14 yıl aradan sonra Süper Lig'de çıkılan ilk maç Fenerbahçe'ye nasip oldu. Ancak böylesine önemli bir maça seyirciden yoksun çıkmak olmamalıydı. Sahaya meşale atarken çok eğlenenler oldu eminim fakat böyle bir maçı izleyememeye mal oldu. Şundan da eminim 'Keşke meşale atıp da ceza almasaydık' diyen de olmamıştır. Bugün olsa yine atarlar, akıllanmazlar asla.  

İki takım da sahaya çıktığında, saha bana küçük geldi. Bu mücadelenin şanına bu stat uymadı; ne oyun alanı olarak ne de tribünler olarak. Ya seyirciler olsaydı? Bu sefer hiç ama hiç uymayacaktı. En kısa zamanda, daha büyük ve daha modern bir stat şart Göztepe için.
Ve ilk düdük çaldı, mücadele başladı. Sağdan kaçırılan İsmail, soldan kaçırılan Alper, 5. dakikada oldu 0-1. Mehmet Topal çok boş bırakıldı, defans arkasına harika bir pas attı. Sabri'yi herkes Galatasaray'dan tanıyor. Defansif yönü zayıf, birebirde zayıf, adam markajında zayıf ve dolayısıyla İsmail'i savunamadı, her ne kadar Alper yaklaşık 30 cm kadar ofsaytta olsa da.  Ama diğer defans oyuncuları da çok ama çok ağır kaldı, Alper bomboş kaleye topu bırakıverdi.
Dakika 8. Andre Castro çok güzel vurdu. Vurdu ama kaleciler için çıkarması zor değil. Ancaak kendine çok güvenen Volkan, topu tokatlamak yerine tutmaya kalkınca, beraberlik gelmiş oldu. Volkan son zamanlarda çok formsuz ve kalede onun tercih edilmesi, Göztepe için piyango gibi oldu.
Sabri ileriye çıkmayı seven bir oyuncu. O ileriye çıktığında arkası boş kaldı. Bir pozisyonda orayı kapatmakta geç kalan Rotman, topla hızla çıkan Alper'i faul ile durdurdu, sarı kartı gördü. Diğer taraftan da Göztepe'nin ataklarının çoğu sağ kanattan geldi ve Sabri'nin de büyük katkısı oldu. Sol taraf neredeyse hiç kullanılmadı.
2. yarıda Fenerbahçe'nin direkten dönen top dışında hiç bir pozisyonu yoktu.

87. dakikada 3'e 2; 1 kişi fazla geliyordu Göztepe. Oyuna 76. dakikada girmiş olan Halil'in önüne bırakıldı top, Halil de yetişemem diye bıraktı. Çok şaşırdım, Halil'e yakıştıramadım. Bu kadar kolay bırakmamalıydı, sonuna kadar kovalamalıydı. Kovalasa, yetişebileceğini düşünüyorum. Onda bir yorgunluk vardı sanki ya da bir isteksizlik.
Sarı kırmızılılar topun arkasına çok iyi geçtiler takım halinde. İstediler, koştular, savaştılar. Topu Fenerbahçe'ye teslim ettiler ancak sadece yan ve geri paslarla oynamalarına izin verdiler.

Fenerbahçe'nin penceresinden bakacak olursak, eksiklerle ve formsuz oyuncularla dolu bir kadroyla sahadaydılar. Orta saha topu ileriye rahat taşıyamadı. Hareketsiz oynayan Van Persie ne top alabildi ne de orta sahaya katkıda bulunabildi. Kaliteli yedek oyuncuların da yokluğu elini kolunu bağladı teknik direktör Aykut Kocaman'ın. Alınan 1 puana sevinen Göztepe değil, Fenerbahçe olmalı, üzülen de Fenerbahçe değil Göztepe olmalı.
Bu şartlar altında Göztepe'den daha iyi oyun beklerdim. Kenarları yeterince verimli kullanamadı. Sabrili sağ taraf istatistiği, tek başına yükseltti neredeyse. Korner hiç kullanılamadı. Çok fazla pas hatası yaptı. Daha yolun başı ve ilerleyen haftalarda çok çok daha iyi olacaktır muhakkak ama bir an evvel olmalı çünkü rakipler de çok iddialı.

