'İşlerin bu raddeye varacağını çoktan tahmin etmek gerekirdi' diyen, eli kalem tutanlardan Ali Güreli, 'Aslında, bunu her yerde gözlemlemek mümkündü!' diyor...

Yazıyı Erdinç Yağcı ile Emine Elat da okumuş.
Şöyle diyor Ali Bey:
Bunu görmeye; iç hat uçuşunda basit bir gözlem yapmak bile kafi.
İzmir uçağına binip, kemerinizi bağladığınızda, yanınızda oturan biri size 'Hayırlı yolculuklar, yolculuk nereye?' diye sorar.
Siz önce, 'Yanlış uçağa mı bindi acaba?' ya da 'İzmir'e gidene kadar birkaç yere uğrayıp, duruyor mu uçak?' vs. diye düşünmeye başlarsınız.
'İzmir'e!' dersiniz yavaşça, ardından ikinci soru gelir, mutlaka!
'Nerelisin?' diye...
Yanılıp bir büyük şehrin adını söylerseniz, 'Yok!' der, 'Aslen nerelisin?'
Cevaben faraza, 'Ayvalıklıyım!' dersiniz, hemen sorar, 'İçinden misin?'
Birazdan ilave eder, 'Oranın zeytinyağı meşhur değil mi?'
Böylece size ne kadar bilgili, donanımlı biri olduğu intibaını verir ve sorar 'O işle mi meşgulsün?'
İçinizden, 'Yok! Ben aslında ebeyim!' demek geçer ama uyuyor gibi yaparsınız.
Zira birazdan orada benim kayınçonun eniştesinin dükkanı var vs. gelebilir.
*
Ama dört ön koltukta oturan, giyimlerinden muhafazakar olduğu anlaşılan bir ailenin oğlu bağırmaya başlar, bağırtısı aralıksız 45-50 dakika sürecek olan bu beş yaşındaki delikanlı, o yaşta bir çocuğun sesinin kaç desibele ulaşabileceğini test etmektedir aslında.
'İstemiyom!' der bağırırken ara sıra ve annesine 'al sana!' diye tokat atmaya başlar...
'Sakız' mı çiğnediği, yoksa 'leblebi' mi yediği belli olmayan baba, gururla göz ucu ile uçağı süzer, 'İşte erkek evlat dediğin böyle olur!'
*
Anne filan fark etmez!
Karşı cinsi pataklar gibisinden...
İşin tuhafı anne de memnundur, bu durumdan...
Her ikisi de çocuğa, ne 'sus!' der ne de 'otur!' der.
*
E tabi 'özgür birey böyle yetişir!
Müdahale etmeyeceksin ki küçük Hulusi büyüdüğünde sağ eli ile karısını döverken, sol eli ile de memleketi kurtarsın...
Siz bir müddet sonra bu tatlı ailenin, kuyrukta beklerken, sıranın önüne geçen ve 'Bayan utanmıyor musun?' ya da , 'Hop kardeş sıra var!' diyenlere, 'Çocuk var görmüyon mu?' diye cevaplayan aile olduğunu anlarsınız.
Aile reisi, aileyi uyaranlara, 'Şimdi sıra bizde. Siz camileri yıllarca un deposu yaptınız!' bakışı atmaktadır, ayrıca.
Ve uçak kalkıyor...
*
'Cep telefonlarını kapatın!' diyen hostese, 'Daha havalanmadı!' diyen asabi adamdır.
Ama hostesler çok alttan almaktadırlar; ya öyle bir uyarı aldıkları için ya da 'Şimdi bu herif müsteşar, THY'nin veya ne bileyim 'TRT'nin Yönetim Kurulu üyesi filan çıkar, dert alırız başımıza akşam akşam!' diye düşünür.
Bu işlerin buraya geleceği belliydi, dolar yükselirse yükselsin ya da hafif hafif düşsün, bize ne!
Ya da kızlar yanarsa yansın, size ne.
Ama şu var, Almanya bizi çok kıskanıyor.'
Ali Bey fıkra gibi yazısında günümüzün insanını ne güzel anlatmış, değil mi?
İşte biz böyleyiz...
***

HAFTANIN HABERİ

Vatandaş gibi düşünseler

İzmit'te, Roma İmparatorluğu'nun zulmünden kaçıp madencilere sığınan Santa Barbara, 4 Aralık'ı bütün dünya madencilerine armağan ederek, madencilerin onurlu mücadelesi ile yazılan tarih bir destan şeklinde kayda geçti.
Yüreğinde insan sevgisi, barış, kardeşlik, özgürlük, eşitlik, bağımsızlık tutkusu bulunan; güzel günlerin bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine, omuz omuza kurulacağına inanan ve bu inançla bulunduğu her yerde; Soma'da, Ermenek'te, Kozlu'da, Karadon'da, Elbistan'da, Kemalpaşa'da, Dursunbey'de, Gediz'de, işyerinde, sokağında, mahallesinde, köyünde kentinde mücadele eden; başka türlü bir dünyanın mümkün olduğuna ve çocuklarına daha onurlu bir geleceği sunabileceğine dair sarsılmaz bir kararlılığı olan herkesi madencinin öfkesi, umudu, direnişiyle selamlıyoruz.
*
Zulüm nerede katmerlendiyse, madenciye daha da katmerlisi bahşedildi. Nerede talan, peşkeş, sömürü olduysa, en çok madenciden çalındı. Çünkü en yoğun emek madencinindi; bunun sonucunda, en büyük öfke de madencinin oldu.
Dünyanın değişik yerlerinde, yaşadığımız coğrafyada ve ülkemizde geçmiş yıllarda olduğu gibi bu yıl içerisinde de yüzlerce insanın ölümü ile sonuçlanan katliamlar, devam eden savaşlar tüm insanlığın vicdanını yaralamış ve geleceğe dair endişelerin artmasına neden olmuştur.
Umarız politikacılar ve üst yöneticiler de artık sıradan vatandaş gibi düşünür, sevgiyi, barışı, dostluğu ve adaleti katleden her türlü terörü bizim gibi kınarlar. Birbirlerini suçlamazlar.