyordum. Onlar biraz kendi aralarında çalıştılar, sonra bana geldiler. Dediler ki 'Biz hazır değiliz, örgüt hazır değil. Yine siz olun nasıl olsa gençlere en çok siz sahip çıkarsınız' Onları da reddetmiştim. Sonunda ben başkalarını görevlendirmeye çalışırken onlar beni görevlendirmiş oldu. 

Nevzat Başkan ile aramızda sorun yok

*Gazeteciler politikaya atıldıklarında parti içindeki olayları gazeteci mantığı ile değerlendiriyor ve kol kırılır yen içinde kırılır diye bakmıyor. Seçim gecesi de yaşananlar bunu örnekliyordu. En çok gazeteci İzmir'den CHP'ye girdi ve en çok da onlar eleştirir oldu. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Kongrede bir takım gerginlikler yaşandı. Çok üzüldüm. Ben o sırada salonda da değildim. Ben de gelir gelmez duydum ve hemen Nevzat Başkanı buldum, elele tutuştuk ve ellerimizi havaya kaldırdık. Bizim aramızda bir sorun yok, tartışmayın mesajını verdik. Kongre öncesi başlayan, kendi adayını destekleme girişimleri tartışması oldu.




Hiçbir sorunu medya önünde tartışmayacağız

*Aziz Kocaoğlu'nun sizi desteklemesi anormal mi? Herkes sizin dostluğunuzu biliyor, neden olmasın?

Kocaoğlu böyle bir destek açıklaması da yapmamıştı. Nevzat Bey de ilçeden eski arkadaşı olduğu için taraf tutmamaya özen gösteriyordu. Milletvekillerimizden ilçe başkanlarımıza telefonlar gelince o da tarafını belli etme noktasına geldi. Bana da o zaman gazeteci arkadaşlar sorduklarında, ilçe başkanları baskı görüyor ne diyorsunuz, dendiğinde 'özgür iradeleri, istediklerini destekleyebilirler' dedim. Bu demek ki delegasyon arasında bir gerginlik yaratmış. Kongreden sonrada bu devam etti. Burada yaptığımız devir teslim töreninde çok açık bir şekilde ve yüksek sesli şunu söyledim, 'Bundan sonra ne milletvekillerimiz, ne Büyükşehir Belediye başkanımız, ne ilçe belediye başkanlarımız, ne ilçe başkanlarımız kimse kimsenin aleyhinde gizli toplantılarda bile bu duygularını dile getirmeyecek, konuşmayacak. Partide bir sorun yaşayan arkadaşımız varsa, milletvekillerimiz bir sorun yaşamış olabilir, belediye başkanlarımız bir sorun yaşamış olabilir. Ben buradayım. Ben il başkanıyım. Bir telefon kadar yakınım. Beni bulacaklar. Bu sorunu birlikte çözmeye çalışacağız. Bunu kamuoyu önünde, medya önünde tartışmayacağız. 

Sıkıntısı, sorunu olan beni arayacak

Genel Başkanımızı temsilen bu ricada bulundum. Parti içindeki tartışmalara son veriyoruz. Biz güçlerimizi birleştiriyoruz. Biz AKP'nin Türkiye' de ve İzmir' de uyguladığı baskı ve zulme karşı mücadele edeceğiz. Cumhuriyet Halk Partisi İzmir' de gençlik kollarından, kadın kollarından, ilçe örgütünden, il örgütünden, yerel yönetimden, belediye başkanlarımızla İzmir' i çok daha güçlü bir yere getirmek istiyoruz ve burada İzmir' de uyguladığımız bu modelin yüzde 9,5'lerden yüzde 50'lere ulaştığımız İzmir'de, bu modeli Türkiye'ye referans yapmak istiyorum. Türkiye'de de Cumhuriyet Halk Partisi'nin sosyal demokrat bir iktidara ulaşma yolunda bizim burada yaptığımız çalışmalar örnek olacak, çok iyi bir referans olacak. Benzer yöntemleri kullanarak başka illerle mesela kardeş iller yapacağız. Sadece yerelde kalmayacağız, zayıf ilçelerimize öncelikle çalışacağız ama diğer illerde de çalışacağız. 

*Parti içinde genç siyasetçilerin sizi örnek aldığını biliyoruz. Peki sizin örnek aldığınız siyasetçi kim?

