Geçen hafta Sinop Nükleer Santrali çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) süreci halkın katılımı toplantısını yazmıştım. Henüz toplantı yapılmamıştı. O günden bu yana ülkenin gündemi başka başka konularla doldu taştı. Bugün de 6 Şubat'ta Sinop'ta yaşananları ayrıntılı olarak ele alan, bunun çevre hukuku açısından ne anlama geldiğini yazmayı düşünüyordum, ancak  diğer gündemleri de atlayamayacağımdan Sinop'u kısa anlatmak zorunda kalıyorum.

Halkın katılımı toplantısının yapılacağı Sinop Üniversitesi Uygulama Oteli, Sinop kent merkezine yaklaşık 5 km mesafede. Halkın katılımı toplantısına katılmak için özel otomobiller, toplu ulaşım araçları ile 6 Şubat sabahı saat 8'den itibaren hafif yağışlı, ıslak ve sıkı giyinmeyenleri üşüten bir havada yola çıkıldı. Halkın Katılımı Toplantısı yolcuları Genel Bilgi Taraması (GBT) sorgulaması gerekçesi ile  yolda iki kez durduruldular, ardından toplantı yerine yaklaşık 1 km kala Akliman mevkiinde polis tarafından kurulan barikatla karşılaştılar. Bu şekilde, toplantıya katılmak için gelen milletvekilleri Barış Karadeniz, Ali Şeker ve Orhan Sarıbal, Sinop Belediye Başkanı Baki Ergül, Gerze Belediye Başkanı Osman Belovacıklı ile Sinop Nükleer Karşıtı Platform bileşenleri, TMMOB Yönetim Kurulu üyeleri ve temsilcileri, TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu üyeleri ile birlikte 300-400 yurttaşın toplantıya geçmeleri engellendi. Barikatta görevli kolluk amirleri tarafından toplantı salonunun dolduğu, Çevre, Enerji Bakanlığı temsilcileri tarafından başka kimsenin toplantıya alınmaması talimatı verildiği ifade edildi. Israrlı çabalara rağmen barikat açılmadı ve saat 10.30'a kadar barikat önünde bekleyen halk, toplantıya katılımın engellendiğine dair tutanak tutarak oradan ayrıldı.

Böylece OHAL rejiminin çevre hukuku uygulamasını da gördük, halkın katılımı toplantısına halkın katılımının polis barikatlarıyla, kolluk gücüyle engellenmesini yaşamış olduk. Daha sonra Valilik önünde karşılaştığımız manzara daha da vahimdi, sanki 'terör saldırısından korunmaya çalışan' bir yerdeydik. Valilik binasının bahçesi çok sayıda resmi polisin yanı sıra uzun namlulu silahlı, kamuflaj kıyafetli kolluk görevlileri ile doldurulmuştu.

6 Şubat'ta Sinop'ta bugünkü kuşakları ve gelecek kuşakları çok yakından ilgilendiren bir projeye ilişkin yapılacak halkın katılımı toplantısı, halka kapatıldı, barikatlar kuruldu, gaz sıkıldı, halkın katılımı engellendi. İçeride yapılan toplantının 'halkın katılımı toplantısı' olduğu hiç kimseye yutturulamaz. 6 Şubat'ta Sinop'ta yaşananlar daha çok su götürür, daha çok söz üretir, Türkiye'de, santrali ortaklaşa yapacak Japonya'da, Fransa'da ve dünyanın diğer yerlerinde daha çok tartışılır. Sinop'a nükleer santral kurmak isteyenler bu işin kolayca olacağını sanıyorlarsa çok yanılıyorlar.


