Gamze Geçer- Kozak Yaylası'nda denetimsiz kurulan maden ocaklarının ve siyanür atık barajlarının gün geçtikçe halk ve çevre sağlığını tehdit edip, bölgedeki kansere yakalanan insan sayısını arttırdığını söyleyen Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel, 'Bu 2 atık barajını patlamaya hazır nükleer bomba gibi düşünün. Türkiye gibi bir ülkede denetim zaten yok. Köylüde itiraf etmiyor. Kanser teşhisi konsa da inkar edip gizli gizli tedaviye gidiyor. Sağlık Bakanlığı da İzmir Valiliği de yıllardır sağlık taraması talebimize kulak tıkıyor. Her ay izleme denetleme kurulu geliyor. Madeni izliyor. Köy halkına ey ahali bir şeyin var mı diye soran yok. Bergama'da son 10 yılda kanser artışı var. Kozak'ta yetişen tarımsal ürün İstanbul'a da İzmir'e de gidiyor. Bölgede yetişen tarımsal ürünler sadece yöre halkını değil bütün Türkiye'yi zehirliyor' dedi.
Bergama'nın yaklaşık 30 yılı aşkın süredir altın madenlerine karşı mücadele ettiğini ancak bu mücadeleyi sadece madenlere değil hükümetlere karşı da yaptığına dikkat çeken Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel ile Bergama'yı, bölgede yapılan ve dünyaya örnek oluşturan sivil itaatsizlik direnişlerini, madenlerin şu anda halk sağlığına olan etkilerini, bölgenin aslında tüm Türkiye'ye olan etkisini konuştuk.


-Kozak Yaylası, Bergama için büyük önem taşıyor. Orada kurulan altın madeni ocağına karşı verilen mücadelede son durum nedir? Özellikle yerel yöneticiler, STK'lar ve halkın desteğinden söz edebilir miyiz?

Kozak Yaylası'nda aşağı yukarı 8-10 yıldır altın madenine karşı verilen bir mücadele var. Orada 2 önemli yargı kararı var. Bunlardan biri Yerli Tahtacı Köyü Kozak çıkışında diğeri de Kozak Bergama'nın 16 merkez köyü buradadır. Geyikli içme suyu dediğimiz, Yerli Tahtacı bölümünde bulunuyor. Yaklaşık 10 yıl önce yürütmeyi durdurma kararı çıkarttık. Köy ve Bergama halkı istemiyor. Ama tabii karşımızda gözünü hırs bürümüş sektör var. Biz doğaya bakarken yeşilin tonlarını görürken onlar 'biz buradan ne kadar altın çıkarırız? derdindeler.  Bu konuda yaklaşık 10 yıldır; Kozak köylüsü, Bergama Belediyesi ve şu anki Belediye Başkanımızla birlikte mücadele veriyoruz. Biz kendimizi şanlı görüyoruz. Bu şansın hakkını vermek gerekir. Birlikte Bergama'da yaşamı savunmaya çalışıyoruz. Buradaki demokratik kitle örgütleri, doğa mücadelesine inanan insanlar ve Bergama Belediye Başkanı bu mücadelenin önemli motor gücünü oluşturuyor. Kozak Yaylası; Bergama, Ayvalık, Dikili ve Burhaniye'nin oksijen deposudur. Bu alanı en azından soluduğumuz temiz havadan ötürü sahip çıkmamız gerekiyor. Zaten şu anki Koza Altın Madeni Dikili'nin Çukuralan Köyü'nde ve yaklaşık 8 yıldır 60 bine yakın çam ağacı kesildi. Bugünlerde 3'üncü kez kapasite artırımına gidiyorlar. Buna karşı yine dava açtık. Davalarla da yine doğayı, kuşun, kurdun, böceğin vb. bütün canlıların hakkını savunuyoruz. Sadece de açtığımız davalarla bu sürecin karşısında durabiliyoruz.


