Pazar günü, beklediğim ama ne zaman geleceği konusunda ise hiçbir fikrim olmayan bir e-posta aldım. Londralı hemşehrim Fabien Rigall'un yarattığı Secret Cinema - Gizli Sinema'dan bir güncelleme idi.
Rigall, canlı sinema etkinliklerini, Londra'da 2003'ten beri düzenlemekte idi. Bu yaz, bazı arkadaşlarım Baz Luhrmann'ın 'Romeo ve Jülyet'inin muhteşem gösterisine katılmışlardı. Ben de gelecek etkinliklere katılmak için bir davet almak ümidiyle ve büyük bir istekle adres listesine adımı yazdırdım. Davet, belki de yaşamımın en favori filmlerinden birinin gösterimi için Londra'da olağanüstü sıcak yaz aylarında geldi.
Maalesef Ridley Scott'un başyapıtı 'Blade Runner (Bıçak Sırtı), the Director's Cut (Yönetmenin Kurgusu) gösterimine katılamamıştım. Bu nedenle etkinliği tanıtmak için gönderilen birkaç dakikalık video belgeseli büyük bir ilgi ile izledim. Bana gönderilen e-posta beni web sitesine yönlendiriyor ve sayfada siyah bir fon üzerine beyaz harflerle 'KİMSEYE SÖYLEME' mesajı ile karşılanıyordum.
Londra'daki Gizli Sinema'yı bu kadar özel kılan etkinliğin canlı olmasıdır. Yüzlerce figüran, kostüm, ışık, dekor ve çok özel olarak seçilen mimari yapılar ve yerler ile Rigall bu etkinlikleri 2007'den sonra daha profesyonel bir boyuta taşıdı. Giyinip, kuşanıp, hazırlanıp havasına girerek, bir filmi dostlar ile birlikte keyifle izlemek için küçük samimi bir toplantı olarak başlayan etkinlik, artık yüzlerce profesyonel figüranın da görev aldığı milyonlarca sterlinlik bir fantastik gösteri.
Blade Runner (Bıçak Sırtı-1982) filminin özel gösterisi için Londra'nın Çin Mahallesi'nde bir antrepo seçilmişti. Sanki, tam da Scott'un Philllip K. Dick'in bilimkurgu romanı 'Do Androids Dream of Electric Sheep? (Androidler Elektrik Koyunları Hayal Eder mi?)'ten adapte ettiği eserindeki gibi gelecekteki distopik bir Los Angeles'in kalbinde bir gece kulübüne dönüştürülmüştü. Yüzlerce figüran synthesizer ağırlıklı müziğe ayak uydurarak dans ediyordu. Bazılarının ellerinde LED ışıklar vardı. Aynen filmdeki gibi, 'film noir' atmosferinde karanlığa ışık tutuyorlardı.
One Flew Over The Cuckoo's Nest (Guguk Kuşu-1975) filminin gösteriminde filmdeki gibi bir akıl hastanesi ortamı yaratmak için eski bir hastane kullanılmıştı. Moulin Rouge'un (Kırmızı Değirmen-2001) 2017 gösteriminde paralı davetlilerin birçoğu kabare giysileri ya da 1900 yılının Paris'ine gönderme ile Montmartre Mahallesi'nin dönemin gece kıyafetleri ile gelmişlerdi.
Rigall'ın dostları için küçük bir canlı etkinlik olarak başlayan gösteri artık hem çok popüler, hem de çok kazançlı. Back To The Future (Geleceğe Dönüş-1985) için bilet satışı başladıktan bir saat geçmeden 40000 bilet satılmış ve her gösteriye 5000 davetli katılmıştı. Hollywood News adlı gazeteye göre Moulin Rouge 16 haftalık bir gösteri dönemi içinde 4,8 milyon sterlinlik (yaklaşık 40 milyon TL) bir gelir sağlamıştı.
Rigall'ın projesi başarılı olur olmaz, tabii ki gazetecilerin hemen çok pahalı diye eleştirmeye başlamaları da kaçınılmazdı. Londra'da bir sinema bileti 15 sterlin (yaklaşık115 TL) iken burada bilet fiyatları 45-57 sterlin (yaklaşık 350-450 TL) arasındaydı. Aslında Rigall'e göre hedef bir filmi özel bir yerde 5000 kişiye göstermek değildi. Hedefi, bir filmi seyrederken, kişiye tiyatro ya da operada hissettiklerini hissettirerek özel bir sosyal olay yaratmaktı. Gerçek kapsam ve çerçevesi içinde değerlendirince bu fiyatlar mazur görülebilir. Bu fiyatlar, Londra'da popüler bir tiyatro oyunu veya müzikal ya da İngiliz Premier Ligi'nde önemli bir maç için ödenenden çok daha yüksek değil.
Gizli sinema, duyularımız için yaratılan görkemli bir şölen olmak dışında, aynı zamanda, teknoloji yoluyla giderek daha uzaktan iletişim ile tanımlanan ve Rigall'un ise gelişmiş dünya ülkelerindeki akıl hastalıkları salgınının nedeni olarak gördüğü bugünkü dünyamızda, bize yeni bir sosyal fırsat yaratmaktadır.
Bence, tiyatro ve opera, ikisi de, çok büyük birer eğlencedir. Ancak ilgi, ilişki ve anlam olarak popüler kültürden giderek uzaklaşıyorlar. Bence, birisinin, stüdyo kayıtlarından ve dijital çağdan önceki daha basit bir dönemi hatırlatır ve yankılarcasına, dünyanın en popüler sanat şeklini alıp, biraz tiyatro, biraz konser, biraz da sosyal amaçlı toplanma unsurlarıyla yeni bir sosyal olay yaratması harikadır.
Sanat, hala yaralı, sıkıntılı, sorunlu toplumlarımıza umut ve hayat veren oksijen. Sanat ve müzik olmasa, bunalan insanlar nefes bile alamazlar. Bir ek nefes getirdiği için bir dünya insanı olarak, bir dünya sanatçısını, yaratıcı Fabien Rigall'u kutluyor ve teşekkür ediyorum.
(Fotoğraflar filmlerden değil seyircilerden!..)