Öyküyü hemen hepimiz biliyor olabiliriz. Olsun, bizim ufaktan bir anımsatma yapmamızın ne zararı olacaktır? Elbette, kısaca anlatacağım.
Hz. Ömer halifeliği döneminde; geç vakit mumunu yakmış evinde çalışırken bir kişi ziyarete gelir; selamını verir, ancak selam alınmaz. Ziyaretçi bir anlam verememekle beraber bir kenara çekilir ve beklemeye başlar. Bir süre sonra Hz. Ömer; selama yanıt verir bu arada önündeki mumu söndürüp bir başka mum alarak onu yakar. Ziyaretçi yaşadıklarından ötürü şaşkındır. Kendini tutamaz, sorar. Aldığı yanıt tüm zamanlardaki her yönetici için son derece önemli, üstelik anlamlıdır.  
"Evvelki mum devletin hazinesinden alınmıştı. O yanarken özel işlerimle meşgul olsaydım Allah indinde mesul olurdum. Seninle devlet işi konuşmayacağımız için, kendi cebimden almış olduğum mumu yaktım, ondan sonra seninle konuşmaya başladım."
Sözümü nereye götürmek istediğimi anlamış olmalısınız. Bizim yöneticilerimizin, hele ki AKP'li yöneticilerimizin devlet işleri ile özel işler arasındaki ayrıma pek de özen göstermediklerini hepimiz izliyor, biliyoruz.
Nedir o devlete ait uçaklarla, araç konvoylarıyla  üstelik sayıları dünya medyasının dikkatinden kaçmayan koruma ordusuyla oradan oraya AKP mitingleri için koşturup durmak?
Üstelik eşit koşullar altında gerçekleşmesi özlenen seçim yarışı daha başından bu şekilde torpillenirken bir de yandaş medyanın tutumuna ve eşsiz TRT'ye ne diyebiliriz? Özel TV kanalları için bir şeyler söylemeye bir ölçüde hakkımız olmayabilir, onları geçtik. Ama TRT için neler söylenmez ki? O TRT ki bizlerin parasıyla kurulmuş, bizlerin parasıyla ayakta durmaktadır. Oraların yöneticileri hiç mi hiç düşünmezler ne denli bir haksızlık denizinde yüzdüklerini?
İzlemesek de biliyoruz; o TRT denen kurumun tarihsel gerçekleri bile yamultarak ne garip diziler oluşturduğunu. Yazmadan edemeyeceğim, yere göğe sığdıramadıkları Sultan II. Abdülhamit için hazırladıkları "Payitaht Abdülhamid" dizisinde bir bölüm gözüme takıldı. Kulaklarıma ve gözlerime inanamadım. Sultan Abdülhamit hikaye bu ya özel bir kurul oluşturmuş, güya "Beş yıllık planlarla" ekonomik gelişmenin önünü açmışmış! Osmanlı'nın kuruluş günlerini hikaye eden o saçma dizileri bir kenara bıraktım, daha yüz yıl önce yaşananların anıları ve belgeleri gündemde iken vay vay vay Sultan II. Abdülhamit neler yapmış da bizlerin hiç haberi olmamış!
Bakınız; ben devlete ait hizmetlerin yöneticiler tarafından kendi partileri için kullanmanın haksızlığını anlatıyorken kendimi tutamadım başladım TRT'den söz etmeye. Oysa bu konunun, bu TRT'nin haksız ve yanlı yayın politikasının eleştirisinin tek bir yazıyla bitirilemeyecek kadar hacimli bir konu olduğunu unutmamamız gerekir.
Vallahi; isterseniz benim düşüncelerimi beğenmeyip beni eleştirebilirsiniz. Ama lütfen anımsamaya çalışınız. Nazilerin alt yapısının nasıl oluştuğunu, iktidara nasıl ortak olduklarını, ertesinde koca Alman halkının nasıl da büyülenip Nazi iktidarını kabullenmek zorunda kaldıklarını az ya da çok hepimiz biliriz. O halde, haydi gelin de Hitler'in sağ kolu, propaganda bakanı Dr. Goebbels'in kuramlarını anımsayalım:
- İnsanların beyin tembelliğine dayanarak hareket edin...
- Yalan söyleyin, mutlaka inanan çıkacaktır.
- Bir söylemi sürekli tekrarlarsanız, halk o söylemin nereden geldiğini unutur ve kendi fikri gibi benimser.
- Söylediğiniz yalan ne kadar büyük olursa o kadar etkili olur.
- Halk büyük yalanlara, küçük yalanlara göre daha çabuk inanır.
- Hatalı olduğunuzu ya da yanlış yaptığınızı asla kabul etmeyin.
- Asla kabahat ve suç üstlenmeyin.
- Kendinizi savunmak yerine karşınızdakileri sürekli savunmada bırakın.
- Sadece bir rakibinize odaklanın ve kötü giden her şeyin suçunu onun üzerine yıkın.
- Önemli olan aydınlar değil kitlelerdir. Çünkü onları kandırmak kolaydır.
Bu seçim dönemi için çok şeyler söylenecek galiba. Bekleyip göreceğiz.
Esenlikle kalınız.