Elimdeki kitabın başlığı “Doğmuş olmanın sakıncası üzerine” Ama bu sakıncanın ne olduğunu anlayabilmek için 194 sayfayı çok dikkatli bir şekilde okumanız gerekiyor ve son sayfaya geldiğinizde bu sakıncaya yönelik olarak şu cümleyi okyorsunuz:
 

“Doğmamak hiç kuşkusuz olup olabilecek en iyi formüldür.Ama ne yazık ki kimsenin elinde değildir.”

1911 Bükreş doğumlu Rumen felsefeci Emil Michel Cioran’ın 1995 yılında Alzheimer hastalığından öldüğünü öğrendiğimde kitap boyunca kendini bir yok oluşa hazırladığını daha iyi anlıyorum. Keşke herkes sözlerle bu şekilde oynayarak, kendini herhangi bir zafere ya da sona hazırlayacak bir kitap yazabiliseydi.

Hangi kitabı okusam o kitabın devamını getirebilecek bir başka kitap yazmayı hayal etmişimdir.Çünkü üstad Leonardo Da Vinci’nin de dediği gibi hiçbir yapıt aslında tamamlanmamıştır; sadece bitirilmeden terk edilmiştir.
Dostoyevski’de böyle düşünürdü. Ona göre yazarların insanların hayal ettikleri ama yaşamaya cesaret edemedikleri hayatlarını yazdıklarını söylerdi. Gerçekten öyle bir noktaya gelirsiniz ki bir karara varırsınız,ama sonuca ulaşmaktan dolayı değildir bu; düşünmekten bıktığınız içindir. Hemen tüm kararlar böyle alınmış gözükür ve bu yüzden her zaman şunu söyleriz: "

 

"Aldığınız her karar yanlıştır.”

Kitabı okudukça Michel Cioran’a belli ölçüde katılmamak elde değil ,ancak yazar o noktada hayatından vazgeçmiş gözüküyor, şimdi biz birlikte biraz daha ileri gidelim. Doğrusu isterseniz, doğmuş olmanın sakıncasını daha önceleri de bir başka yazar Anton Çehov şöyle dile getirmişti:

"Sana bir iyi bir de kötü haberim var; "İyi haber; henüz ölmedik, kötü haber ise hala yaşıyoruz”

Nitekim bir başka zaman diliminde Nietzche ise , "yaşamak acı çekmektir, ve biz yaşarken bu çekilen acıya bir anlam bulmaya çalışırız" diyerek duruma o da başka bir açıdan yaklaşmıştı.

Hani şu çok popüler aşk konusu da böyle değil midir? "Bir şeyi ne kadar çok duyarsanız ona inanırsınız" derler.O yüzden aşka da inanırız. Var olmasa da, var olabileceği hoşumuza gider; ve sonunda ne yazık ki hemen her ilişki gibi o da hayal kırıklığı ile biter; bitmese de, eski tazeliğinde değildir artık, tamamen yok olmasa da başka bir forma bürünür, belki de bu yüzden Blasie Pascal "hiçbir şey başlangıçtaki kadar güzel değildir." demişti .Nihayetinde siz de keşke bu işe hiç bulaşmasaydık dersiniz; tıpkı Fransızca yazan Rumen Filozof Cioran’ın söyleminde hiç doğmamış olmayı hayal ettiği gibi..

Bana sorarsanız olan olmuştur; bir şey başlamışsa kendinize her zaman hatırlanacak görkemli bir final düşünmektense, sizi görkemli bir zafere götürecek ve başlangıçta olduğunuzdan bambaşka biri haline getirecek olan her aşkı yaşamaya değer. Düşünceler sadece sizi olduğunuz kişi yapmaz, aynı zamanda karşınızdaki kişiyi de olması gereken kişi haline getirir ve sonunda heyecanla beklediğiniz o trajik son an geldiği bile, benliğiniz yenilginin üzüntüsü ve gözyaşları ile değil, evrenle bir uzlaşma noktasına gelmenizin verdiği sevinçle kaplanıyorsa ;belki de artık doğmuş olmanın sakıncası da ortadan kalkmış demektir.