İnat ve inatlaşma üzerine yazılmış, söylenmiş çok hikaye, anekdot ve fıkra vardır. İnat yüzünden karısından ayrılanlar mı dersiniz, yolunu değiştirenlere mi değinirsiniz? Bilinmez. Tarih sahnesinde inat yüzünden savaşlarda koskoca bir orduyu perişan eden, on binlercesinin ölümüne neden olan liderlere (!) de rastlamaktayız. İşte Stalingrad kuşatmasında von Paulus'un ordusu Hitler denen lider bozuntusunun inadı yüzünden eriyip gitmedi mi?

Bizde de; yukarılarda arayacaklarını inadı yüzünden aşağılarda ararken dereye düşüp boğulma noktasında bile inatlaştığına eliyle makas işareti yapıp tavrını sürdüren Arnavutun hikayesi vardır sanırım. İşimiz etnik yapmak değil ama geçmişimizde Arnavutların inadı bir çok fıkraya konu olmuştur.

Gelelim asıl söylemek istediklerime. Yakın geçmişimizde her alanda epeydir ciddi bir inatlaşma yaşamaktayız. Adına toplum mühendisliği dedikleri toplumu yeniden şekillendirme hevesinden, amacından kaynaklanan bu inatlaşma inadı bilemem nerelere kadar sürüp gidecek?

Akın ak, karanın kara olduğu alanlarda bile zoraki yaptırım uygulamaları toplumun belirli bir kesimi için ciddi sorunlar oluşturmaktadır. Öylesine ki; yargı kararlarını bile uygulamama hatta onlarla bir ölçüde dalga geçer gibi davranma artık olağan sayılır olmaktadır. İdare mahkemelerinin, Yargıtayın, Danıştayın verdiği kararlar yok sayılarak keyfi uygulamalar sürüp gidiyor. Hatta ve hatta AYM'nin kararları üzerinde bile şüphe yaratıcı tavırlar konulabiliyor. Hem de bir Anayasa Hukuku Profesörü tarafından. El hak; bunlara ne denilebilir ki?

Eğitim sistemi tümüyle değiştirildi. İtiraz edenler gerekçelerini söylediler. Cevap: Hayır, biz bu kararları uygulayacağız. Bilenler; yani şehir planlamacıları, mühendisler, meteorolojistler söylediler yazdılar. İstanbul'a yapılacak üçüncü köprü ve çevre yolları çözüm getirmeyip yeni sorunlar yaratacak, kuzey ormanlarının yok edilmesi susuzluk yaratacak, havaalanının yeri hem kent için zararlı bir noktada hem de doğa koşullarına aykırı. Bakın Olimpiyat Stadı'nda zaman geliyor kuzey rüzgarlarından maçların oynanması tehlikeye düşüyor, üstelik o bölgede senenin üç ayında şiddetli fırtınalar oluyor, bunlar  meteorolojik açıdan sorunlar yaratabilir, milyonlarca M3 hafriyatın yapılması ciddi maliyet artışına neden olacaktır. Hayır, ben bunları dinlemem. Bir helikopter gezisi ve sonrasında karar: Yol da köprü de yapılacak, havaalanı da orada tamamlanacak. Köprünün adı ne mi olsun? Elbette ki; Yavuz Sultan Selim Köprüsü.

Okullarda Osmanlıca seçmeli ders olacak diye buyurdu Başbakanımız. Hemen ardından emir daha yüksek yerden geldi.  Hayır, Osmanlıca zorunlu ders olacak. Aslında; amaç belli Osmanlıca adıyla arap harflerinin kullanımı uygulanmaya başlanacak. Gerçeğini sorarsanız; hiçbirinin Osmanlıcadan haberi yok. Baksanıza; Sn.Davutoğlu boyuna İCRAATLAR, TATBİKATLAR diye konuşup duruyor. Bu yazdığım kelimelerden İCRAAT ve TATBİKAT zaten Osmanlıca çoğul (Biri icra'nın diğeri tatbik'in) kelimelerdir. Çoğulun çoğulu olmayacağına göre bu cehalete ne diyebiliriz?
Ben kısadan söyleyip gideyim. Görüşüme göre amaç;  ATATÜRK'le, bilimle, sanatla  i n a t l a ş m a k t ı r.
Esenlikle kalınız.