Vardiya Bizde İzmir Platformu'nca Konak Meydanı'nda düzenlenen "Sessiz Çığlık Eylemi"ne katılan Başbuğ, burada yaptığı konuşmada, 7 Mart 2014'de cezaevinden çıktığını, 8 Mart'ta İstanbul'da daha sonra Ankara'da düzenlenen eylemlere katıldığını anlattı.

Dün, Şirinyer'deki cezaevinde bulunan 13 silah arkadaşını ziyaret ettiğini, hepsinin "kendilerine yapılan zulme son verilip, hürriyetlerinin kendilerine verilmesini, aileleriyle kucaklaşmak istediklerini" söylediğini belirten Başbuğ, "Ben de diyorum ki artık yeter. Bu zulme, eziyete son verilme zamanı geldi, geçiyor" dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Sahte ihbar mektuplarıyla, yasa dışı dinlemelerle, sahte delillerle tasarlanmış ve ayarlanmış bir kısmı yargı mensuplarıyla insanlar mahkum edilmiştir" ve "Bir katakulli olduğu çok açık. Bu davalarda haksızlığa uğrayan insanlar var. Bütün bu davalarda intikam hisleriyle hareket ettiler. Kısacası paralel yapı bu davalarda görevini icra etti" beyanatlarını okuyan Başbuğ, şöyle konuştu:

"Bu beyanatın altına imzamı koyuyorum, aynen katılıyorum. Ancak önemli olan bu beyanatın, bu sözlerin arkasının getirilmesi. Beklentilerimiz var. Ne istiyoruz? Bugün 237'si Balyoz davasında, 5'i ise casusluk davasında olmak üzere 242 silah arkadaşım hala çeşitli cezaevlerinde tutuklu. Artık bunların, kendilerinin ve ailelerinin tahammülleri son noktaya gelmiştir. 4 yılı aşan sürelere giden arkadaşlarım var. Bu uzun tutukluluk sürelerine mutlaka artık çare bulunmalıdır, buna son verilmelidir. Özel yetkili mahkemeler tarafından yürütülen bütün davalarda mutlaka yeniden yargılamanın yolu açılmalıdır. Bu konuda sözler verildi. 'Yerel seçimlerden sonra el atacağız' denildi. Bekliyoruz."

Balyoz Davası ve diğer davalar için 5 no'lu hard diskin çok önem arz ettiğini, bunu en son TÜBİTAK'ın incelediğini ve "Bu hard diskte hayatın normal akışına uymayan çok şey var" yönünde rapor verdiğini ifade eden Başbuğ, "Bu bile yeniden yargılanmanın yolunu açabilecek önemli ve ehemmiyetli bir konudur" dedi.

Gölcük'te, 6 Aralık 2010'da yapılan aramada döşeme altına "eliyle konmuş gibi" bulunan belgelerin kimin tarafından konulduğunun mutlaka bulunması gerektiğini, bu kişinin asker olduğunu ifade eden Başbuğ, Genelkurmay Başkanlığı'nın da bu konunun üzerinde durduğunu ancak sonuç istediklerini kaydetti.

Bu kişinin bulunmasının bütün davaların hem yeniden yargılanmasına hem de yerle bir olmasına neden olacağını savunan Başbuğ, casusluk davasındaki gizli belgelere dikkatli bakılması halinde iki davanın da seyirlerinin değişebileceğini söyledi.

Yeniden yargılanmayla ilgili TBMM'de bir araştırma komisyonunu kurulması gerektiğini, bazı partilerin bu konuda Meclise önerge verdiğini belirten Başbuğ, "Eğer hükümet bu konuda samimiyse samimiyetini göstersin. İktidar partisi ve hükümet kendi deyimleriyle kumpasın ortaya çıkartılmasında samimiyse bu önergeyi desteklesinler ve Meclis bu konuya el atsın" diye konuştu.

"Türk Silahlı Kuvvetleri ve personeline Balyoz ve Casusluk Davalarında büyük darbe vurulmuştur" diyen Başbuğ, Balyoz Davası'nda 237 silah arkadaşının cezaevinde olduğunu, en büyük darbeyi Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın yediğini, 52 amiralden 33'ünün tasfiye edildiğini, Hava Kuvvetleri Komutanlığı'ndan ise tasfiye olan 28 pilottan 27 tanesinin F-16 pilotu olduğunu anlattı.

Bu işte sorumlu olanların cezaevlerindekilerin, yakınlarının yerlerine kendilerini koymalarını, empati yapmalarını isteyen Başbuğ, davaların hepsinde "oyun olduğunu" öne sürdü.

İstanbul'daki Casusluk Davası'nda polisin bir kişinin evinde arama yapmak üzere mahkemeden karar çıkarttığını, evi aranacak kişinin Emrah Karaca olmasına karşın Emrah isminde başka birinin evinin arandığını ve bu evde Karaca'yla ilgili belgelerin bulunduğunu savunan Başbuğ, "Bu nasıl oluyor, birisi açıklasın" dedi.

İzmir'deki Gizli Bilgi ve Belge Bulundurma Davası'nın da ABD'den gelen bir elektronik posta ihbarıyla başladığını savunan Başbuğ, "İzmir davasında 3 tane denizci subayımız var. Dün gördüm üçünü de. Biri üsteğmen, biri yüzbaşı, biri binbaşı. İddianameye göre üsteğmen, yüzbaşı, binbaşı örgüt yöneticisi. Bunlar hem müebbet hapis hem de 40 yıl ceza isteniyor. Üsteğmen diyor ki 'Benim emrimde albaylar var', yüzbaşı 'Benim altımda generaller, amiraller var' diyor. Siz Türk ordusunu başka bir orduyla mı karıştırıyorsunuz? Nasıl olur böyle bir şey. Bunların anlatılması ve izah edilmesi lazım" şeklinde konuştu.

"Gizli tanık sorunu"nun Türk yargısının kanayan yaralarından birisi olduğunu ileri süren Başbuğ, gizli tanık ifadesine dayanılarak Hurşit Tolon'un, Muzaffer Tekin'in, Levent Ersöz'ün menfur cinayetlerle, menfur suikastlerle ilişkilendirildiğini, sadece gizli tanık ve dijital verilerek dayanılarak insanların suçlanamayacağını belirtti.

Şu anda cezaevlerinde tutuklu bulunan silahlı arkadaşlarının hürriyetine kavuşacağı ana kadar onların sesi olmaya devam edeceğini ifade eden Başbuğ, "Yüce Türk milletine de son bir mesajım var. Aziz milletim, Türk Silahlı Kuvvetleri ve personeline zulüm yapılıyor. Hiçbir dünyada olmayan şekilde. Hiçbir dünyada hiçbir orduya bu şekilde davranılamaz. Aziz milletim, bu ordu senin ordun. Yeter artık sesini çıkart. Biraz sesinizi çıkartın bu ordu sizin ordunuz" ifadelerini kullandı.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu da, etkinlikte Başbuğ ile bir araya geldi.

Katılımcılar daha sonra "Andımız"ı okudu.