Benim örnek aldığım siyasetçiler, bu tabii dünya genelinde... Biz hep kongrelerimizde de söyledik. Ben 68 kuşağını ucundan yakalamış birisiyim. Ve bizim kuşağımız yurtseverlik temelinde inanmışlıkla siyaset yapıyorduk. Şunu söylüyorduk hep bizim genel idealimiz, özlemimiz savaşsız, sömürüsüz, sınırsız bir dünya. Sınırsızı hep atlıyorlar söylediğimde, bu önemli bir şeydir. Enternasyonal, uluslararası boyutta düşünüyorduk ve Dünya kardeşliğini, Dünya barışını hedefliyorduk. Böyle büyük ideallerimiz vardı. İnsanca bir yaşam için bu özlem, bu hayaller, bu gerçekler için savaşsız, sömürüsüz, sınırsız dünya özlemi için taa Spartacus'tan bu yana birçok insan yaşamını yitirmiştir, bedel ödemiştir. Hâlâ bedel ödenmeye devam ediliyor. Türkiye'de, bizim ülkemizde hâlâ bir bedel ödüyoruz. Dünya çapında herkesin ortak değerleri vardır. Bunlar Mustafa Kemallerdir, Nazım Hikmetlerdir. Hacı Bektaşi Velilerdir, Pir Sultan Abdallardır... Burada kaybettiğimiz bizim kuşağın öğrenci liderleri, o önem bir yönetime talip olmuş olan Denizler, Mahirlerdir. Benim örnek aldığım şey o anlayıştır. Siyaset yapma amacı ve biçimidir. O dönem şunu söylerdik. Biz hepimiz iyi okullarda okuyoruz. O zaman Türkiye'de çok az insan üniversiteyi bitirebiliyordu. Sayısı bir milyonu bile bulmuyordu. Kimimiz mühendis olacak, doktor olacak, işletmeyi bitireceğiz, iyi işler yapacağız, çok paralar kazanacağız ama bizi asıl mutlu edecek şey, içinden çıktığımız o yoksul halkın daha iyi bir yaşama ulaşmaları için vereceğimiz katkıdır. O halka olan borçluluk hissiyle, Atatürk'e olan borçluluk hissiyle siyaset yapıyoruz. Atatürk 57 Müslüman ülke arasında sadece bizim ülkemizde laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti'ni bize armağan etmiştir. Bunun ne kadar farklı, önemli bir şey olduğunu bugün daha iyi anlıyoruz. Diğer Müslüman ülkelere baktığımızda onlardan nasıl kopmuşuz, daha modern, çağdaş insanlara dönüşmüşüz nasıl daha zengin bir ülke olmuşuz, bu duygularla siyaset yapıyoruz.

*Çok tercih edilen bir siyaset adamı olmanıza rağmen yeterince tanınmadığınızı düşünüyorum. Ben resme, kitaba, müziğe, güzel sanatların her dalına tutkun olduğunuzu, yüzmeyi çok sevdiğinizi biliyorum. Biraz bize bunlardan söz eder misiniz?

Biz çok ayrıcalıklı bir kuşaktık. Biz Türkiye'de çok sınırlı insanın ulaşabildiği şeylere ulaştık. Üniversiteleri bitirmişsiniz, dünyayı tanıma fırsatı bulmuşsunuz hem gezerek dolaşarak hem okuyarak. Bu ülke, bize bu ülkenin aydınlarına yatırım yapmış. Bizde o aydınlar olarak borcumuzu ödemek durumundayız. Kendimize ne kadar aydın diyebiliriz o da ayrı bir şey. 12 Eylül Darbesi'nden sonraydı. Baskı koşullarının olduğu bir dönemdi. Biz Türkiye'de 150 aydın, 'Aydınlar Dilekçesi' diye bir dilekçe imzalamıştık. Cunta'ya karşı. Geçenlerde twitter'da genç bir arkadaş onu paylaşmış. Azizi Nesin'in onunla ilgili savunmasını yayınlamış. Aziz Nesin'de bu işin başındaydı. O, orada söylemiş, kendini aydın sanmak bile çok önemli ve güzel diye bir şey söylüyor Aziz Nesin. Bu dilekçenin soruşturması olunca, bizim ifadelerimiz alınmaya başlayınca bunlardan bazıları ne yazık ki döndü. Bilmiyorduk kazayla imza attık demişlerdi, bunun üzerine bu açıklamayı yapmıştı Aziz Nesin. 

