Mimar Vakur Sami Güney sayesinde ilk okuduğum kitaplardan biri, 'Brahms'ı Sever misiniz?' idi...
Sonra bir hostesin anılarını okumuş ve unutamamıştım.
'Çay mı, Kahve mi, Beni mi?' neredeyse dünyanın en çok satan kitapları arasına girmişti.
Ama son zamanlarda okuduğum, özellikle reklamcıları ve daha önemlisi işadamlarını, sanayicileri ilgilendiren bir kitaptan söz etmek istiyorum.
James Webb Young yazmış...
Başlığı şu:
'İyi Fikir Bulma Tekniği!'
İlk baskısını 1940'larda yapmış küçük eser, bugünün en üst düzey yaratıcıları için başucu kitaplarının arasında ilk sırayı paylaşıyor.
Bu kadar yıl sonra, küçücük bir kitap nasıl böyle değerli olup, kıymete biniyor, bu kadar önemli olabiliyor?
Akıl alacak gibi değil!


Düşündüren soru?


James Webb Young, zamanında bu olağanüstü küçük kitabı yazmaya teşvik eden soruyu cevaplamaya çalışmış:
'Fikir nasıl bulunur?'
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunabilinir mi?
80 sayfalık kitabın içinde, reklamcılığın dışında, daha doğrusu içinde Pareto Teorisi'nden de söz ediliyor.
 

Karşılaştığımız, konuştuğumuz tipler


Kendileri hakkında, 'Bu adam hayatı boyunca hiç fikir sahibi olmamıştır!' dediğimiz türden insanlarla hepimiz mutlaka karşılaşmışızdır.
Bu niteleme bizi bu konu hakkında ilk soru ile karşı karşıya getiriyor:
'Fikir üretimine dair bir tekniğin var olduğunu farz etsek bile acaba herkes bundan yararlanabilecek durumda mıdır?'
Yoksa buna ilaveten, fikir üretimi konusunda, insanın doğuştan özel bir yeteneğe sahip olması mı gerekir?
Renk hissi, müzik kulağı veya iskambil oynama yeteneği gibi...
Bu sorunun cevabını, büyük İtalyan Sosyoloğu Pareto'nun 'Mind and Society adlı eserinde ele alındığını biliyoruz.
 

İki grup insan


Pareto, dünyadaki tüm insanların iki sınıfa ayrılabileceğini düşünüyordu.
Fransızca yazdığı bu eserde bu iki grubu spekülatörler (speculator) ve hazır yiyiciler (rentier) olarak adlandırıyor.
Pareto, bu spekülatif insan tipine sadece iş dünyasının girişimcilerini dahil etmez, bilakis buluşçuluğun her türüyle yani yeniden yapılandırmalar olmak üzere bazı kişileri de bu grubun içine alır.
Kısaca bu grup herhangi bir alandaki, 'yeterince iyi' ile yetinmeyen ve sürekli olarak bunu nasıl değiştirebilecekleri konusunda kafa yoran bütün insanları kapsar.
İkinci grup insanlar ya da yöneticiler ise 'rutine bağlı, sabit fikirli, yaratıcı olmayan, muhafazakâr' insanlar.
 

İşin doğrusu...


Büyüğümüz Aydın Bilgin'den duyduğum, öğrendiğim kadarıyla, bu grubu oluşturanlar, Pareto tarafından kullanılan terim, yani 'rantier', İngilizceye, 'stockholder' (hissedar) olarak çevrilmiştir.
Aydın Bilgin bunlara bazı uzmanların argo bir deyimle 'bag holder' yani yanlış kağıda oynayan yatırımcı diyerek, böyle bir çağrışım yaptıklarını da belirtiyor.
Tüm bunları neden yazdım?
Çünkü bize göre de, sosyal grupları ve işadamlarını incelediğimizde bu iki tip insan tipinin çevremizde bulunduğunu görebiliyoruz.
Özellikle reklam verenler arasında.
 
