Gamze Geçer-20 yıl önce İzmir'e yerleşen Karadeniz doğumlu Türen, İzmir'in engellilere karşı bakış açısının ilkel olduğunu belirterek şöyle devam etti : İzmir'de ulaşım olanakları çok rahat. Her yere gidip gelebiliyoruz. Mimari sorunları nispeten çözümlenmiş. İzmir modern bir anlayış içerisinde olmasına karşın engellilere karşı bakış açısı hala ilkel. Burada İzmir'in iyi niyetinin sömürülme durumu da yadsınamaz bir gerçek. Önceden engelli aileler kendilerini Allah tarafından cezalandırılmış gibi hissederdi. Engellilere maaş, para yardımı başladıktan sonra engelli aileler, çocuklarını para olarak görmeye başladılar. Artık her yerde benim engelli çocuğum var, yardım edin diyorlar. Belediyeden, Kaymakamlıktan, Valilikten, Bakanlıktan yardım talepleri arttı. Ama hiç iş isteyen yok. 'Ben engelli ailesiyim, çocuğuma iş kurmak istiyorum' diyen aileler yok. Bu da toplumdaki yargının değişmesini engelliyor. Sorunlarımızın temeli biraz bizden, biraz da insanlarımızdan kaynaklanıyor. Genel anlamda istihdamdan mimari sorunlara varıncaya kadar hep aynı sorunlar tekrar ediyor. Sorunlar kronikleşmiş. Bunları aşmak için yıllardır mücadele veriliyor. Düzelemeler var, anayasadaki son değişiklikle pozitif ayrımcılığa da girildi. Fakat yine yeterli değil. Önemli olan insanların algılarının değişmesi. Türkiye'nin yarıdan fazlasını dolaştım. İzmir kadar engellisinin hayatını kolaylaştıran il çok az.
Engellilere daha önceden sakat dendiğini, sonra özürlü dendiğini en son engelli dendiğini vurgulayan Türen, 'Bu engelli sözcüğü bize tam oturdu. