"Silahlı terör örgütüne üye olmaksızın bilerek ve isteyerek yardım etme", "Devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal ve askeri casusluk maksadıyla temin etme", "Devletin güvenliğine ilişkin gizli kalması gereken bilgileri casusluk maksadıyla açıklama" suçlarından İstanbul 7. Sulh Ceza Hakimliği'nce tutuklanan Can Dündar savunmasında, 35 yıldır gazetecilik yaptığını, sicili ve sabıkası olmadığını belirtti. Hakim İsmail Yavuz tarafından sorgulanan Dündar, "Daha önce böyle bir suçlamaya maruz kalmadım. Yaptığım faaliyet gazeteciliktir. Bahsettiğiniz örgütleri bilmiyorum. Bu örgütlerden haberdar değilim" dedi.


"BU TEZGAHI BİRLİKTE KURDULAR, ORTAKTILAR"

Devletin içinde bir yapılanma olduğunu söyleyen Dündar, "Kişisel olarak bu yapılanmanın ne kadar zararlı olduğunu yazdım.Gazetem ve çalışanları tutuklandı. Mağdur oldu. Biz Türkiye'ye ne kadar mağdur olduğumuzu gösterdik. Biz bunları yaparken devlet vardı. Bu tezgahı birlikte kurdular, ortaktılar ve hepimizin bildiği gibi kurdukları kumpas bir yerde bozuldu ve ayrıldılar. Cumhurbaşkanı ihanete uğradığını söyledi. İşin garipliğine bakın ki biz olayın mağduru olan gazete ve gazeteciler bu yapının ne kadar tehlikeli olduğunu yazan yazarlar, o yapıya yardımcı olmakla suçlanıyoruz. O yapının ortağı olan ne istediğini verdiğini söyleyen Cumhurbaşkanı bizden şikayetçi oluyor" diye konuştu.


"TÜRKEŞ TANIK OLARAK DİNLENEBİLİR"

MİT TIRları meselesini ilk yazanın kendisi olmadığını belirten Dündar, "Bahsettiğimiz iki yapının kavgasından dolayı ortaya çıkan bir şeydir. Nasıl olur da bir ülkenin jandarması ile istihbaratçıları karşı karşıya gelir? Bu korkunç ikili yapının sonuçlarıdır, bu bir sır değildir. Bunu ilk yazan ben değildim. Savcılar belirttiler, neden o TIRları çevirdiğini, fotoğraflar çıktı. O TIRların nasıl çevrildiğine ilişkin görüntülere ulaştık.İlk elde devlet farklı tepkiler verdi. MİT dedi ki biz ülke dışına silah sevk etmedik.Ülke içinde silah sevki yapıyordu. Başbakan dedi ki gıda ve yardım malzemesi gönderiyorduk. Daha sonra silah olduğu çıkınca Türkmenler'e gönderiyorduk dediler. Tuğrul Türkeş, silahın vallahi billahi Türkmenler'e gitmediğini biliyorum dedi. Tanık olarak dinlenebilir" diye konuştu.


"HİÇBİR SUÇ GİZLİ DAMGASI İLE ÖRTBAS EDİLEMEZ"

Dündar, görüntülerin ellerine ulaştığı anı da şöyle anlattı: "Bir gazeteci olarak vermemiz gereken karar şuydu: ülkenin istihbarat teşkilatı kendi görev tanımında olmayan bir silah nakli gerçekleştiriyor. Yani suç işliyor. Bu ulusal hukukta da suç, uluslararası alanda da suç. Bize savcılığın suçlamasını sayarken dediniz ki ülkenin milli menfaatleri için gizli kalması gereken bilgileri ifşa etmişiz. Ben ülkenin menfaatlerinin yalan söylemekten geçtiğine inanmıyorum. Ben bu ülkenin milli menfaatlerinin istihbarat teşkilatının silah ticaretinde olduğuna inanmıyorum. Hiçbir suç gizli damgası ile örtbas edilemez. Devlet yurttaşına yalan söyleyerek adil bir devlet olamaz. "