Nazım Hikmet'i elimden düşürmem

Ben Francisco Goya'yı çok severim. Onun İspanya'nın Kurtuluş Savaşı ile ilgili bir tablosu vardır, askerler makine gibi gösterilmiştir, halkı makine gibi acımasızca öldürüyorlar. O beni çok etkileyen tablolardandır. Mona Lisa öyledir. Goya'nın Maja'sı vardır. Pablo Picasso'nun Guernica'sı hep duvarımda olan tablolardandır. Onun da hikayesi çok önemli. Küçük bir kasaba ve kendi içinde hiç tartışması olmayan, hayvanlarıyla, bağlarıyla, bahçeleriyle son derece mutlu yaşayan küçük bir köy İkinci Dünya Savaşı'nda bombalanır ve herşey parçalanır işte bunu Picasso çok güzel çizmiş. Nazım Hikmet'i elimden düşürmemeye çalışırım, Amin Maalouf'u çok severim. Fırsat buldukça müzik dinleyen, sinemaya giden biriyim. Bunları yapmazsanız insani değerleriniz güçlü kalamaz. Ben hâlâ o 68 kuşağının romantizmiyle, idealizmiyle siyaset yapıyorsam bu büyük ölçüde buna da bağlı bir şeydir. O insanı değerleri gözden kaçırmazsanız kaybetmezseniz siyaseti de at gözlüğüyle yapmazsınız. İlle kendimi bir yerlere taşıyacağım diye tepinmezsiniz. Sağı solu da kırıp dökmezsiniz. 



Yaşam öyküsü

Alaattin Yüksel 25 Aralık 1950 Salihli, Manisa'da doğdu. Ortaokul öğrenimini Çamlar Altı Koleji'nde, lise öğrenimini Erdem Koleji'nde tamamladı. 1973'de Ege Üniversitesi, İşletme bölümünden mezun oldu.

1971 yılında henüz üniversiteyi bitirmeden muhasebe ve mali müşavirlik yapmaya başlayarak iş hayatına atıldı. 1974 yılında CHP gençlik kollarında ve Salihli ilçe yönetiminde görev alarak siyasi yaşamına başladı. Belediye meclisi ve il genel meclisi üyelikleri yaptı.
2000 senesinde CHP İzmir İl Başkanlığı'na seçildi. 2 dönem üst üste bu görevi yürüttü ve bu dönem içerisinde, biri yerel biri genel olmak üzere iki başarılı seçim geçirdi. CHP'ye İzmir ilinden 18 milletvekili kazandırdı. 1982 yılında Skoda, Lada, Isuzu otomobilleri bayiliklerini alarak Otomotiv sektörüne girdi. 1990 yılında Türkiye'nin ilk Hyundai bayiliğini aldı ve 1998 yılında Türkiye'nin en büyük otomotiv plazasını İzmir'de açtı. Bunun ardından otomotiv grubunda Mitsubishi ve Honda Motosiklet markalarını da Yükseliş Şirketleri bünyesine kattı. 2005 senesinde Ege Bölgesi yedek parça tedarikçiliğine başlayarak, yedek parça satışında Hyundai ve Kia bayileri arasında Türkiye 1. si, Dünya 2.si oldu.

1991 yılında kurduğu Yükseliş Sigorta bünyesinde bugün Başak Sigorta, Axa Oyak, Aviva Sigorta, Anadolu Sigorta, Ak Sigorta, Finans Sigorta, Ergo İsviçre Sigorta, Koç Alyans Sigorta, Güneş Sigorta'nın acentelikleri bulunmaktadır. 1999 yılında Efes Pilsen'in Seferihisar, Gümüldür, Özdere, Menderes, Salihli, Alaşehir bölge bayiliklerini aldı.

2000 senesinde Tepe Mobili Ege Bölge Bayiliğini Yükseliş Şirketleri bünyesine katarak, dayanıklı tüketim malları alanında da çalışmaya başlamış, bölgesinde kendine bağlı 30 adet bayi ağı kurdu. OYDER başkan yardımcılığı ve İzsiad başkan yardımcılığı görevlerini halen sürdürmekte olup, sivil toplum örgütlerinde de Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Denetmenliği ve Ege Çağdaş Eğitim Vakfı Kurucu Üyeliği gibi önemli çalışmalarda yer aldı.
Yükseliş Şirketleri adına pek çok sosyal sorumluluk projeleri de geliştirdi ve farklı bölgelerde 30.000 e yakın fidan dikimi ile Yükseliş Ormanı'nı oluşturdu. 12 Haziran 2011 Milletvekili Genel Seçimleri'nde İzmir 2. Bölge 1. sıra adayı olarak seçilerek TBMM'ye girdi. 2015 Genel seçiminde İse aday olmadı. Evli ve 2 çocuk babası olan Yüksel. 20 Aralık 2015'te tekrar CHP İzmir İl Başkanı seçildi.