Daha önceki yazılarımda siyasal islam bitiyor demiştim. Bunda batının da etkisi var, iç dinamiklerin de. Ama AKP'deki dönüşüm daha ilginç.
Şimdi 24 Şubat'taki yazımdan bir bölüm:
"İşte bu tarihten itibaren, bugün de devamını yaşadığımız siyasi akımlar ortaya çıkar. Rakı masalarında ya da nargile kahvelerinde bugün de konuştuğumuz “ne olacak bu memleketin hali?” sorusunun kökeninde, aslında Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme-küçülme dönemindeki endişenin toplumsal bilinçaltımızdaki devamı vardır.
Ülke küçülmekte, ve bölünmektedir, teşhiste genel bir mutabakat vardır. Ama “bunu nasıl durdurur, ya da tersine çevirebiliriz?” sorusuna verilen farklı cevaplar, bugün hala büyük kutuplaşmalarla devam etmekte.

Siyaset sosyolojisinde diviseness anxiety-bölünme korkusu olarak tanımlanan, ve bizim gibi düşünmeyen herkesin hain olduğu zannı, sosyal psikolojimize o zamanlar girer. Hangi çözüm önerisine inanırsak inanalım, diğer tezlerin ülkeyi daha da küçültüp, böleceğine dair köklü inançlar nedeniyle, farklı siyasi görüşlerin birbirine düşman olduğu siyasi kültürümüz, o dönemde şekillenir.

O günden bugüne devam eden, siyasetimizi şekillendiren 3 ana tez vardır.
Birinci tez, "artık azınlıkları koruyamadığımız için ayrılmak istiyorlar, özgürlük verirsek mutlu olurlar, ve artık kimse ayrılmaz" tezidir. Tanzimat ve I. Meşrutiyet dönemlerinde hâkimdir. Batıcıdır. Bugün bu tez, vatanseverler ve ayrılıkçı teröre destek verenler olarak ikiye ayrılmıştır.
İkinci tez, "küçülmeyi durdurmak istiyorsak, Müslümanlar üzerindeki etkimizi güçlendirelim" tezidir. Hilafet, İslam coğrafyasına açılmak, Pan-İslamizmle Batı’ya dur demek, bu görüşün argümanlarıdır. II. Abdülhamitin istibdadı ve inşaat ve altyapı dönemidir. AKP'nin gerçek kökenidir. İslamcıdır. Bugün aynı stratejiyle devam etmektedir.
Üçüncü tez, "yeni topraklar, yeni lebensraum-yaşam alanları bulmalıyız" tezidir. İttihat ve Terakki ve Enver Paşa dönemidir. Genişlemeci, aşırı milliyetçi ve maceracıdır. Bugün Pan-Türkist ve Turan ideallerini koruyanlar, ve güneyde sınırlarımızı genişletmek isteyenler de bu görüşün mirasçılarıdır."
Tarihin tekerrüründen ders alsaydık, tekerrür etmezdi etmesine de, bu kadar birebir tekrarlamak acıklı. AKP Abdülhamid Panizlamizminden, İttihat ve Terakki Turancılığına geçiyor. Ve bu da ülkemize zarar verecek.

26 Ağustos'ta 1071 Malazgirt zaferinin anma törenlerinde bu politika değişikliğinin artık son işaretlerini de gördük. Bu değişikliğin bir çok sebebi var.
Bunlardan birincisi, FETÖ'nün Türki cumhuriyetlerdeki gücünü kırmak. Kırgızistan başta olmak üzere, bir çok ülke FETÖ okullarına sahip çıktılar, ve kesinlikle işbirliğine yanaşmadılar.
İkinci konu, iç siyaset. AKP, MHP'yi kendi içinde eritmek istiyor. Daha önce çok daha küçük partilerde de, önce lideri, sonra teşkilatı transfer ederek, o partileri bünyesine katmıştı. MHP onlara göre daha ideolojik ve çok daha eski bir parti. Bu yüzden söylemde MHP tabanına cazip gelmek önemli.
Yine iç siyaset bağlamında, MHP'den ayrılanların çoğunlukta olduğu Akşener liderliğindeki merkez partinin önünü kesmek için, eski merkez sağ partilerin mirasından üstlenmedikleri bölümleri de dile getirmeye başlayacaklar.

Çünkü AKP yeni ittifaklar yapmadan %50 +1 oyu alamayacağının farkında. Bu ittifakın içinde seçmende hafif, ama kamuoyunda ağır etkisi olan Perinçek grubunun, ve devletteki Avrasyacıların da bulunması beklenebilir. Bu iki grup da, siyasal islamın terk edilmesini istiyorlar.
Elbette bir dünya devleti olma çabamızın da bunda etkisi var. Davutoğlunun politikaları ülkemizin itibarını, ve sert ya da yumuşak, ama güçlü bir devlet olduğu imajını çok sarstı. İslam coğrafyasında, ve güney sınırlarımızda büyük başarısızlıklar yaşadık. Şimdi bunlar tamir edilmeye çalışılsa da, yeni bir umut ve başarı hikayesi gerekiyor.
Ama bunun için denenmiş ve başarısız olmuş Turancı bir bakış açısı yine yanlış bir yol. Yine iç siyasete mesaj verecek olan, içi boş olduğu için sonuçsuz yere yorulacağımız bir dönem geliyor.

Bu dönemde, ve hemen bayramdan sonra, askeri hareketlilikler de mümkün görünüyor. Bunlardan bazıları, güney sınırı güvenliği için gerçekten gerekli olabilir. Ama yine de sonuç almaktan çok geçici denemeler olmaktan öteye gitmeleri zor.
Yazıyı aynı yazımı son paragrafıyla bitireyim, herkese iyi bayramlar...
" Bizim gerçeğimizde, denenmiş ve başarısızlığa uğramış üç tez var. Ve bunların handikaplarını aşmış, denenmiş ve başarılı olmuş, Atatürk’ün devrimcilik ilkesiyle, kendini sürekli yenilemeye odaklı, akılcı bir strateji var.
Bazıları tarihten ders alamamış da olabilirler, ama bu kez tarih tekerrür etmeyecek. Çünkü çağdaş uygarlık düzeyi, ya da "muassır medeniyet seviyesi", artık vazgeçmeyeceğimiz, gerçekçi ve güçlü bir hedef.
Devletlerin tarihinde, anayoldan 10-20 yıl gibi sapmalar çok da önemli değil. Daha da ilginci, bölünme korkusu hala toplumsal bilinçaltımızda aynen duruyor. Geçmişte başarısız olan deneyimlerle yeni riskler almak yerine, rasyonel akıl, daha önce denenip, başarılı olmuş anayola, er ya da geç, muhakkak dönecektir. Enseyi karatmayalım…"