-15 Temmuz darbe girişiminden sonra Koza Altın Madeni işletmelerine kayyum atandı. Bu durum öncesi ve sonrası değerlendirildiğinde neleri beraberinde getirdi? Halkın bu duruma tepkisi nedir?

Şöyle bir durum var; Kozak Yaylası vazgeçemeyeceğimiz bir bölge. Ancak Çukuralan'da maalesef kaybettik. Yani bunu itiraf etmek gerekirse Dikili köyüne sahip çıkmadı. Bizim uğraşlarımız da yeterli gelmedi. Bu ise köyle ve köyün yapısıyla özellikle de muhtarıyla ilgili bir durum. Koza Altın Madeni en son 15 Temmuz'dan sonra kayyuma devredildi. Kayyum marifetiyle de 3'üncü kapasite artırımına doğru gidiliyor. Önceden 70-80 kişi köy kahvesinde derdimizi anlatırdık. Halkla oturur konuşurduk. Ama son toplantıda halkın katılımı olmadı. Kayyum öncesi ve sonrası dediğimizde; kayyum ataması sonrasında çevreyle ilgili yasalar hiçbir şekilde dikkate alınmıyor. Etten duvar örmüş durumdalar. Korkumuzu, endişemizi OHAL koşullarında dillendiremiyoruz. Bir de yaşanılan bu koşullarda Çukuralan'a gösterilen bu tutum, yasa, hak ve hukuk tanımama halinin Kozak, Yerli Tahtacı ve Gelintepe mevkiinde karşı karşıya kalmamayı istiyoruz. Bu kayyumcu zihniyetlerin dayatmasıyla karşı karşıya kalma durumundan endişeliyiz.

-Bakırçay Ovası'nı daha önce tehdit eden farklı çalışmalar vardı. Verimli toprakların yapılan bu olumsuz çalışmalarla verimsizleştirilmesine yasal yaptırımların olduğunu söyleyebilir miyiz?

Zeytindağ Bölgesi ve Bergama'nın denize açılan tek köyü Kazıkbağları'nda bundan 3 yıl önce termik santral yapılmak istendi. Bunu yöre insanlarıyla durdurduk. Aynı tarihte çimento fabrikasının açılmasını da durdurduk. Özellikle Tekkedere, Çalıbahçe ve Zeytindağ'ın belirli bir kısmı birinci derece tarım arazisidir. Burada da insanların temel geçim kaynağı tarımdır. Özellikle tarımsal üretimde pamuğun yanı sıra zeytincilikte de önemli verim alınan topraklar. Bundan 3 ay önce Çalıbahçe Köyü'nde halk katılım toplantısı yaptık. Gittiğimizde ise oradaki manzara oldukça ürkütücüydü. Köyün girişindeki şirket nerdeyse köyde evlerin içine kadar girmiş, evlerde çatlaklar var. Taş ocağı için dinamitler patlatılması bu evlere zara vermiş. Çalıbahçe Köyü'nde bunlar oluyor. Çalıbahçe Köyü, Bergama'ya 17-18 kilometre uzaklıkta doğa harikası bir köydür. Bir tarafı çam ormanı diğer tarafı zeytinliklerden oluşuyor. Köylünün tek geçim kaynağı da zeytin. 3573 Sayılı Zeytincilik Yasası, zeytinlik araziye 3 kilometre mesafede sadece zeytinyağı fabrikası kurulabilir diyor. Başka bir kuruluma da izin vermez. Ama gelin görün ki orada tam zeytinliklerin içine maden ocağı kurulmuş. Bizim gittiğimizde ÇED katılım toplantısı yapılıyordu. Çalışan firmanın dışında yeni bir firma daha aynı köyün çıkışına maden ocağı kurmak istiyor. Bu kadar acımasız ve vahşi madencilik yapılıyor. Toplantıyı yöneten çevre il müdürüne, 'Yasa var, nasıl ve neden izin veriyorsunuz?' diye sorduk. Sunum yapan mühendis ise oraya 1,5 kilometre var diyor. Köydeki yaşlı bir amca ise 3 metre yol var siz kimi kandırıyorsunuz diye tepki gösterdi. Bu kadar pervasızca ve istedikleri gibi süreç yürütüyorlar. Kendi yağıyla kavrulan köylünün yaşam hakları elinden alınmaya çalışılıyor.


