Ali Budak- Yıllardır alanında uzman kişiler tarafından depremin öldürmediği ve olası bir depremde binaların öldürdüğü dile getiriliyor. Bu duruma da hep 1999 depremi örnek gösteriliyor. Deniz kumundan yapılan denetimsiz binaların insanlara mezar olduğu sürekli anlatılıyor. Ancak bu yaşananlardan ders almıyoruz. Seferihisar'a 20 kilometre uzaklıkta olan ve etkisi İzmir, İstanbul, Bursa, Çanakkale gibi illerde de hissedilen 6,2 şiddetindeki deprem sonrası Türkiye'nin depreme hazır olup olmadığı konusu yine gündeme geldi. Başta İzmir olmak üzere Türkiye'nin genelinde olası bir depreme hazır olmadığımızı da söyleyebiliriz. Afet toplanma alanlarının imara açıldığı, deprem anında ve sonrasında neler yapılması gerektiği konusunda yeterli bilincin olmadığı için bir kültür oluşturulamadığı ve binaların etkin kamusal denetiminin yapılamadığı yönünde sorunlar ortaya çıktı.


'Müteahhit denetimcisini kendi seçiyor'


Öncelikle yapı denetim sisteminin bağlı olarak çalıştığı yasanın değiştirilmesi gerektiğine vurgu yapan Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Alim Murathan, 'Çünkü yasa bu haliyle etkin bir kamu denetimi imkanı vermiyor. Yapı denetim şirketlerini müteahhit seçiyor. Müteahhit kendine hizmet edecek şirketlerle anlaşıyor. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir sistem olmaz. Yapı denetim şirketleri kamusal nitelik taşımalı. Yasayla da görev verilmeli. Ama ciddi bir eksiklik söz konusu. Şu anda yapı denetim şirketleri formel bir denetim gerçekleştiriyor. Para verdiği firmanın kendini denetlemesini istiyor. Para verdiğin firma seni ne kadar denetleyecek?' dedi.
 

'Zemin denetimi yapılmıyor'


Ülkede mühendislik standartlarının son derece yetersiz olduğunu ve değişmesi gerektiğini belirten Murathan, şunları söyledi: Bundan çok daha önem arz eden başka bir durum ise yapı denetim sisteminin içinde zemin denetiminin olmaması. Zemin hiç denetlenmiyor. Zemin üzerine oturan binanın statik projesi yapılıyor ancak zemin parametreleri hiç dikkate alınmıyor. Sondaj yapılmış mı, zeminin net gerilmesi ne, sıvılaşma riski var mı gibi sorulara mühendislik şirketleri kendi inisiyatifleriyle yapıyor. Ama bir denetim yok. Zemin, denetimin tamamen dışında. Zemin denetiminin etkin ve kamusal ağırlıklı yapılması gerekiyor. Şu anki haliyle Türkiye'deki yapı güvenliği tamamıyla denetim dışı. Güvensiz bir süreç işliyor. Bu değişmediği sürece Türkiye'de depremler ve doğa olaylarından dolayı hiç kimse kendini güvende hissetmesin. A şirketinin benim yapım çok güvenli demesi önemli değil. Önemli olan o binaya kamusal denetim sonucunda da aynı şeyin söylenebilmesi.
 

'Afet toplanma alanlarıyla ilgili tek yetkili AFAD'


Toplanma merkezleriyle ilgili iki defa basın toplantısı gerçekleştirdiklerini ve konuyla ilgili İzmir'de yetkili kurumun AFAD olduğunu söyleyen Murathan, 'İzmir'deki çadır kent ve toplanma alanları aktif faylar üzerindeydi ve bu konuda uyarı yaptıktan sonra bunları değiştirmek için çalışma başlatıldı. Biz de bu çalışmalara destek verdik. Fakat son nihai raporu henüz göremedik. AFAD tarafından belirlenen alanların son şekillerini göremedik. Umarım onlar düzeltilmiştir. Sayısını tam olarak bilmiyorum. Ancak bu alanların güvenli alanlar olması gerekiyor. Gerekli önerilerimizi sunduk. AFAD'dan nihai raporu yayınlamasını bekliyoruz' diye konuştu.
 

'Kentsel dönüşümün Türkiye'deki adı rantsal dönüşüm'


Kentsel dönüşüm de riskli yapı ya da zemin riskinden kaynaklı bir kentsel dönüşüm uygulanmadığına dikkat çeken Murathan, şöyle sürdürdü: Türkiye'de uygulanan kentsel dönüşüm projeleri rant amaçlı uygulanıyor. İnşaat sektörünün gelişmesi hedef alan bir bakış açısıyla uygulanıyor. Dolayısıyla bir alanda kentsel dönüşüm projesi varsa bilin ki rant projesi vardır. Şu andan uygulanan tam anlamıyla bu.
 