Yeni Manisa, daha yolun başında

8 oyuncu yollamış, 10 transfer yapmış Manisaspor, geçen sezon küme düşse de Süper Lig kadrosunu koruyan Çaykur Rizespor deplasmanında sahaya çıktı. Kadro dezavantajı çok idi. Bir dezavantaj da iklimden ötürü idi. Manisa'nın sıcak kuru ikliminden, Rize'nin serin ve yağmurlu iklimine gidilmişti. Maç başladığında Rizespor daha çok koşan pres yapan bir kimlikteydi. Manisaspor ise değişen birçok oyuncusuna rağmen geçen sezon oyun sistemine devam ediyor, etmeye çalışıyordu.
Siyah beyazlılar, sahaya, iklime ve futbola uyum sağlayamamışken 2 gol görüverdi kalesinde birdenbire. İlkinde Özgür Çek'in 4. dakikadaki serbest vuruşunda top baraja çarptı ve kaleciyi yanılttı, ters köşeden ağlarla buluştu. Daha 2 dakika geçmişken Mehmet Enes'in markaj hatası 2. golü getirdi.
Bu golden sonra roller değişti. Bastıran Manisa, defans yapan Rize oldu. Bunun meyvesi kazanılan penaltı ve sonrasında gelen gol ile alındı. Axel Meye düşürülünce, hakem penaltı noktasını gösterdi. Meye topu hemen kaptı. Topu isteyen arkadaşının ısrarına rağmen vermedi ve penaltıyı kendisinin atmak istediğini söyledi. Attı ama kaleci çıkardı. Havalanan top üzerine gelince, rövaşata ile harika bir gole imza attı.

31. dakikada ise ceza alanına gönderilen top, Iyayi Atiemwen'e çarptı, Rizespor'un 3. golü oldu.
İkinci yarıda iki takımda birbirine üstünlük sağlayamadı oyun olarak. Ancak ceza alanı hemen önünde haksız bir penaltı verildi, topun başında yine ilk golün sahibi Özgür Çek geçti. 61. dakikada kullanılan serbest vuruşta top, önce yan direğe ardından da kaleciye çarparak, ağlarla buluştu. 4-1. 4 golün 3'ü bedavadan, hiç olmayacak gollerdi. 2'si ise kendi kalesineydi.
Bu gol dakikası Trabzon'un plakası...
Son maçta Trabzon Bursaspor'u yense, Rizespor küme düşmeyecekti. Bu sebepten hem gole sevinildi hem de Trabzon aleyhine tezahürat yapıldı, Rizesporlu taraftarlarca.
Karşılıklı ataklarla dakikalar eridi gitti, maç Tarzanlar'ın farklı yenilgisi ile bitti. Manisaspor'un 2 büyük eksiği vardı. Birincisi rakibin pas trafiğine engel olamadılar. Adam adama markaj yoktu. Rakibin çok uzağında kalındı ve rahat pas yapmalarına izin verildi. İkincisi ise blokları birbirine çok uzaktı. Pas yaparak çıkmaları zor oluyordu, topun olduğu yerde çoğalınamıyordu.
 
Olcan çok istedi

Akhisar Belediyespor, ligin yeni ekibi Sivasspor'u ağırladı sahasında. Oyun olarak denge olsa da pozisyon olarak Akhisar çok üstündü. Çok goller kaçırdı, 1 tane attı, 3 puana yetti. Olcan Adın sağ tarafta çok çalıştı. İnanılmaz bir iştahla oynadı, bunu da yaptığı asistle süsledi.

Lig başladı, Denizli başlayamadı

Denizlispor ligde yeterince hazır olmadığını Adanaspor deplasmanında gösterdi. Daha maçın 2. dakikasında, soldan Abdulaziz'i kaçırdılar, içeriye pas, Adanaspor 1-0 önde. Sanırım hala tatil havasından çıkamamışlardı.  10. dakikada gereksiz bir penaltı farkı 2'ye çıkardı. Vücudunu dozajı kaçırmadan kullanabilirsin ama kolunu kaldırıp, dirseğinle oyuncunun üzerine gidersen, harakiri yapmış olursun. Magaya Gueye çok ağır bir oyuncu. Buna rağmen defalarca defans arkasına kaçtı, defalarca kaleciyle karşı karşıya kaldı, kaçırdı kaçırdı ama 1 tanesini atmayı başardı. Denizli defansı S.O.S. verdi.

