İzmir'de yağışlı bir haftayı geride bıraktık. 
Dün İzmir sokakları boştu, şehir de...
Nedenini düşündüm, buldum...
Başbakan Ahmet Davutoğlu İzmir'de idi...
Sadece köşe başlarında polis araçları, yüz meterede bir ise polis grupları vardı.
Sohbet ediyorlardı...
Ne güzel!
Aslında işin sırrı sevgidedir.
Doğaya, hayvanlara, insana ve işe daha çok sevgiyle yaklaşılması gerektiğini biliyoruz.
Keşke hep böyle olsak.
Hep Başbakan İzmir'e gelse de, İzmir'in sokakları boşalsa...
Başbakansız da oluyor!
Ama bugün pazar...
İzmir sokakları yine boşalacak.
Çünkü açık havayı, daha doğrusu hürriyeti seven insanlarımız kendilerini evlerinden dışarıya atacaklar.
Kır vakti değil ama deniz kıyıları, kahvaltı merkezleri yine dolacak, bundan eminim.
Herşey emek herşey sevgi ile başarılır.
Sen İzmir'e ve İzmirliye elini şefkatla uzatırsan karşılığını alırsın...
Yine anımsıyorum, birisi bir zamanlar 'Gavur İzmir' gibisinden bir söz etmişti.
İzmir'e geldiğinde yine özellikle Alsancak boşalmış, orayı taa Ankara'dan araçlarıyla gelen müteahhitler ya da iş peşinde koşanlar doldurmuştu.
Bilmeyen yok...
Görmeyen de yok!
Vicdan ve merhamet gerek!
İzmir'in sokaklarında gezerken, başıboş köpekleri gördüm...
Sokak kedilerini besleyen insanlarımızı da...
Cadde ve sokaklar dün onlara kalmıştı...
Bu arada, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo ve Televizyon Anabilim Dalı ve HAYAD Hayvanlara Yardım Derneği Başkanı Prof. Dr. Huriye Kuruoğlu da, 'Hayvanları sevmese de insanların onlarla birlikte yaşamak zorunda olduğumuzu öğrenmeleri gerek. Unutulmaması gereken en önemli şeylerden biri de, köpekleri kendilerinin avlandıkları doğal ortamından koparıp biz evcilleştirdik. O nedenle insanoğlu ile yaşamaya alıştılar. Tekrar doğaya bırakmak, onları öldürmek demektir. Biraz sevgi, vicdan ve merhamet gerek' diyor.
İşin gerçeği
Sokak hayvanlarına bırakın iyi davranmayı,  sevmeyi ve beslemeyi; o kadar çok insan var ki onlara kötü davranan. 
Eziyet eden ve hatta öldüren. 
Hani derler ya 'sözün bittiği yer!' işte aynen o noktadayız. 
Her şeyden önce vicdanı olmalı insanın. 
Biraz vicdanı olan birisinin Tanrının yarattığı bir cana kötü davranması, eziyet etmesi ve öldürmesi mümkün mü?
Geneli düşünürsek, sokak hayvanlarının korunması ve bakılması için gelinen noktanın hayli yetersiz olduğunu biliyoruz.
İnsanoğlunun yeryüzünün tek sahibi gibi davranması en korkunç biçimiyle faşizm değildir de nedir? 
Yasalar da yetersiz elbette. 
Ancak bu konunun sadece yasayla çözülemeyeceğini de biliyoruz.
Şunu da unutmamalıyız, evimizin önündeki, sokağımızdaki bu hayvanlar, bize Ankara'dakilerden çok daha yakın ve dostturlar.
Rezalet değil mi?
Beyhan Biçkin yazmış, İbrahim Irmak ise göndermiş...
Başlığı okuyunca, tersliği anladım...
Hatta izinle paylaşıp paylaşmamakta da tereddüt ettim.
Ama sonuçta duygularımla birlikte mantığım da ağır bastı.
Bu rezaletleri de sizinle paylaşmak istedim.
Zaten hepimiz biliyor ve görüyoruz, yaşıyoruz her gün...
