İlyada Destanı'nda Homeros bir zeytin ağacının altında oturur, zeytin ağacı ona şöyle der: Ben herkese aidim kimseye ait değilim, sen gelmeden önce de buradaydım, sen gittikten sonra da burada olacağım...

Herkese ait olan zeytin ağacının başı yine belada! Meclis'e sunulan ve yoğun tepkiler üzerine komisyona geri çekilen, zeytinin ölüm fermanı niteliğindeki yasa tasarısı, bugün tekrar görüşülecek. Tasarı onaylanırsa, Homeros'un gölgesinde oturduğu zeytin ağacı köklenecek, zeytinlikler madencilerin, enerji ve inşaat şirketlerinin şantiyesi haline gelecek.

'Beni en çok suçtan arınmışlığım tedirgin ediyor' diyen Hasan Ali Toptaş, 'Ben Bir Gürgen Dalıyım' adlı kitabında biz insanları, bir gürgen ağacının gözünden anlatıyor. Kitapta, komşusu köknarın kesilmesine şahit olan ak sakallı meşe, kendisine insanların zalimliğinden kurtulmanın yolunu soran genç arkadaşı gürgene, 'İnsanın zalimliğine ağaçlarla kuşlar, böceklerle otlar, hayvanlarla taşlar değil ancak insan karşı koyabilir' diyordu.
Kendinizi o gürgenin yerine koyun bugün. Onun gözünden bakın biz insanlara. Onu bir gürgen dalı değil de bir zeytin ağacı olarak düşünün hatta. Mesela, Beşparmak Dağları'nın ardındaki düzlükte, Çukurova'da, Hatay'da, Seferihisar'ın tepelerinde, Homeros Vadisi'nde ya da Yırca'nın içinde, dallarını ılık rüzgârlarla dolduran bir zeytin ağacı olsun.

Bugün bir zeytin ağacı gibi düşünün, onun gibi bakın, onun gibi konuşun, onun gibi koklayın hayatı. Homeros'a "Sen gelmeden önce de buradaydım, sen gittikten sonra da burada olacağım..." diyen zeytin ağacının sesi hâlâ Homeros Vadisi'nde dolaşıyor. Kuşların kanat hışırtısında, suyun akışında, genç bir gürgenin bakışında, rüzgârların içinde yaşıyor.

Kulak verin o sese diyeceğim ama!..  Genç gürgen ağacının da dediği gibi sağırız, insanoğlu olarak ağaçların dilini çözemedik; kokuca da konuşsalar renkçe de konuşsalar anlamıyoruz.

"Çünkü insanların büyük bölümü, birçok güzelliği göremezdi. Büyük bölümü birçok güzelliğe dokunamazdı. Onlar, birer uyurgezer gibi, geçip giderlerdi güzelliklerin yanından. Ya da kafalarına taktıkları başka bir güzelliğin peşinden koşarken, onun uğruna, birçok güzelliği de ayaklarının altına alıp hiç farkına varmadan acımasızca ezerlerdi..."

Hasan Ali Toptaş, satırlarıyla beni insan kimliğimden sıyırıp, bir ağaç olarak insanlığa bakmamı sağladı. Onun satırlarını okudukça, Ege'nin, Akdeniz'in kuytu ormanlarında, yüzyıllardır yaşayan bir zeytin ağacı gibi ürperdim. Beni tedirgin eden de ruhumda benek benek büyüyen o suçtan arınmışlık hissi sanmıştım ki zeytinin gövdesine indirilmek için kaldırılan her baltanın sapında ellerimi, Meclis'e sunulan yasa tasarısının altına atılan her imzanın içinde suskunluklarımı, boş verişlerimi gördüm... Bu his, suçtan arınmışlık değil daha çok suçluluk hissiydi, kabullenmek istemediğin bir suça ortak olmamın tedirginliği...
Şimdi ne vakit kendimi sokağa atsam, Homeros Vadisi'ndeki bin yıllık sesleri, evlerin balkonlarına taşıyan rüzgârın içinde, zeytin kokulu bir ses yankılanıyor: Ben herkese aidim kimseye ait değilim, sen gelmeden önce de buradaydım, sen gittikten sonra da burada olacağım...