Aykut Polatlı - Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) hazırladığı 'Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Raporu'nda (PISA 2016) Türkiye, 72 ülke arasında 50. sırada kendine yer bulunca, ülkenin eğitim sistemi yeniden tartışılmaya başladı. Rapora göre matematikte 49'uncu, okuduğunu anlamada 50'nci, fen bilgisinde 52'nci sıradayız. Dünya standartlarında başarı gösteren öğrencilerin oranı sadece binde 1. Oysaki OECD ülkelerinde bu oran yüzde 3.7. Aynı rapora göre, eğitim konusunda dünyadaki en iyi ülke Finlandiya. Fin eğitim sisteminin amacı kişilik yaratmak. Sistemde hiç özel okul bulunmuyor, anne-babalar çocuklarına hiç ders çalıştırmıyor. Lise çağı eğitiminde her üç dersten biri seçmeli ve her çocuk bir spor ve/veya sanat faaliyeti ile uğraşıyor. Korku değil, özgürlük öne çıkıyor.
Prof. Dr. Ali Nesin Türkiye'nin Uluslararası Öğrenci Değerlendirmesi Programı'nda (PISA) aldığı düşük sonuçları yorumladı. Nesin, 'Mesele sistemde değil, sistemin yanlış olmasında falan değil. Mesele sistemin olmamasında' dedi. Prof. Nesin merkezi eğitim sisteminin Türkiye'ye uygun olmadığını belirtti. Bu kadar kalabalık bir ülkede; sosyal farkların ve ihtiyaçların, koşulların, coğrafyanın, anadilin bu kadar farklı olduğu bir ülkede merkezi bir eğitim sistemi ancak ve ancak felakete neden olabilir. Başka türlüsü düşünülemez' diye konuştu. Nesin, eğitim sitemi ile ilgili eleştirilerine devam ederek, 'Singapur'da, Finlandiya'da merkezi sistem olabilir, çünkü onların 5 milyon civarında nüfusu var. Hepsinin koşulları aşağı yukarı aynı. Mesela Finlandiya'da herkes İngilizce bilir, hepsinin kültür seviyesi belli, ekonomik durumu aynı. Orada olur. Bundan 50 yıl önce, benim çocukluğumda Türkiye'de de olurdu. Türkiye 30-35 milyonken oluyordu da nitekim. Hem nüfus azdı hem de okula giden sayısı azdı. Şimdi bir demokratikleşme var eğitimde, herkes okula gidiyor, bu iyi bir şey, ama 20 milyon, belki 30 milyon kişi okula gidiyor. Bu kadar kişiye tek bir program, tek bir müfredat, tek bir anlayış mümkün değil. Ancak felakete sebep olabilir ve oluyor da...' dedi.


'Sorun tek başına kalıp düşüncelere dalamamak'

Selçuk Şirince'de kurduğu Matematik Köyü'nde, 2007'den bu yana bilimsel ve eğitim amaçlı matematik çalıştayları, dersler, seminerler ve kamplar düzenleyen Ali Nesin, 'Çocuklara matematiği sevdirmekten ziyade düşünmeyi sevdirmek gerekiyor" dedi. Nesin şöyle devam etti: Düşünmek de yoğunlaşabilmek, kendini sorgulamak ve kendiyle mücadele edebilmek demektir. Bu da uzun süre yalnız kalabilmekle mümkündür. Uzun süre yalnız kalabilmek için ise zihinsel faaliyetten zevk almak gerekir. Çocuklara bir düşünceyle, bir uğraşla, bir mücadeleyle baş başa kalmayı, sevmeyi öğretmek gerekir. Bunun için güvenli, sevgi dolu, sakin bir ortam gerekir, ama bunun da ötesinde televizyon, bilgisayar ve cep telefonu gibi dış etkenlerden uzak kalabilmek; piyano, satranç, kitap, resim gibi tek başına kalınması gereken uğraşlarla saatler geçirilmesi gerekir. Sorun, matematik değildir. Sorun, yoğunlaşamamak, tek başına kalıp düşüncelere dalamamaktır.

'Atılım için eğitimde özgürlük gerek'

Ali Nesin eğitimde öğretmenlere de özgürlük verilmesinin önemini vurguladı. Nesin, 'Eğitimde özgürlük, çoğulculuk gerekiyor. Bölgelere ayrılması gerekiyor. İlkokuldan üniversiteye kadar bütün eğitim kurumlarında belli bir özgürlük gerekiyor. Bunlar olmadan herhangi bir atılım yapmak mümkün değildir. Her öğretmenin yaklaşımı farklıdır. Öğretmene de özgürlük tanımak lazım. Özgür bir öğretmen işini daha severek yapar, daha iyi öğretir. Öğretmen o kadar eziliyor ki müdürü var, zümre başkanı var, milli eğitim müdürü var, milli eğitim bakanı var, var da var... Ama hiç özgürlüğü yok. Hangi gün ne yapacağı, nasıl işleyeceği, her şey belirlenmiş. Ve sadece bir öğretmen için değil, Türkiye'nin her yerinde, bütün coğrafyada böyle. Ben de milli eğitim bakanı olsam, başarısızlıkla sonuçlanır benim dönemim. Mümkün değil, iki kere iki dört' diye konuştu.