Bugün oğlumun köşesine konuğum. O seyahatten dönünce söyleyecekleri olacaktır mutlaka.
Tartışma oturum gibi programlar bana uzun ve izlemesi zor geliyorsa da zapping sırasında Halk TV'de Metin Akpınar ve Müjdat Gezen'i, Uğur Dündar ile sahnede, en ön sırada da eski öğrencim Yılmaz Özdil'i görünce seyre takıldım. Meğer en kritik anlardan birini izlemekte imişim. Üstelik tüm demokratik bakış açılarıyla ve bir toplumun iyiliği için söylediklerinin başlarına dert olacağını, bu ülkede yaşayan bir gazeteci olarak hemen anladım. Malum bu konuşmada söyledikleri nedeniyle benden daha yaşlı ve bu memlekete büyük toplumsal katkıları olmuş ve olmakta olan iki sanatçı hemen savcının hışmına uğradılar. Üzüntü duydum ve duymaktayım...
Ancak benim beklediğim ertesi gün Metin Akpınar'ın sözünü ettiği 'Gergedan(lar)' oyununun biraz daha açılması ve Eugène Ionesco'nun bu oyununu izlemeyen, okumayan ve hiç bilmeyenlere bir aydınlatma ve yorum penceresi açılması idi. Böyle olmayınca kendime vazife çıkardım.
Her ne kadar Beckett'in 'Godot'yu Beklerken' ve Ionesco'nun 'Gergedan' adlı 'absürt tiyatro' tarzındaki oyunlarını okul yıllarından bilsem de anlatacak kadar anımsamak için biraz dolaşmak gerekti.
Biraz dolaştım. Onlarca yorum okudum. Bu oyunu, yazarını, absürt tiyatroyu ve oyunun halen dünyadaki olaylar çerçevesinde halen geçerliliğini en iyi anlatanın Şalom Gazetesi yazarı Erdoğan Mitrani'nin olduğuna kanaat getirdim. 1 Ağustos 2012'de yayınlanan bir yazısının tümüne yakınını aktarıyorum ve böylece konuk olduğum köşeye ikincil bir konuk alıyorum.


2015 Bakırköy Belediye Tiyatroları - Gergedanlar

1909'da Romanya'da Rumen bir baba ve Fransız bir annenin oğlu olarak Eugène Ionesco adıyla doğan Eugène Ionesco, İrlandalı Samuel Beckett'le beraber Absürd Tiyatro'nun babası kabul edilir.
Çocuklukları babasından ayrılan annelerinin yanında Paris'te maddi sıkıntılar içinde geçen Eugène Ionesco ve kız kardeşi 1925'te Bükreş'e babalarının yanına yerleşirler ve Rumence öğrenmeye başlarlar. Ancak Eugène, çocuksuz üvey annesinden olsun, edebiyata eğilimini küçümseyen ve mühendis olmasını isteyen sevgisiz, zorba ve baskıcı babasının yanında çok mutsuz olur. Hele her zaman güçlünün yanında yer alan ve önce Nazilerle sonra da Komünistlerle işbirliği yapan fırsatçı babasıyla hiç anlaşamaz ve kısa bir süre sonra Romanya'ya taşınmış olan annesinin yanına yerleşir.
1938'de Bükreş'teki Fransız Enstitüsünün bursu ile gideceği Paris'e yerleşecek, anavatanı ile yeni vatanı arasında gidip gelmeye devam edecek ve 1994 yılında vatandaşlığını aldığı Fransa'da  ölecektir.
Oyun yazarlığının 1947'de başlayan, Ionesco karşımıza avangard, ikonoklast, anti-oyun'lar yazan bir anti-yazar olarak çıkar.
Otuzdan fazla oyun yazan Ionesco, yaşamının son yıllarında resim yapmış, edebiyatın ve sanatın farklı türlerine yönelmiş, bir roman, çok sayıda deneme, novellalar, bale, opera ve film senaryoları yazmıştır.
Samuel Beckett'i çok beğenen ancak onunla aynı akım içinde kabul edilmekten pek mutlu olmayan Ionesco, gülünç bir metinin dramatik, dramatik bir metinin ise gülünç oynanmasını  gerektiren Absürd Tiyatro tanımlamasını kısıtlayıcı bulduğunu söylemiştir.
Ionesco, anlamsızın  ve anlaşılmazın eşanlamlısı olan absurde'e karşın, yaşamın olağandışılığının  getirdiği hayranlık ve korku duygularını da içeren insolite'i tercih ettiğini ve oyunları için absurde=saçma, anlamsız yerine  insolite= alışılmadık, tekinsiz nitelemesini daha uygun gördüğünü söylemiştir.
En yakın arkadaşlarının, çevresinin ve yavaş yavaş bütün vatandaşlarının gözlerinin önünde Romanya'da 1930'larda kök salmaya başlayan faşizme teslim olmalarına şahit olan Ionesco'nun, Nazi dehşetini irdelediği Rhinocéros / Gergedan, kaderin bir cilvesi olarak ülkesinden önce ilk kez 1959'da Düsseldorf Schauspielhaus'da Almanca sahnelenmiş ve hem izleyicilerden hem eleştirmenlerden büyük övgüler almıştı.
Konuyu kısaca özetlersek, olaylar bir taşra kentinin kahvesinin de bulunduğu büyük meydanından bir gergedanın hızla geçmesiyle başlar. Kahvedekiler gergedanlar üstüne giderek alevlenen bir tartışmaya girişirler ama gergedanla ilgili önlem almaya yönelik hiçbir düşünce ileri sürülmez.
Giderek herkes hemen hemen tıpatıp birbirine benzeyen bu hayvanlara dönüşmeye başlar ve bütün kurumlar gergedanlaşmaktan paylarını alırlar. Düzenli öbekler halinde gergedanlar, sokak ve caddelerde o garip homurtularıyla kendilerine göre inleme ve öfkeyi andıran marşlar söyleyerek dolaşmaktadırlar. Üstelik önlerine çıkan her şeyi ezerek ve yok ederek.
Geride insan olarak yalnız düzene zaten karşı olan Bérenger ve nişanlısı Daisy kalmıştır. Tüm uyarılarına karşın büyük bir aşkla bağlı olduğu Daisy de gergedanlara katıldığında yapayalnız kalan Bérenger, tek başına kalsa da insan olmayı sürdüreceğini haykıracaktır...
Asıl etkileyici olan oyunun, yazılışından 50 küsur yıl sonra hâlâ taptaze kalışından da fazla, ilk okuduğumuz ve izlediğimiz dönemlerdeki avangardist ve gerçeküstücü makyajından sıyrıldığında, Gergedan'ın olağanüstü çarpıcı ve neredeyse gerçekçi bir metne dönüşmüş olması.
Gergedan, hayvanı, daha doğrusu içimizde uyuyan hayvanı ortaya çıkardıkça çok farklı anlamlara açılıyor ve salt faşizm eleştirisinin çok ilerisinde neredeyse çağının ötesinde bir boyuta geçiyor.
İnsanların gruplara, derneklere, çetelere ya da partilere katılmasını ve başkalarının görüşlerine öykünerek onları kendi görüşü gibi benimsemesini koyunluğa özenmesine ya da sürü psikolojisine değil de, daha çok yalnızlık korkusuna bağlıyor.