-30 Ocak'ta Tekkedere Köyü'nde halkın katılım toplantısı yapıldı. Orada yaşananlar hakkında çeşitli açıklamalar da oldu. Sizin de bu konudaki değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?

Tekkedere Köyü'nde 30 Ocak'ta yapılan halkı bilgilendirme toplantısında, bütün köylü hatta çoluk çocuk köyün girişini kestik ve bu toplantıyı istemiyoruz dedik. Hatta jandarma yüzbaşı devreye girip size projeksiyonla anlatsınlar ve daha detaylı bilgi sahibi olun dedi. Köylü halkı ise Çalıbahçe Köyü'nü göstererek, 'Hemen arkanıza bakın, orman tıraşlanmış yani bize her şeyi gösteriyor' dedi. Bu garip bir durum güvenlik güçleri de görevini bilmiyor. Açın kahveyi, dinleyin şirketi diye ısrar edildi. Biz de komutana bu durumun kendisinin görevi olmadığını ve böyle bir şey yapamayacağını söyledik. Bu alan köylülerin yaşam alanı. Burada onlar yaşıyor. Firmalar arkalarına aldıkları kolluk kuvveti desteğiyle de köylünün üzerinde bir çeşit dayatmada bulunmaya çalışıyor. Bu dayatmayla da bazı şeyler yaptırılmaya çalışılıyor. Şirket, Çalıbahçe Köyü'nde yandaş muhtar bulmuş ama Tekkedere Köyü halkı tek yumruk olmuş durumda ve 'kesinlikle istemiyoruz' diyor. Burada köylü yaşam alanını savunuyor ve yaşam alanlarına karşı savrulan tehdide ise karşı duruş sergiliyor. Bu engellenemez.

-Özellikle yaşam alanlarının korunması noktasında ulusal politika olarak neler belirlenebilir? Hükümetin bu konudaki tavrı ortadayken başka neler yapılabilir?

Bakırçay'a özellikle tarım alanlarını yok etmeye gözünü dikmiş durumdalar. Firmalar, taş ve kalker ocağı başta olmak üzere çeşitli santraller kurma hedefinde. Çevre Bakanlığı'nın şöyle bir kırmızı çizgisi de yok ki vatandaş ondan destek alabilsin! Türkiye'nin en verimli zeytinlikleri bu bölgede. En kaliteli zeytinyağları buradan çıkıyor. Hükümet bunları bile öne sürüp 'buralara bulaşmayın' diyebilir. Böyle bir ulusal politika geliştirebilir. Girişim sahipleri ve girişimciler (!) tamamen salınmış ve başıboş bırakılmış durumda. Çalıbahçe Köyü'nde ilk olarak yapılan kalker ocağına karşı köylülerin ve yaşam savunucularının açtığı davaları ve aldıkları 4 kez yürütmeyi durdurma kararına rağmen durumu Ankara'dan hallettiler. Bu firma sahipleri dayatma ve zor kullanarak bu işi yapmıyor. Bir şekilde destek görüyorlar!


