Bilemiyorum, hasbelkader yüksek öğrenimimi İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde yaptığımdan mıdır nedir? Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıları belki de diğer insanlarımızdan daha meraklı bir şekilde izlemekteyim. Gerçi; insanlarımız ve özellikle kahve edebiyatına tutkun insanlarımız bazı ekonomik sorunları kendilerince çözebilmekte oldukça beceriklidirler. Hatta demem o ki bazı sorunlar için "Sallandıracaksın bir iki tanesini, bak o zaman pahalılık kalır mı?" diyerek daha kestirme çözümleri düşünenlerimiz bile bulunabilir(!)

Ne demek istiyorum, anlamış da olabilirsiniz. Sonunda onu da becerdik; üstüne kim bilir ne kadar yüksek lisans, kaç doktora tezi hazırlanmış, olmadı nedenlerini araştıran sayısı bilinmez kitaplar yazılmış şu esrarlı "Enflasyon" kavramı için çözümü bulduk sayılır.
Müjdeler olsun bizler; şimdiye dek enflasyonun nedeni olarak "hıyar"ı biliyorduk, oysa öğrendik ki esrarlı ekonomik kavram olan bu enflasyonun nedeni "hıyar" değil sadece ve sadece "FAİZ" imiş. Gerçi; bir ölçüde doğru olmalı, bize fakültemizde öğrettiklerine göre enflasyonun nedenleri arasında faiz de bulunmaktaydı. Ama; hatırladığım kadarıyla enflasyonu tek başına faiz yaratmıyordu. Hatta beni bağışlayın galiba hatırlıyorum aslında enflasyon, faizi doğurmaktaydı. Ondan sonra da gelsin meşhur sarmal: enflasyon faize neden olur faiz de enflasyona.

Neyse ne; fazla uzatmayalım bize düşen devlet büyüğümüzün sözlerini dinlemek ve öğrendiklerimize bir yenisini eklemek olmalı. Kim bilir, şu "hıyarın" örnek gösterilip ekonomik sorunun nedenlerinin açıklandığı toplantıda hazır bulunanlar duydukları bu hikmeti yüksek sözlerden etkilenip neler neler ve ne gibi sonuçlar çıkarmışlardır? Dahasında seçimlerde tercihlerini % 78-80'lere kadar yükseltme becerisi ve ferasetini gösteren değerli halkımız da "hıyardan" vazgeçip yönlerini faize çevirmiş olabilirler mi? Ne dersiniz?
***
Şimdi ben bir ölçüde o ortamdan uzaklaşıp gariban Türk vatandaşı olarak geçen haftanın gazetelerinde gözleyip değerlendirilmeye uygun gördüğüm bir iki notumu aktarayım sizlere.

Gerçi geçmiş yazılarımda zaman zaman bu konulara değinmiş olabilirim ama bakıyorum da üstelediğim konularda giderek bir şişme olduğunu fark etmemek elde değil. Efendim, tam anlatamamış olabilirim. Eskilerde gazetelerde bir tam sayfa olan icra ilanları bakıyorum da giderek artmış, üç tam sayfayı geçmiş. Geçtiğimiz haftanın Posta gazetesinde rastladım bu söylediklerimin örneklerine. Satılık, taşınırlar mı taşınmazlar mı ararsınız icradan; bakınız, İstanbul'dan mı istersiniz Anadolu'dan mı? Gönlünüze göre seçin seçin alın, icradan satılık koca fabrika da var, ne dersiniz aklınıza gelir miydi icradan satılık cami olacağı? O da var, yeter ki siz parayı bulun da satış gününü/saatini ayarlayın. Artık; ihaleye girip icra dairesine yatıracağınız parayı düşme olasılığı (!) bulunan faizli kanaldan mı alırsınız yoksa hazırlardan mı harcarsınız o sizin bileceğiniz bir iş.

Elbette burada ekonomi derslerine başlayacak değiliz. Enflasyon denilen illetin çok değişik tanımları ve nedenleri bulunmakla beraber kısaca denilebilir ki para bolluğu enflasyonun temel nedenidir. Enflasyonu doğuran asıl neden devlet harcamalarının vergi gelirleriyle karşılanamayıp açıktan para basma ya da borçlanma yoluna başvurulmasıdır. Yineleyeyim, benim burada yazdıklarım bir ölçüde işi kısa yoldan anlatmaya yöneliktir. Yoksa tamını anlatmaya kalksam ne bilgim ne de satırlarım yetecektir. Geçmişte kapitalist sistemde örneğin I.'inci Dünya Savaşı ertesinde Almanya'da bir ekmek almak için çuvalla para götürüldüğü, fiyatların saat bazında değişiklik gösterdiği de bilinmektedir. Hiperenflasyon adı verilen bu ortamın geçmişte başka ülkelerde de yaşandığı görülmüştür.

Ne demiştik? Devlet harcamaları vergi gelirleriyle karşılanamıyorsa demiştik galiba. İşte enflasyonun temel nedeni budur. Bizim ülkemizde devlet harcamalarının vergi gelirleriyle karşılanması mümkün müdür? Bir yandan Güneydoğu ve terör sorunu, bir yanda 3'üncü Hava Limanı gibi parayı emercesine yutan getirisi bilinmez yatırımlar, devlet tarafından garantisi verilip geçiş adedi gerçekleştirilemeyen köprüler ve alt geçitler, ne olduğu nasıl işlediği bilinmeyen şehir hastaneleri hepsinden önemlisi devlet erkanı ve TBMM'nin akıl almaz lüks harcamaları ne ile hangi vergi gelirleriyle karşılanabilecektir? Bakınız bu saydıklarıma SGK açıklarını eklemedim bile. Siz bu ortamda hangi faizi gündeme getirebilirsiniz?

Bakınız bu anlattıkları eklenmesi gereken başka noktalar da bulunmaktadır. Şimdi yıl sonu yaklaştı ya gazetelerimizde bol bol vergi dairesi başkanlıklarının uyarı ilanları yer almakta. Ben kendimce ilginç bulduklarımı kesip saklıyorum. 19.11.2017 tarihli Cumhuriyet gazetesinde İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığının tam 3,5 tam sayfayı geçen uyarı ilanı var, küçük puntolarla hazırlanmış olan bu tahsil edilemez vergilerin varın tutarını tahmin edin. Gene Cumhuriyet gazetesinin 12.11.2017 tarihli nüshasında tam sayfa olarak yapılan uyarı ilanındaki dikkati çeken bir bölümündeki batık vergi alacaklarını üşenmedim, topladım. Bakınız, dudaklarınız uçuklarsa suçlu ben değilim. Mürpa Matbaa Mal. Tic. Ltd. Şti. adlı bir firmanın 2004 ile 2009 yılları arasındaki 36 kalem vergiden dolayı gecikme zammı hariç tam 3.470.298.- lira borcu bulunuyor. Varın sayfanın tamamındaki batık vergi gelirini siz tahmin ediniz.

Bu noktada vergi dairelerimizin yöneticilerin ne gibi ihmallerinin bulunabileceğini de düşünmemiz gerekir. Öyle ya bu adı geçen firma ya da benzerleri onca sene hangi nedene bağlı olarak izlenmemiş, vergi kaybının oluşmasına neden olunmuştur? Bu vesileyle aklıma geleni yazayım: belki de vergi dedektifliği oluşturulması yararlı olacaktır.
Esenlikle kalınız...