31. İzmir Tiyatro Günleri, 2013 Mart-Nisan

Gergedan'ın o korkunç böğürmesi, iğrenç yeşil rengi ve çirkin zırhı önceleri insanların midesini bulandırırken zamanla gergedanlaşma hastalığı bütün ruhları sarıyor ve giderek herkesin onun gibi olmayı istediği gergedan, neredeyse ilâhi erdemler kazanmaya başlıyor.
Bu kalın zırhlı, iri cüsseli ve yalnız yaşayan hayvan açık alegorinin (totalitarizm, faşizm, kollektivizm, komünizm, nazizm) veya gizli alegorinin (tanrısal, şeytani) ötesinde sadece kendi kendinin sembolüne dönüşür ve doğal yalnızlığına da sırt çevirerek önüne çıkan her şeyi ezen ve yok eden vahşi ve hızlı bir sürü oluşturur.
En başından beri karşımıza bir anti-kahraman olarak çıkan Bérenger, oyunun trajikomik finalinde bir kahramana dönüşmüş gibi görünse de aslında durum çok farklıdır. Bérenger, insanlık onurunu korumak için değil, çaresizlikten, gergedanlaşamadığı, sürüye katılamadığı için savaşmaya devam etmek zorundadır...
Bir tiyatro yapıtı yazıldığından yıllarca sonra sahnelendiğinde bile insanları uyarabiliyorsa, coşku uyandırabiliyorsa, kalıcı olabilmeyi başarmış demektir. Çünkü iletisi o kadar sağlamdır ki dün tasarlananı bugüne ve de yarına ulaştırabilir. Gerçek 'klasik' de budur zaten.
Gergedan, işte böyle bir klasik. Yeni bir yüzyılda, yeni izleyicileri, yeni yorumlarla heyecanlandırmaya  devam edecek.
Erdoğan Mitrani, 12 Ağustos 2012, Şalom Gazetesi


31 Uluslararası İzmir Tiyatro Günleri - Gergedan 2013

Gergedan oyunu, Hasan Anamur'un çevirisi ile 31'inci Uluslararası İzmir Tiyatro Günleri'nde (Mart-Nisan 2013) Barış Erdenk'in yönetmenliğinde, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Deneme Topluluğu tarafından da sahnelenmiş. Öğrenciler 4 TL, diğer seyirciler ise 7,50 TL'lik biletlerle izlemişler. Bu kadar önemli mesajlar için çok küçük bir bedel.
*
Yazı ve yorumları okudukça oyunun en vurucu sahnesinin en son sahnesi olduğunu hatırladım.
Bütün çaresizliği içinde yine de gergedan olmamak için çırpınan Bérenger aynaya baktığında dehşet içinde ve kendini tanıyamaz bir ruh halindedir...
*
Musevi olan Ionesco'nun oyunu İsrail'de de büyük yankılar yaptı. Gergedanlaşma terimi 'hitkarnefut' olarak günlük dile yerleşti. 'Hitkarnefut' aşırı milliyetçilik ve herhangi bir konuda bir sürüye katılma anlamları da taşıyor.  
Ionesco, İkinci Dünya Savaşı'nda hem anavatanı Romanya'yı faşizme yenildiği, hem de ikinci vatanı Fransa'yı Almanya'ya karşı yeterince direnmediği için suçlamakta ve affetmemekte. Çaresizlik duyguları içinde, gergedanlaşmamak için Gergedan oyununu yazmış.
Oyunun sonunda perde kapanırken seyirci karar verecektir...
Yoksa oyunun kahramanı ve kalan tek insanı, zavallı Bérenger de mi 'gergedan' olmuştur?
*
Yoksa siz de mi gergedan oluyorsunuz?
Aydın Bilgin