Her gün dikkatlice İzmir gazetelerini inceliyorum.
Bazen gülmekten, bazen de düşünmekten kendimi alakoyamıyorum.
Geçenlerde Folkart ve Optimum'dan sonra bir dünya markası Daikin'in, sezon açılışını İzmir'de yaptığını ve ayırım gözetmeden tüm İzmir gazetelerine tam sayfa ilanlar verdiğini gördüm.
Mutlu oldum...
Çünkü yıllardır doğru yapan, doğru kişilerle çalışan bir dünya markası ile tanışmıştık...
Çünkü, düne kadar hatta hala gördüğümüz yaşadığımız gibi, bazı firmalar gibi sadece ve sadece yandaşları gözetmemiş, basını bir bütün olarak ele almışlardı.
Hedefe böyle ulaştıkları, dünya markası olduklarının bilinci içindeydiler.
Haber Ekspres'te de ilanları vardı, diğerlerinde de...
Kalkınma yerelden başların tipik ve küçük bir örneği...
 
Bu bana, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük reklamcı ve akademisyenlerinden James Webb Young ile kitabında söz ettiği Pareto teorisini anımsattı.
Daikin'i ele alma dürtüsünü beynimde geliştirdi.
Bu arada iklimlendirme şirketi Daikin Türkiye CEO'su Hasan Önder'in anlattıklarını özetleyeyim:
Hasan Önder,1 milyar liraya ulaşan ciro ile birlikte, çalışan sayısının bin 19 kişiye, ihracatın da 100 milyon dolara ulaştığını söylüyor.
Bunu da İzmirli Gazeteci Ali Budak'ın yazısından öğrendim.
Daikin Türkiye CEO'su Hasan Önder, 'Ar-Ge ve inovasyon faaliyetlerimizin sonuçlarını alacağımız 2017 yılında da çift haneli büyüyerek, ihracattaki iddiamızı artıracağız. Fusion 20 hedeflerimiz doğrultusunda 2020'ye hazırız' diyor.
Daikin, Türkiye'de faaliyet göstermeye başladığı Temmuz 2011'den bu yana sektör ortalamasının çok üzerinde büyüme performansı sergiledi. 2016 yılı faaliyetleri sonucu bir önceki yıla göre yüzde 34 büyüyen ve toplam cirosu 1 milyar liraya ulaşan Daikin, 2017 yılı için de yüzde 18 büyüme hedefi belirledi.


Büyüme nasıl yakalanır?


Önder, Daikin'in son 5 yılda Türkiye'de hızlı bir büyüme performansı gösterdiğine dikkat çekerek 'Yaşanan onca sıkıntıya ve zorluğa karşın, Türkiye'ye duyduğumuz güven ile planlarımızdan vazgeçmeden hedeflediğimiz büyümeyi yakaladık' diye konuşuyor.
Yani bazıları gibi günlerini gün etmemişler.
Günü kurtarmaya çalışanlardan bir örnek vereyim....
Reklamlarını sadece bir gazete ili sınırlandıran bir firma var...
'Günü nasıl kurtarırız!' düşüncesi ile yine kısır bir düşünce ile 'Ramazan'ın ilk pidesi bizden!' diye o gazeteye ilan vermişler.
Sanıyorlar ki, hani politikacıların bazıları gibi, un, şeker, kömür vererek sonuca ulaşacaklarını...
Ama şöyle içlerine bir girerseniz, nasıl birbirlerine düştüklerini ve halkı kandırmaya çalıştıklarını anlarsınız.
Ama vatandaş kanar mı?
Şu kadarını söyleyeyim:
Çıkışta dağıttıkları o malum gazetelere bakın bakalım, ücretsiz yani bedava olmalarına rağmen rağbet var mı?
O gazetenin içinde ilanları var ama İzmirli artık bunlara 'evet' demiyor ki!
Her geçen gün tirajı düşüyor, aynen kendilerinin ayağa düştüğü gibi...
Ve o firmanın sahipleri de 'senin hatan, senin yüzünden' diye birbirlerine düşmüşler, 'ayrılık kararı' almışlar...
Nedense bunun bile nedenini bilmiyorlar, farkındalık yaratmak isterken, farkında olmadan bitmek tükenmek üzereler...
Yandaşlarla bir olarak onlara reklam vererek, yani ayrımcılık yaparak batmak üzere olduklarının farkında değiller...
Belki de bazı firmalar gibi farkındalar da, son çırpınışlarını oynuyorlar...
Onlara da bu kitabı tavsiye edeceğim ama okurlar mı, anlarlar mı, yoksa burunlarının istikametinde gitmeye devam ederek, burunlarını girdikleri çamurun içinden çıkarabilirler mi, bilemiyorum...
Sadece onla için şu mübarek Ramazan'da, 'Allah bunları ıslah etsin, akıllarını başlarına getirsin' diye dua edebiliriz.

