CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal, avukatı aracılığıyla yazılı açıklama yaptı. Açıklamada şöyle denildi:

"05 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren ve kamuoyunda 3. Yargı paketi olarak bilinen 6352 sayılı Yasa'nın 97. ve 98. maddeleri ile tutuklama kararlarında kuvvetli suç şüphesinin somut olguya dayandırılması zorunlu hale getirilmiş ve adli kontrol uygulamasındaki üst sınır kaldırılarak türk hukuk sisteminin çağdaşlaşması yönünde önemli bir adım atılmıştır. Ancak, 3 yıl 4 aydır tutuklu olarak yargılandığım istanbul 13. ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın son duruşmasında da, 6352 sayılı yasa ile getirilen bu kanun değişiklikleri tamamıyla göz ardı edilerek, her bir sanığın hukuki ve fiili konumu, dosyadaki deliller ile somut olarak irtibatlandırılmaksızın, önceden olduğu gibi basma kalıp, müşterek ve soyut gerekçeler gösterilmek suretiyle tutukluluk halimin devamına karar verilmiş ve böylece, keyfi muamele ile milli iradenin tecellisi bir kez daha engellenmiştir.

şöyle ki;

1. Hukuksal hiçbir gerekçe gösterilmeksizin 3 yıl 4 aydan beri tutuklu olarak devam eden yargılama sürecinde, tarafıma isnat edilen suçlamaların tamamıyla gerçek dışı iftiralardan ibaret olduğunu, mahkeme huzurunda somut belgelerle kanıtladım. Nitekim, mahkemedeki çapraz sorgum sırasında, tarafıma terör örgütü ile ilgili tek bir sorunun dahi sorulamamış olması da, iddiaların ne derece mesnetsiz olduğunun açık bir göstergesidir.

2. Evimde ve işyerlerimde yapılan kapsamlı aramalarda en küçük bir suç delili dahi bulunmamıştır.nitekim,şahsıma ait sadece tek bir el bilgisayarı olup, söz konusu bilgisayar üzerinde istanbul emniyet müdürlüğü'nce yapılan inceleme neticesinde "herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı" henüz savcılık aşamasında tespit edilerek, avukatlarıma derhal iadesine karar verilmiştir. Bunun dışında, kurucusu olduğum üniversiteye bağlı kuruluşlar ve tv kanalında, başkalarına ait odalarda yapılan aramalar neticesinde el konulan ve şahsımla herhangi bir irtibatı bulunmayan toplam 1922 adet cd/dvd ve 59 adet disket üzerinde de, Emniyet genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize suçlarla mücadele daire başkanlığı'nda görevli 6 kişilik teknik bilirkişi ve değerlendirme grubu tarafından yapılan inceleme neticesinde "herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı bilirkişi raporu ile" tespit edilmiştir. Aynı davada yargılanan diğer sanıkların bilgisayarlarında yapılan incelemelerde de, şahsıma isnat edilen suçlamalarla ilgili somut hiçbir veri bulunamamıştır. Tüm bu gerçeklere rağmen, mahkemenin tutukluluk haliminin devamına ilişkin kararında, halen dahi bilgisayarımda ve diğer sanıkların bilgisayarlarında elde edildiği ileri sürülen, ancak hiçbir şekilde var olmayan belgelerin, sözde gerekçe gibi gösterilmeye çalışılması maddi gerçeğe aykırı ve inandırıcılıktan yoksundur.

3. Merhum Başbakan sn. Bülent Ecevit'in, Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi'ndeki tedavisi süreci ile ilgili sözde tanıklar tarafından ortaya atılan ve somut hiçbir belgeye dayanmayan mesnetsiz iddialar; sağlığında bizzat sayın Başbakan ve eşi sn. Rahşan Ecevit tarafından defalarca yalanlanmış ve dosyada mevcut yazılı belgeler ile tamamıyla çürütülmüştür. Buna ilaveten, dönemin en yakın şahitleri olan sn. Masum Türker ve gazeteci -yazar sn. Can Dündar'ın mahkeme huzurundaki ifadeleri ile sn. Emrehan Halıcı, sn. Mecit Şekercioğlu, sn. Zeki Sezer ve sn. Osman Durmuş'un kamuoyuna ardı ardına yaptıkları açıklamalar, şahsıma ve Başkent Üniversitesi'nde görevli hekimlere isnat edilen suçlamaların tamamıyla asılsız iftiralardan ibaret olduğunu tüm açıklığı ile bir kez daha gözler önüne sermiştir.