"GÖREVİM HALK ADINA DEVLETİ DENETLEMEKTİR"

Bir gazetecinin devlet memuru olmadığını da ifade eden Can Dündar, "Benim görevim halk adına devleti denetlemektir. Devlet bir hata yapıyorsa, hükümet yanlış bir olaya bulaşmışsa kamu adına bunun hesabını sormak. Uluslararası çapta yankısı olan bir olay, silah nakli, devlet adamları o tırlarda ilaç vardı diyor. İlaç olan kutuları kaldırdığınız zaman silahları görüyorsunuz. Nereye gittiğini görmüyoruz. Nereye gittiği beni ikinci derecede ilgilendiriyor. Bunun hesabını birisinin sorması lazım.Bu bir devlet içi çatışma olabilir.Uluslararası tezgah olabilir. Devlet radikal İslamcıları silahlandırıyor olabilir ve hiçbir milli menfaaat bunu meşru göstermez" dedi.


"DEVLETİN SUÇ İŞLEME ÖZGÜRLÜĞÜ YOK"

"Daha önce Susurluk'ta da gördük, devlet suçluları kullanabiliyor. Suç işliyor. O dönemde de biz bunlara karşı çıktık. Yayınlayarak devletin daha temiz bir topluma evrilmesine yardımcı oldum" diyen Dündar, "Bugün de böyle bir durum var. Bugün ne yazık ki devlet bütün uluslararası toplumun tepki gösterdiği bir silah ve insan ticaretine aracılık ediyor. benim doktora tezim devlet sırları yasası üzerinedir. Dünya örneklerini inceledim. En bilinen örneği Watergate ve İrangate skandalıdır. Wikileaks belgelerinin yayınlanması yine bunları gündeme getirdi. Temel mesele, devletin güvenlik ihtiyacı, bunun karşısında da halkın bilme hakkı ve gazetecinin ifade özgürlüğü var. Bunlar çatıştığı zaman ne olur, asıl konuştuğumuz şey budur. Burada ifade özgürlüğünün, devletin güvenlik ihtiyacının önüne çıktığını düşünüyorum. Hiçbir şekilde devletin suç işleme özgürlüğü yok. Biz bu haber nedeniyle tutuklanıp yargılanıp mahkum olursak bu hem Türikye, hem uluslararası kamuoyu önünde bir yalan haber yaptığımız için olmayacak. Bu devletin halkına yalan söylediğini belgelediğimiz için olacaktır. Ve bütün mahkeme sürecinde de biz bütün belgeleriyle bu yalanı ortaya koyacağız. Watergate'te de aynı şey oldu. Başkanın istifasıyla sonuçlandı. İrangate, Amerika'nın İran'a silah satışını belgeledi, bütün sorumlular mahkeme önünde ifade verdi. " diye konuştu.



"BUGÜN OLSA YİNE YAYINLARIM"

Dündar, sözlerini şöyle tamamladı:

"Beni casuslukla itham edebileceğiniz herhangi bir kanıt yoktur. Hiçbir ülkeyle ilgim yoktur. Kendi ülkemin istihbaratı dahil, FETÖ örgütüyle hiçbir ilgim yoktur. Ben yapılanın iyi bir gazetecilik olduğunu düşünüyorum. Bugün olsa yine yayınlarım. Kamuoyu iyi ki bunları öğrendi. İyi ki Cumhurbaşkanı, dün silahsa silah ne olmuş yani, deme noktasına geldi. Böyle diyerek bu görüntülerin montaj olduğu, sahte olduğu iddialarını da boşa çıkarmış oldu. Yani kabul etti. Bize yönelik suçlamanın düşmesi için yeterlidir diye düşünüyorum.Cumhurbaşkanı silahsa silah ne olmuş diyorsa, ben de haberse haber diyorum ne olmuş yani. Bir kez daha hiçbir çıkar grubuyla cemaatle istihbaratla ilgim olmadığını ve gazetecilik dışında mesleğim, amacım olmadığını vurgulamak istiyorum."