İnsanlar seçicidir

Özetle;
Reklamcılıkta, özel meteryaller ürünle ve ürünü satmaya çalıştığınız insanlarla ilgilidir.
Sürekli, ürüne ve tüketiciye dair detaylı bilgi sahibi olmanın öneminden de bahseder dururuz.
Ama aslında bunun için çaba gösteren çok az kişi bulunuyor.
Bu arada şunu da söylemeden geçemeyeceğim...
Okuyucu yani insanlar, gazetede okumayı seçtikleri haberler gibi, seyredecekleri ve dikkat edecekleri reklamları da seçerler.
Her ikisi için de; anında, 'ilgi çekici' veya 'ilgi çekici olmayan' sınıflandırmasını yapabilirler.
Reklamınızı sunduğunuzda pazarı iyi seçmelisiniz.
Okunan gazete vardır, bir de bakılıp atılan...
Ancak 'atılan' sözünü sevmediğimiz için 'bırakılan' diyebiliriz...

Yandaşlar sizi satabilir

Son olarak şunu söyleyeyim:
James Webb Young 50 yıl boyunca reklamcılıkla uğraştı.
Öğretti ve yazdı.
Öğrettikleri ve yazdıkları o kadar mantıklıydı ki, özetleyeyim:
Dünyanın çeşitli ülkelerindeki işadamları ve girişimcilere şunu söylüyordu:
'Yandaşla iş yapılmaz... Bir gün acısını çekersiniz!'
Hatta bu arada bir anımsatma yapayım:
Arşivlere girin bakın!
Şu anda cezaevinde olan bazı büyük firmaların sahipleri, yöneticileri, hemen her gün yandaşlara, birinci sayfalarında olmak üzere büyük alanlar verip, büyük paralar aktarmışlar...
Daha tutuklanmadan, hapsedilmeden ve sonra günlerce aleyhlerine yayın yapan ve bunları yerin dibine batıran da bunlar olmuş...
Bu yüzden Daiki'nin Türkiye CEO'su ve yöneticilerini, bence doğru hareketlerinden dolayı özellikle kutlamak gerekiyor.
Başarı birlikte hareket etmekle olur.
Adam ve gazete ayırmakla değil.
Herkese hayırlı Ramazanlar ve güzel bir tatil günü diliyorum...
Bu arada son bir anımsatma yapıyorum İşadamları ile meraklılarına;
Akademisyen, Öğretim Görevlisi Dr. Sinem Eyice Başev'in geçen ay İstanbul'da yayına giren 'Nöroreklam' kitabını mutlaka bulup okusunlar ki, başarının nasıl geleceğini, hedefe nasıl varılacağını öğrensinler...
Bir gün bu önemli kitaptan da alıntılar yapıp, büyük işadamlarımızı ve girişimcilerimizin yararlanmasını sağlamaya çalışacağım.

***

DİP EKSPRES

Kartel faizine karşı dava yolları


İzmir Barosu tarafından binlerce kişinin etkilendiği 'Kartel Faiz – 12 Banka kararına Genel Bakış' konulu konferans düzenlendi.
Açılış konuşmasını yapan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, tüketicilerin, tacirlerin ve kamu kurumlarının uğramış oldukları zararın tespit edilmesi halinde uğradıkları zararı ilgili bankalardan üç katına kadar geri tahsil etme olanağı bulunduğunu söyledi.
İzmir Barosu Av. Nevzat Erdemir Konferans Salonu'nda düzenlenen ve Av. Gonca Arkoç 'un moderatörlüğünü yaptığı konferansa İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi Üyesi Hakim Ahmet Yıldırım, Dokuz Eylül Üniversitesi Ticaret Hukuk Anabilim Dalı Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Yaşar Can Göksoy ve İzmir Barosu Üyesi Av. Kahraman Çinar konuşmacı olarak katıldılar.