Ali Budak- Liseye Geçiş Sınavı (LGS) 2 Haziran'da yapıldı. Ancak hala tercihlerin nasıl yapılacağı bilinmiyor. Tercihlerin ne zaman yapılacağının seçim sonrasına bırakılması ise aileleri ve öğrencileri endişelendiriyor. Çünkü Türkiye'deki nitelikli okul sayısı az ve toplam öğrencinin yüzde 10'unu karşılıyor. Geri kalan öğrenciler ise ya özel okula gidecek ya da meslek ve imam hatip liselerine. Aileler ve sendikacılar ise MEB'in çocuklarını imam hatibe ya da meslek lisesine zorunlu bırakmasına karşı çıkıyor.

 

Kirlenmiş bir milli eğitim politikasıyla karşı karşıya olunduğunu belirten Eğitim Sen 2 No'lu Şube Başkanı Hasan Ali Kılıç, 'Kirlenmiş bir milli eğitim politikasıyla karşı karşıyayız. Bakanlığın ya da müdürlerin yarına yönelik bir öngörüsü yok. Yani yarına dair bir şey söyleseler boşluğa düşebiliyorlar. Bugünkü genelge ya da yönetmelik yarın ters düz edilebiliyor. Önce 15 tercihti 10 oldu, 10'du 15 oldu! Bu sürekli değişebilir mi? Bu değişikliklerin ya da belirsizliklerin esas altında yatan ise bu ülkeyi imam hatip liselerine teslim etmektir. Yani bu liseleri tercih etmeyecek vatandaşlar, bu liselerde eğitim görme zorundalığına tabi tutulmaya çalışılıyor. Ülkedeki durum kısaca şöyle; paran varsa istediğin özel okulda okursun, paran yoksa devletin öngördüğü lise olan imam hatibe ya da meslek lisesine gideceksin' diye konuştu.

'Kokuşmuş bir eğitim politikası var!'

Dünyanın hiçbir ülkesinde devletin kendi ağzıyla kendi okulunu nitelikli ve niteliksiz diye ayırdığına tanık olunamayacağını vurgulayan Kılıç, şöyle devam etti: Dünyanın hiçbir ülkesinde devlet, ağzıyla okulunu yani kendini nitelikli ve niteliksiz diye ayrım yapmaz. Geleceği olan gençleri ve ailelerini de bu kadar huzursuz ve mutsuz etmez. Cumhuriyet tarihi boyunca bu kadar kokuşmuş bir milli eğitim politikası görülmedi. Ben görmedim. Bu kadar arap saçına dönüşen ve muammalarla dolu bir süreç yaşamadık. Bu sürecin karşılığı yok. Biz de bunlarla karşı karşıyayız. Bu siyasal iktidar kendi siyasal öngörüleri doğrultusunda eğitimi biçimlendiriyor. Bu biçimlendirmeyi de halkına dayatıyor. Vatandaşına da başka yol bırakmıyor. Şu anda devlet vatandaşına imam hatipte okuyacaksın başka yol yok diyor.

İzmir'de nitelikli okul yok!

İzmir Bakırçay Havzası'nda bir tane nitelikli okul olmadığını, sınava giren ve başarılı olan çocukların nereyi tercih edeceğinin bilinmediğini ifade eden Kılıç, 'Birçok ilde olduğu gibi İzmir'de de aynı sorun var. Okulları nitelikli ve niteliksiz diye ayırdılar. Şimdi yüksek puan alan ama çevresinde nitelikli okul olmayan çocuklar meslek liseleri ya da imam hatip liselerine zorunlu olarak gönderilecek. Tercih etme zorundalığı dayatılıyor. Bu çocukların ailelerine ya özel okula gönderin ya da bu okula deniyor. Parası olmayan ne yapacak? Buna çözüm ise dayatılan okullar oluyor. MEB imam hatip liselerinde cemaat ve tarikatların öngördüğü projeleri hayata geçirerek eğitim politikaları yapıyor. Cemaat ve tarikatlarla yasal ve sayısız protokoller imzalanıyor. Bu protokoller doğrultusunda da MEB politikalarını ve müfredatlarını belirleyip uyguluyor. Bu nettir. Bu doğrultuda da ürettikleri çeşitli politikaları ve yöntemleri de sürekli geliştiriyorlar' dedi.

 

Belirsizlik çocukların psikolojisini etkiliyor

Aslında tercihlerin nasıl ve kaç tane olacağı konusunda hala ortada net bir şey olmadığını vurgulayan Türk Eğitim Sen İzmir 1 Nolu Şube Başkanı Merih Eyyup Demir, sözlerini şöyle sürdürdü: Konuyla ilgili gerekli açıklamalar da yapılmıyor. Nitelikli okullara puana göre, diğer okullara da diploma puanına göre yerleşileceği açıklanmıştı. Ancak son durum da nasıl olacağı hala belirsizliğini koruyor. Aslında netleşmesi gerekiyordu. Zaten milli eğitim bakanının açıklamasında sınavlara az sayıda öğrenci girecekti. Ancak 1 milyon 200 bin öğrencinin 1 milyonu sınava müracaat etti. Bu kadar müracaat beklenmiyordu. Bu kadar yüksek müracaat olması ve nitelikli okul sayısının da bu sayının sadece yüzde 10'una yetecek olması sorunu büyüttü. Örneğin, İzmir'in Küçük Menderes Havzası'nda nitelikli okul yok. Burada yüksek puan alan öğrenci ne yapacak? Bütün bu sorunları üst üste koyduğumuzda bir planlama sorunu olduğu ortaya çıkıyor. Araya da seçim girince sorunlar ötelendi. Ötelenmesi de bu belirsizliği doğurdu. Büyük ihtimalle seçim sonrasında düzenleme yapılacak. Ancak bu kadar gece kalması çocuklarımızı da etkileyecek. Bu yaştaki çocukların psikolojilerini de hesaba katmak gerekiyor. Bu belirsizlik psikolojilerini mutlaka olumsuz etkileyecek. Bu nedenle de milli eğitim bakanının ya da müsteşarının bu konuda net bir açıklama yapması gerekiyordu. En azından konu netleşirken, aileler ve çocukların kafasındaki soru işaretleri de kaybolurdu. Ancak böyle olmadı ve maalesef belirsizlik arttı.