Aslen Konyalı olan ancak ailelerinin iş durumu nedeniyle 1966 yılında İzmir'e yerleşen Mehmet (65), Seyfi Ali (64) ve Necmettin Erşahin (58) kardeşlerin ortaya koydukları gayret, bulaşıkçılıktan yemek ustalığına uzanan yaşam hikayesine dönüştü.

İlkokulu bitirdikten sonra aile ekonomisine katkı sağlamak amacıyla 53 yıl önce bir lokantada bulaşıkçılık yapan Mehmet Erşahin, bu süreçte beyaz önlük ve şapkayı giyip yemek yapmaya da başladı.

Ağabeyi yemek işinde başarılı olunca bir süre sonra Seyfi Ali Erşahin de onun yolundan gidip yanında bulaşıkçı olarak işe koyuldu. 2 kardeş kısa sürede yemek konusunda adlarını duyurdu, katıldıkları yarışmalarda da derecelere girip şef oldu.

Evin küçüğü olan Necmettin Erşahin de kendi deyimiyle "Ağabeylerim aşçı olunca bana da seçecek başka meslek kalmadı" diyerek aşçı olmaya karar verdi. O da bulaşık yıkayıp meslekteki zorlukları göğüsleyerek alanında başarılara imza attı.

İş hayatları sürecince farklı iş yerlerinde çalışan, birçok ulusal ve uluslararası yarışmalarda yaklaşık 150 madalyaları bulunan 3 kardeşten Seyfi Ali Erşahin halen Bodrum'da lüks bir otelin şefliğini yürütüyor.

Necmettin Erşahin ise kurucularından olduğu İzmir Aşçılar Derneğinin başkanlığını, diğer kardeş de onun yardımcılığını yapıp başarılarla dolu mesleklerine devam ediyor.

Birçok ulusal ve uluslararası yarışmalarda jüri olarak yer alan kardeşlerden Necmettin ve Mehmet Erşahin, Altındağ Çıraklık Eğitim Merkezinde geleceğin aşçılarını yetiştiriyor.


"Tırnaklarımla bir yere geldim"

Mehmet Erşahin yaptığı açıklamada, mesleğe en alt kademeden başladığını belirterek "Merdivenleri adım adım tırmandım. Bulaşıkçılık yaparak, mesleğin zorluğunu göğüsleyerek ve ustalarıma saygısızlık yapmadan devam ettim. Tırnaklarımla bir yere geldim." dedi.

Mesleğini çok sevdiğini dile getiren Erşahin, yemek yaparken çok mutluğu olduğunu belirtti.

Bundan sonra yetenekli gençleri sektöre kazandırmak istediğini anlatan Erşahin, "Gerçekten tarif edilemez yaşanması gereken bir duygu. Yemek yaparken sevgiyi hissediyorum. Yemek yapınca daha böyle bir azim geliyor. Hiç çalışmasam, elim bıçak tutmasa dahi öğrenci yetiştirmek istiyorum. Bir kişiyi bile bu mesleğe kazandırabilirsem ne mutlu bana." diye konuştu.

Erşahin, Türk mutfağının daha da ileriye taşınması gerektiğine işaret etti.


"Sevgisiz yemek meyvesiz ağaca benzer"

Seyfi Ali Erşahin ise mesleğinde yarım asra ulaştığını anlattı. Küçük bir lokantada bulaşık yıkayarak başladığını anımsatan Erşahin şöyle devam etti:

"Daha sonra bu işin ince ayrıntılarından başladık. Soyma, doğrama, kesme derken devam ettik. Basamak basamak yükselttim kendimi. Yemek yaparken tüm sevgileri yaşamak gerek. Sevgisiz yemek meyvesiz ağaca benzer. Yemek yaparken apayrı bir dünyada oluyorum. O yemek farklı bir atmosferden geçiyor. Tüm enerjini oraya veriyorsun."


"Yemek dünyası terapi gibi"

Necmettin Erşahin de 46 yıldır aşkla yemek yaptığını vurguladı.

Ağabeylerinin yanında çırak olarak işe koyulduğunu ifade eden Erşahin, şunları kaydetti:

"2 ağabeyim de aşçı olunca benim de başka şansım kalmamıştı. Eksik olan taraflarımızı okuyarak geliştirmeye çalıştık. Yemek dünyası terapi gibi. Yemek meselesi bir kombinasyon, kimya ve biyoloji işi. Şunu ne kadar atacağım, şunu ne kadar ekleyeceğim düşüncesiyle kendi aleminize dalıyorsunuz. Aslında iyi olan aşçılar kadınlardır çünkü en iyi yemeği annelerimiz yapar. Bizler aslında annelerimizin yemeğini taklit ederiz."