4. Yargılama aşamasında, şahsımla ilgili tüm deliller toplanmış ve tanık ifadeleri tamamlanarak, iddiaların tamamen mesnetsiz oldukları somut biçimde kanıtlanmış olmasına rağmen, mahkemenin halen daha "tanıkların tamamının dinlenilmediğini" ileri sürerek tutukluluk halimin devamına karar vermesi, yargılamayı sürüncemede bırakmaya yönelik suni bir gerekçedir. Nitekim, Yargılama aşamasında toplanan deliller muvacehesinde, şahsıma isnat edilen suçlamaların tamamıyla mesnetsiz iddialardan ibaret olduğunun tüm açıklığı ile ortaya çıkmasının ardından, 11.07.2012 tarihinde bir internet sitesinde "istanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce, Bülent Ecevit ile ilgili sağlık şurası raporlarının istenileceğinin" bildirilip, aradan 15 gün geçtikten sonra, mahkemenin 26. 07. 2012 tarihinde aynı doğrultuda karar vermesi de, maalesef adaletin üzerine gölge düşmesine sebebiyet vermiştir.

5. Herhangi bir mahkeme kararı olmaksızın yasadışı dinlemeye dayalı telefon konuşmalarının yargılamaya mesnet teşkil etmesi hukuken mümkün olmadığı gibi; söz konusu telefon konuşmalarında da hükümetin faaliyetlerinin cebir, şiddet ve tehdit ile engellenmesine yönelik en küçük bir beyanım dahi yoktur. Sayın mahkeme, bu yaklaşım tarzı ile anayasa ile her ferde tanınan düşünce, ifade ve haberleşme özgürlüğünüadeta yok saymıştır.

6-Buna ilaveten, cmk'nun 100/2-a maddesi uyarınca tutuklama kararı verilebilmesi için kaçma şüphesini gösteren somut olguların da, her bir sanık için ayrı ayrı gösterilmesi hukuken zorunlu olmasına rağmen istanbul 13. ağır ceza mahkemesi'nce verilen kararda"bazı sanıkların yurtdışına kaçmaları" gerekçe gösterilerek, yargılamanın bu aşamasında ilk kez "kaçma şüphesi" nedeniyle adli kontrol tedbirinin yetersiz kalacağının ileri sürülmesi "ceza ve güvenlik tedbirlerinin şahsiliği ilkesine" açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Kaldı ki, aynı suç isnadı ile yargılanan bir siyasetçinin, 2007 genel seçimlerinde "milletvekili seçilen kişinin kaçma şüphesi ortadan kalktığı" gerekçesiyle mahkemesince derhal tahliye edildiği kamuoyunda herkes tarafından bilinen bir gerçek olmasına rağmen, istanbul 13. ağır ceza mahkemesi'nin soyut gerekçeler ile adli kontrol tedbirinin yetersiz kalacağından bahisle tutukluluk halimin devamına karar vermesi milli iradenin tutsak alındığını ortaya koymaktadır.

7. Aynı şekilde, "bazı sanıkların, tanıkları ve itirafçı sanıkları etkileme çabalarından" bahisle, şahsımın da delilleri karartma şüphesi altında olduğumun ileri sürülmesi, hukuki dayanaktan yoksun olmasının yanı sıra, insaf sınırlarını da zorlayan kabul edilemez bir yaklaşımdır. Bütün bu gerçekler çerçevesinde, bugüne kadar devam eden yargılama sürecinde şahsıma isnat edilen suçlamaların tamamıyla gerçek dışı iftiralardan ibaret olduğunu somut belge ve tanık beyanları ile ispatlamış olmama ve son 13 aydır milletvekili sıfatıyla milli iradeyi temsil etmeme rağmen, sayın mahkeme'nin 6352 sayılı kanun değişikliğini de tamamıyla göz ardı ederek tutukluluğuma devam kararı vermesinin yasal hiçbir dayanağının olmadığı açıktır. Tüm bu gerçeklere rağmen, bugüne kadar ülkeme hizmet etmekten başka hiçbir amacı olmayan bir bilim insanı ve milletvekili olarak bu haksızlığa, bu zulme ve bu adaletsizliğe niçin maruz bırakıldığımı; aziz milletimizin takdirine saygılarımla sunuyorum".