Bergama özelinde yaklaşık 30 yıla yakındır altın madeni işleyişi devam ediyor. Bu madenlere karşı dünyaya örnek oluşturan bir direniş olsa da maden çıkarmada kullanılan siyanürlü atıklara ne olduğu bilinmiyor.
Bergama, İzmir bu noktada Türkiye'nin en gözde kentleri arasında yer alıyor. Buralarda durum buysa Türkiye'nin geleceği gerçekten çok vahim durumda diye düşünmeden edemiyorum. Burada 90'lı yıllardan beri altın madeniyle bir mücadele söz konusu. Şöyle muhasebesini yapınca bölgede özellikle altın için yüzlerce dönüm arazinin yok edildiğini görüyoruz. Ve bu bölge yaklaşık 8 milyon metreküplük bir siyanür atıkla da kaderine terk edilmek isteniyor. Bu atık barajı doldu. Şimdi de Sağancı Köyü'nde 2'nci atık havuzu yapılmak isteniyor. Yerüstü su tablasının 150 metre kadar altına inen açık ocak yapmak isteniyor. İlk altın madenimizin olduğu yerde açık geçirgen toprak olduğuna yönelik Devlet Su İşlerinin raporu var. Devletin kurumu bu yönde rapor düzenlediği için oraya yapılamıyor. İlk atık tesisinin olmaz dendiği yer ise şimdi doldu. Yıllar içinde toprağın yapısı mı değişti? İşte burada siyasi idare devreye girdi ve süreci köylünün aleyhine işletti. Devletin el koyduğu madene atadığı kayyum ise şu an 3'üncü atık barajı yapılmasını planlıyor. Bu yapılacak olan atık barajı ise Bakırçay, Yeniköy ve hatta Çandarlı'ya kadar yeraltı sularını çok ciddi tehdit edecek. Yani geriye dönüp baktığımızda bu altın madeni 20 yılı aşan zamandır çevreye zarar verecek şekilde çalışmasına devam ediyor.


Yöre köylerine de kanseri bıraktı


-Siyanürlü atıklar beraberinde 'kanser' gibi illet bir rahatsızlığı da getirdi. Kanser olanların sayısı hakkında elinizde sayısal bir veri var mı? Köylülerin bu duruma gösterdikleri tepkiler ne oluyor? Özellikle devletin bu konuyla ilgili sağlık taraması ya da uygulaması var mı? Denetim sağlıyor mu?

Bu altın madeni sadece bize milyonlarca metreküp siyanürlü atık bırakmadı, yöre köylerine de kanseri bıraktı. Bergama'nın Narlıca, Pınar, Çam ve Ovacık köylerinde kanser vakaları arttı. 35 yaşında genç bir kadın göğüs kanserinden ölüyorsa, 1-2 yaşındaki çocuk ilik kanserinden ölüyorsa daha diyecek bir söz bulamıyorum. Durum bölgede vahim. Geçmişte İzmir Büyükşehir Belediyesi ile ortak bir çalışma olarak sağlık taraması yaptırdık. Otobüslerle İzmir'den geldiler. Köylüler otobüse binip, sağlık taraması yaptırmaktan bile korktu. Yakınlarımız işten çıkarılırsa düşüncesiyle. O köyleri gündeme taşıdık.  İmza kampanyası açtık. Özellikle o köylerde son 1 aydır arkadaşlarımız halen birlikte mücadelede ediyor. Alınıp satılmayan insanlar ile ortaklaşa imzalar topladık. Tekrar konuyu kamuoyuna taşıyacağız. İnsanlar bugüne kadar aç ve açıkta değildi. Verimli arazilerini kullanıyordu. Kendi yağında kavruluyordu. Bu 2 atık barajını patlamaya hazır nükleer bomba gibi düşünün. Türkiye gibi bir ülkede denetim zaten yok. Çünkü bu işleri eline yüzüne bulaştıran bir devletiz. Köylü de itiraf etmiyor. Kanser teşhisi konsa da inkar edip gizli gizli tedaviye gidiyorlar. Sağlık Bakanlığı da yıllardır sağlık taraması talebimize kulak tıkıyor. Devlet herhalde bu işi yapmış olmalarından dolayı korkuyor. Burada böyle bir sağlık tablosu ortaya çıkarsa, yöre halkının kanserle kırıldığı dolayısıyla burada yayılan kanser vakaları bilimsel verilerlerle ortaya konulursa Türkiye'nin hiçbir yerinde bu işi yapamayacaklarını biliyorlar. Sağlık Bakanlığı da, İzmir Valiliği de sağlık taraması noktasında sorumsuz davranıyor. Her ay İzleme Denetleme Kurulu geliyor. Madeni izliyor. Köy halkına ey ahali bir şeyin var mı (?) diye soran yok. Bergama'da son 10 yılda kanser artışı var. Sağlık taraması, Kozak mevkiindeki 16 köyün merkezinde ve Bergama'da da yapılmalı. Kozak'ta yetişen bamya ya da başka bir tarımsal ürün İstanbul'a da İzmir'e de gidiyor. Yani bölgede yetişen tarımsal ürünler sadece yöre halkını değil bütün Türkiye'yi zehirliyor.