'Yapı denetim sistemi keşmekeş ilerliyor'


1999 depreminden sonra yapı denetiminin devreye girdiğini ve tam olarak binaların denetimsizliği gibi bir durum olmadığını söyleyen İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Genel Sekreteri Hüseyin Kuzu, 'O tarihten itibaren de sistem ağır aksak ilerliyor. Sistem içindeki personellerin eğitimi, sistemin kanundaki haliyle pratikteki işleyişindeki farklılıklar da oluyor. Burada aslında bir kamusal denetim var. Çünkü firmalar bakanlıktan yetki belgeli ve o belgeyle denetim yapıyorlar. Ama sistemin işleyişinde sorunlar var. En önemli sorunlardan biri yapı denetim firmalarının aldığı ücretlerin düşük olması nedeniyle işlemler layıkıyla yapılamıyor. Yapı denetimde çalışanlara yönelik mesleki sigorta getirilmesi önerisinde bulunmuştuk. Ancak kabul edilmedi. Ülkede yapı denetim süreci daha çok müteahhitlerin seçtiği firmalarla ilerliyor. Müteahhitlerin denetimi çok sıkı tutulmasını istemediği bir düzen şeklinde gidiyor. Emlakçı binayı sattığında yüzde 3 alıyor. Yapı denetim ise yüzde 1,5 gibi ücretlerle çalışıyor. Personellere de hak ettiği bedeller ödenmediğinden sistem keşmekeş bir şekilde ilerliyor' dedi.
 

'Yık-yap mantıklı dönüşüm değil'


Ülkede kentsel dönüşümün alan bazında ve bina bazında 2 farklı şekilde yapıldığına vurgu yapan Kuzu, şöyle devam etti: Türkiye'deki binaların yüzde 80'inin mühendislik hizmeti görmediği gerçeği var. Yıkılan binalara baktığımızda da bunu görüyoruz. Mühendislik hizmeti almayan, donatımları eksik olan binalar sorun yaratabilir. Bu binaların depremle yıkıldığını görüyoruz. Kentsel dönüşüm yık-yap mantığıyla yapılması da çok doğru değil. Çünkü aynı binayı yıkıp yapmayla sorunlar bitmiyor. Binaların eksiklerinin de karşılanması şart.
 

'Deprem bilincine sahip değiliz'


1998'de yapılan Radius Projesi dışında yaklaşık 3 yıl önce Büyükşehirle ortaklaşa yaptıkları proje kapsamında Seferihisar, Balçova ve Karşıyaka'da alan çalışması yaptıklarını söyleyen Kuzu, bina çalışması yapmadıklarını ve herhangi bir durumda acil müdahale edilecek alanların tespit edilmesini istediklerini ve bu noktada bütün binaların envanterlerinin çıkarılması gerekliliğine dikkat çekti. Kuzu, 'Elimizde veri olsa şu bölgede acil müdahale edilmesi gereken yer var denebilir. Bu konuda defalarca çalışma yaptık. Bir de aslında depreme dair afet kültürü oluşturmalıyız. Deprem bir gün olabilecek bir durum. Bu konuda devlet kademeleri ve afet gönüllüleriyle hazır olmalıyız. Bornova Belediyesi'yle birkaç mahallede afet gönüllüleri oluşturmak ve afet anında insanlara yardımcı olmak üzerine çalışıyoruz. Bu çalışmaların önemi, insanların deprem konusunda eğitimli olması ve deprem anında ve sonrasında neler yapması gerektiğine dair bilgilenmesidir. Japonya depreme hep örnek verilir. 7 şiddetinde deprem oluyor binalar ve insanların sakin olduğunu görüyoruz. Bizim ülkemizde bilinç ve kültür oluşturulamadı' dedi.

Toplanma alanları imara açılmış

Afet Toplanma Alanları ile ilgili hazırladıkları bir rapor olduğunu belirten Kuzu, konuyla ilgili şunları söyledi: Toplanma alanlarının koordinatlarını ortaya koymak istiyorduk ve AFAD'dan belediyelerin toplanma merkezlerini istedik. Verilen toplanma alanlarına gittiğimizde ve fotoğrafladığımızda bazı alanların imara açıldığını gördük. Alanın toplanma alanı olup olmadı konusunda çalışmalar belediyede de yapıldı. Afet toplanma alanlarının sayılarının yetersiz olduğunu, bazı alanlara kamu binalarının yapıldığını gördük. Bu konuda önerilerde bulunduk. Ancak son durum hakkında AFAD'ın çalışmalarının ne durumda olduğunu bilmiyoruz.