İşte insanı sinirlendirecek ve çıldırtacak bir açıklama:
'Eski sevgilim abimin sevgilisi, ama ben de abimin sevgilisi ile evliyim!'
Bizim kültürümüze ne kadar ters düşen bir başlık değil mi? 
Ya da babasının 2. Hanımıyla ilişki yaşayan bir evlat? 
Yıllarca ailesini kandırarak ikinci bir hayat yaşayan erkekler. 
Kızını zengin koca bulmak için zorlayan hatta özendiren anneler. 
Oğlunu dolandırmak için gelinini alet eden babalar. 
Hiçbir değeri, eğitimi, meziyeti olmayan, kaç eş değiştirdiği takip edilemeyen bayanın sunduğu kadınlarla erkekleri tanıştırma programında yaşanan rezillikler. 
Tarz olma adına ekrana çıkıp hem kendilerini hem katılanları rezil rüsva eden vasıfsız kişilerin ahkam kesmeleri aklıma hemen gelenler.
Sabah kuşağından başlayan bu rezillikler, öğlen ve akşam kuşağında boyut değiştirmeden geniş kitlelere hitap etmeye devam ediyor.
Günde 12 saat dizi ve kadın programlarına esir olanlar yarım saat süren haberleri izleme gereği bile duymadıklarından, arada sırada yapılan halk yoklamasında kendilerine sorulan sorulara komik ötesi ilginç cevaplar vererek, toplumun gerçeklerden ne kadar uzak yaşadığının örneğini oluşturuyorlar.
Toplumun yozlaşması
Bu aslında az gelişmiş ülkelerdeki halkı gerçeklerden uzak tutma politikasının bir perdesi. Toplumun yozlaşması, yaşananların normal gibi görünmesini sağlayan bu perde indirilmedikçe, halkın uyanma ya da uyandırılması da mümkün olmuyor.
Ne yazik ki!
Sorulduğu zaman en küçüğünden en büyüğüne kadar dizilerde oynayanların seceresini sayabilen toplum, yok edilen tarım sanayimizden sonra zeytinliklerimizin de yok edildiğinin, vatanımızın doğu illerinde büyük sıkıntıların yaşanmasına rağmen bunların gizlenmesinin, sınırlarımızın kevgiri aratmayacak duruma getirildiğinin, devlet idaresinin bilmem kaç çocuk yapacaksınız diretmesiyle yatak odalarına kadar girdiğinin, en önemlisi ayakta uyutulduğundan habersiz bir şekilde yaşadığını sanırken, ne yazık ki onların verdiği vergilerle kimlerin yaşadığından bile habersizler.
Ne diyeyim, iyi uykular Türkiyem dizi başlıyor haydi ekran başına...
Bir malın satıcısı olmazsa vitrine çıkmaz...
Bize ne oluyor?
Artık aklımızı başımıza toplamalıyız...
***
MENEKŞE
Sevgililer gününe özel.
Pınar, sevgilisine tatlı bir sürpriz yaşatmak isteyenler için iştah açıcı Pınar Labneli Çilekli Mini Pasta tarifini paylaşıyor. Yemeklere kattığı farklı lezzetle pek çok tarife giren Pınar Labne, Sevgililer Günü'ne özel olarak paylaştığı tatlı ile özel günlerin bir parçası oluyor.
Türkiye'de labne peynirin mucidi Pınar, Sevgililer Günü'ne özel pratik, eğlenceli ve ve leziz bir tarif paylaşıyor. Orijinal tadı ve kıvamıyla alışıldık lezzetlere yeni bir tat veren Pınar Labne'nin kullanıldığı tarif, 14 Şubat'ta sevdiğine sürpriz yapmak isteyenlere hünerlerini sergileme fırsatı sunuyor.
Sevgilisine bu özel günde, kendi elleriyle hazırladıkları özel bir hediye vermek isteyenlerin tercihi Pınar Labneli Çilekli Mini Pasta olurken, bu pratik ve lezzetli tarif sevgililerin gününe tat katıyor. 
***
KILÇIK
Sahip olduğunuz her şey bir bavula sığabilmeli. Ancak o zaman aklınız özgür olabilir. Çay bile unutulduğunda soğuyor.