Kaplumbağa ve tavşan

'Bir gün tavşan ile kaplumbağa yarış yapmaya karar vermişler.' Bu hikâyeyi bilmeyen yoktur sanırım. Balıkesir Baltok ile Adana Demirspor maçını izlerken aklıma bu hikâye geldi. Balıkesirli oyuncular maça oldukça sakin başladılar. Tam bir kaplumbağa sakinliği... Rakip Adana Demirspor ise çok koşan, her topa ayak sokan, çok sert oynayan bir oyun sistemini belirlemişti. Bir tavşan gibi atik ve hızlıydılar.
Yarışın hemen başında, daha 3. dakikada tavşan yani Adana Demirspor öne geçiverdi. Golden sonra sahada gördüğüm, konuk ekibin hızlı ama plansız ve düşüncesiz, ev sahibi ekibin akıllı ama yavaş oyun sistemiyle mücadele etmesiydi. Bu etkenler dengelerin oturmasını sağladı. Oyun dengelenince skor da dengelendi 16. dakikada Foxi'nin kafasıyla.
36. dakikada top auta giderken Burak koştu, topu saha içinde tutmak yerine taça vurdu. Oysa orada o top tutulurdu. Çok yorulmuş olsan bile o kadar koşabiliyorsan, kayarak topu sahada tutup, hemen ayağa kalkabilirsin. Çok basit bir hareket ve zorlayıcı da değil. O Burak Çalık, 45. dakikada ceza alanı içerisinde sol taraftan rakibini çok iyi ekarte etti, içeriye, Mehmet'e pasını aktardı. Mehmet iyi vuramadı, vuramaması sayesinde top havalandı ve yere yatmış olan kalecinin üzerinden ağlarla buluştu.
İlk yarının bitmesine 25 saniye kala, mavi lacivertli defans oyuncusu kendi sahası ortalarından rakip ceza alanına havadan uzun top oynadı. Okan, Mendy'e hafifçe kalçasıyla dokundu. Mendy kendini yere attı ve hakem penaltı noktasını gösterdi. Okan orada hiç bir temasta bulunmasa, Mendy zaten topa dokunamayacaktı. Hiç yoktan bir gole mal oldu.
İkinci yarıya dinlenmiş Adana Demirspor çok daha iyi başladı, pozisyonlar buldu. Bu sıcakta, uzun süre böylesine hızlı tempoda oynamak zor. Yavaş yavaş güçten düştüler. Bu yarı gol olmayınca maç 2-2 beraberlikle sona erdi. Balıkesirspor çok ağırdı sahada ama takım olmaya yakın bir ekipti, Adana Demirspor ise çok hızlı ve savaşçıydı ama takım olmaktan uzaktı.

Altınordu gençleriyle parlamaya devam ediyor

Altınordu U17 takımı Hollanda'nın Tiel şehrinde düzenlenen De Kleuver Cup'ta 3. oldu. Bu kupada çok güçlü takımlar vardı, PSV Eindhoven, Feyenord ve West Ham United gibi.
Uluslararası arenalarda ülkemizden başka takımı pek duyamıyoruz. Sebep belli, maddiyat... Para vermeden, alt yapıdan oyuncu yetiştirme derdinde ülke takımlarımız. İşte bu sebepten Altınordu her zaman ön plana çıkıyor. Hem futbol olarak yetiştiriyor, hem kültür veriyor hem de ahlaklı bir birey olmayı ön plana çıkarıyor. Bu yaşlarına rağmen, ödül törenlerinde konuşmaları İngilizce yapabiliyorlar.
Hiç bir destek olmadan, büyük sponsorlar olmadan, kendi yağıyla kavrulmayı mükemmel bir şekilde başarıyor ve alt yapı için hiçbir maddi fedakârlıktan kaçınmıyor.
Tüm bunlara rağmen, çok güzel bir örnek gözümüzün önündeyken, hala her yerde 'neden alt yapıdan futbolcu çıkmıyor ülkemizden'i tartışıyoruz. 'Emeksiz yemek olmaz demiş' atalarımız ama umursayan kim? Ülkemizin tek geleceği var o da sonuna kadar emek veren Altınordu. Bu sebepten bu emeğe TFF'nin de katkısı olmalı, ödüllendirilmeli, kendi haline bırakılmamalı.