Şimdi elimde bir resim var. Sanırım, ya 1947 ya da 1948 yılında çekilmiş olmalı. O zamanlar bildiğim kadarıyla, askerlik hizmeti, kıta eğitimi yanında özel iş yerlerinde çalışılarak da tamamlanabiliyordu. İbrahim Ağabeyim de Çeşme'deki evimizin karşısındaki fırında fırın işçisi olarak çalışıp askerliğini bitirmekteydi. Tasarrufa gereksinimi olan savaştan çıkmış devletin yapabileceği  başka bir uygulamanın olması da mümkün değildi.

Aslında işin bu kısmı zaten bizi doğrudan ilgilendirmiyor. Sonuçta o resimdeki asker giysili kişi benim İbrahim Ağabeyim, sivil olan da benim babam , İbrahim Ağabeyin Celal Aba(e)ydi.. O kadar uzun zaman geçmiş olmasına ve çocukluğuma karşın o resmin çekilmesi konusunda  İbrahim Ağabeyimin ısrarlı isteğini unutamıyorum.

Aradan günler, yıllar geçti. Erzurum Lisesi'nde yatılı olarak okumaktayım. Sene 1955-1956; İzmir'li onbeş-onaltı yaşındaki bir delikanlı kırmasının Erzurum Lisesi'ndeki yaşamını gözünüzün önüne getiriniz. Etrafımızda Bingöl'lü, Varto'lu, Muş'lu, Pülümür'lü sınıf/okul arkadaşlarım vardı. Elbette okulumuzda benim gibi Egeliler İstanbullular da bulunmaktaydı. Biz hep iç içeydik onların bizlerden farklı olduklarını hiç aklımıza getirmezdik. Tamam, Varto'lu Cezmi ile 'Ula Cezmo baban sana cızlaved lastik almadımı' diyerek ufaktan dalga geçerdik ama bu deyişimiz Cezmi'nin kürt oluşu ile ilgili değildi. Neden değildi? Çünkü bu şaka yollu soruyu ilk kez gene bir kürt olan  Muş'lu Vursay'dan duymuştum. Sonuçta o da kürt'tü.

Babam rahmetli İzmir'in Bayındır'ından Siirt'in Beşiri (Şimdi Batman'ın) kazasına tayin edildiğinde orası da neresi diye hiç düşünmemiş görevdir diyerek topluca oraya taşınıp üç sene yörenin sıkıntılarına ortak olmuştuk. Evimiz kerpiçten yapılma, üstü saz ve kırmızı toprakla örtülüydü. Gayet iyi hatırlıyorum; tayin olduğumuzda rahmetli babam gaz yağının oralarda Batman Rafinerisi'nden ötürü daha ucuz olabileceği düşünüp bir ölçüde sevinmişti. Ne bilsin gaz yağının daha pahalı olabileceğini?

Şimdi yeniden Çeşme'ye benim resmime dönelim. Biz İbrahim Ağabey'imle Çeşme'de resim çektirirken onun memleketi olan Nusaybin'in  neresi olduğu hakkında doğrudan bilgimiz yoktu. Hadi, benim olmaması doğal ama sanırım babamın da yeterli bilgisi yoktu. O da İzmir dışında uzak yerlere gitmemişti. Üstüne üstelik İbrahim Ağabey'in Kürt mü Arap mı olduğu hakkında bir fikir yürütmek gibi bir girişimimizin olduğunu sanmıyorum. Sonuçta o, Nusaybin'den askerlik hizmetini yapmak üzere Çeşme'ye gelmiş ve biz de onu orada tanımıştık.

Hadi bir kademe daha atlayalım. 1959-1963 yılları arasındaki İstanbul'daki üniversite eğitimim sırasında ne kürtlük vardı, ne de alevilik. Bir günümüz de  bile ayrımcılık ortamı yaşadığımızı hatırlamıyorum. Kimin kürt kimin alevi olduğunu hiç bilmeden ve hiç aklımıza getirmeden o koca dört yıl geçip gitmişti.

Şimdi geldik yedeksubaylık yıllarında. Bizim zamanımızda askerlik 2 yıldı. Yedeksubaylık için 6 ay okul eğitimi alır sonrasında kura çekerek yurdun dört yanına dağılırdık. O 6 aylık okul eğitimi var ya, o 6 ayın tadını kelimeler anlatamaz. Kazık kadar adamlar olarak son sayılabilecek toplu yaşamımızın tadını çıkarabilmek için neler yapmazdık? Bizim mangamızda  İzmir eski valisi Kutlu AKTAŞ'tan  başka Eleşkirt'li bir kürt Vefa ALPARSLAN'da  bulunmaktaydı.  Aklımda kaldığı kadarıyla AKTAŞ'ın numarası 2025, ALPARSLAN'ınki 2026 benim ki de 2027 idi. Vefa ALPARSLAN kürt idi hem de kürt ağası imiş; kulağınıza fısıldayayım  bir gün bile bunu konuşmamıştık. Ben durumu çok sonradan banka müfettişi olarak Eleşkirt'e gittiğimde öğrendim.

Gene anlatmadan geçemeyeceğim. Banka müfettişliğim döneminde Diyarbakır'ın Silvan ve Bismil Şubelerinde uzun süreli inceleme/soruşturma yapmıştım. Müfettişlik çoğumuz için sevimsiz meslektir. İşlerim bittikten iki-üç sene sonra Silvan Şubesi'nde görevli olanlardan iki kişi İzmir'de beni ziyarete gelmişlerdi. Onları kürt mürt demeden evimizde konuk etmiştik.

Bunların hepsi gerilerde kaldı. Ülkemizin şu an içinde bulunduğu durumu göz önüne aldığımda tüylerim diken diken oluyor. Sağ olsunlar değerli yöneticilerimiz ülkeyi bölme konusundaki becerilerini üstün seviyede sürdürdüler, doyamayıp sürdürüyorlar. Artık öylesine bir noktaya geldik ki geri dönmeye niyet bile olsa bana bir işe yaramayacak gibi geliyor. Kötümser olmak iyi değil biliyorum, ancak; hayalcilik de en az onun kadar tehlikeli. Velhasıl ortalık sakal-bıyık örneğine dönmüş durumda. Ne diyebilir, ne yapabiliriz ki?

Esenlikle kalınız...