-Peki, Bergama Belediye Başkanı Mehmet Gönenç'ten bu durumlar yaşanırken destek görebiliyor musunuz?

Sayın Mehmet Gönenç'ten hep destek görüyoruz. Bizi hiç yalnız bırakmıyor. Mesela 2 yıl önce yeni atıkların olduğu PVC borunun patladığı yönünde bir duyum almıştım. Hemen Belediye Başkanı'nın da olduğu bir ekiple yola düştük. Atıkların olduğu PVC borunun patladığını ve 3 gün boyunca dereye döküldüğünü gördük. Hatta oradan su içen domuzun öldüğünü gördük. Firmanın iş makineleriyle pisliği Mardal Deresi'ne döktüğünü hatta dere yatağını kazıyıp kenarlara çamurlar koyduklarını tespit ettik. Madenin doğaya zarar verdiğini bir kez daha kanıtladık ve arkasından da firmaya 66 bin lira ceza kesildi. Tabii verilen ceza çok az ama bir ilk oldu. Hatta bir seferinde de aşırı yağmurlardan dolayı benzer bir yatağın taşmasından dolayı doğanın tehdit altında olduğunu kamuoyuna duyurduk. Ben ve 3 arkadaşıma 75 bin lira para cezası gelmişti. 1,5 yıl boyunca İstanbul'da duruşmalara taşındık. Ancak bu süreçlerde bize en çok destek olan belediye başkanımız oldu. Başkanımızın her zaman destekçimiz ve yanımızda olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.


Bergama'nın kuzeyi, güneyi, doğusu, batısı işgal altında


-Büyük firmaların merkeze uzak köylerde kurdukları şantiyeler, çevreye büyük tehdit oluşturuyor. Köylüler bu durumun ne derece farkında. Bergama'daki bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bakırçay Ovası'nda böyle bir tehlike Göçbeyli Beldesi'nde var. Göçbeyli Beldesi'ne bağlı Yalnızdam adında yoksul bir köy var. Eczacıbaşı'nın halk sağlığını düşündüğünü falan zannetmeyin. Orada civa başta olmak üzere yine ağır metalleri içeren şantiyeyi kurdular. Bunlarla da 2 yıldır davamız devam ediyor. Hala sonuçlanmadı. Faaliyetleri orada ama başka yerde ayrıştırıyorlar. Maalesef, yöre köylüsü dışarıdan bakınca bunlar bize zarar vermiyor çünkü yerin altından çıkarıyorlar diye düşünüyor. Oysaki yerin altında uyuyan ağır metaller yeryüzüne çıkınca doğaya feci zararlar veriyor. Gelinen nokta itibariyle Bergama'nın kuzeyi güneyi ve doğusu batısı işgal altında. Kozak Yaylası'nın Burhaniye tarafında 3 altın madeni çalışmaları hızla ilerliyor. Yine İvrindi tarafında Çamavlu sırtlarında Nurol firmasının Temat adında altın madeni şirketi var. Onlar da tam sırta siyanür atık barajı yapıyorlar. Ayrıca altın madenlerinde çok su tüketimi de söz konusu. Özellikle siyanür atık barajını yaptıkları bölgede siyanür atıklarını çıkaracakları su Kozak köylerindeki tarımı da bitirecek. Onların gözünü ne kadar para bürümüşse bizim de gözümüzü o kadar doğa bürüdü. Yeşilin tonları sarardı. Sağlığımız el verdiği ve soluğumuz yettiği sürece karşılarında duracağız.