Legal siyasete gözaltı


Geçen hafta yazımda kısaca bahsettiğim "savaş halk sağlığına zararlıdır' dedikleri için gözaltına alınan Türk Tabipler Birliği (TTB) Merkez Konseyi üyeleri adli kontrolle olsa da serbest bırakıldılar. Yine gözaltına alınan İz Gazete Genel Yayın Yönetmeni Ümit Kartal, EGEÇEP Yürütme Kurulu üyesi Uğur Göçmüş de bırakıldı, müthiş bir dayanışma sonucunda olağan hukuk düzeninde olduğu haliyle Avukat Kemal Aytaç, gözaltına alınmadan Savcılık tarafından ifadesi alındı. Haksız yere gözaltına alınmış olması, haksız ve yersiz biçimde adli kontrol uygulamasına geçilmiş olmasına rağmen tutuklama olmaması hukuk güvenliği ve demokrasi adına sevindirici gelişmelerdi. Ancak oluşan buruk sevinç çok uzun sürmedi.

Sinop'ta halksız ÇED toplantısı yapılmaya kalkışıldığı sırada İstanbul'da, İzmir'de uzun zamandır legal siyasetin içinde olduğunu bildiğimiz pek çok kişiye yönelik operasyon yapıldı. Ardından Cuma sabahı Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) eş sözcüleri Eylem Tuncaelli ve Naci Sönmez ile birlikte, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüleri Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu ve Gülistan Koçyiğit, Devrimci Parti Genel Başkanı Musa Piroğlu, Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP) Eş Sözcüsü Kezban Konukçu, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Genel Başkan Vekili ve Sosyalist Kadın Meclisi (SKM) Sözcüsü Fadime Çelebi, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ve HDP PM üyesi Orhan Çelebi'nin de içinde yer aldığı çok sayıda siyasetçi sabahın erken saatlerinde uzun namlulu görevliler tarafından gözaltına alındılar.

Soruşturma dosyalarında kısıtlama kararı olduğu için neyle suçlandıkları tam olarak bilinmese de legal partilerde ve örgütlerde siyaset yapan insanların 'terör' soruşturmasına dahil edildiklerini görüyoruz. İyi de örneğin "eşitlik, özgürlük, adalet, barış ve dayanışma değerleriyle dünyayı değiştirme, demokrasiyi geliştirme, barış içinde eşit ve özgür yaşamı kurmayı" önüne  koyan, şiddetin her türlüsünü reddeden, demokratik yöntemlerin dışından her yolu reddeden Yeşil Sol Parti eş sözcülerinin 'terör' ile ne ilgileri olabilir? Dilovası'ndaki endüstri kirliliği nedeniyle annelerin ilk sütünde ve bebeklerin ilk kakasında Dünya Sağlık Örgütü'nün belirlediği sınır değerlerin çok üzerinde ağır metal tespitini yaparak çok kıymetli bir çalışma yapan Onur Hamzaoğlu Hocanın ve diğer legal siyaset yapanların 'terör' soruşturmasına uğramaları nasıl açıklanabilir. Bu gözaltılar, Pazar günü yapılan Halkların Demokratik Partisi (HDP)'nin kongresine yönelik bir operasyon olmasın?

5-6 milyon seçmenin oyu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)'nin  üçüncü büyük partisi olan HDP'nin eş genel başkanı, milletvekilleri, belediye başkanları ve yöneticilerinin tutuklu olması, başta Kürt meselesi olmak üzere sorunların demokratik çözümü yolundaki toplumun güven duygusunda ciddi aşınmaya yol açmıştır. HDP'nin bileşeni ve müttefiki olan partilere ve siyasi hareketlere yönelik yapılan operasyonlarla bu güven tamamiyle ortadan kalkabilir.

Demokratik siyasete güvenin ortadan kalkması, halksız ve hukuksuz uygulamalar, doğaya, dünyaya, ülkeye çok büyük zararlar verir. Onun için bir an önce bu yanlışlardan dönülmelidir.

Legal siyasetçiler serbest bırakılmalıdır.  

Sinop Nükleer Santrali projesi ve sağlıklı yaşamı tehdit eden diğer projelerden vazgeçilmelidir.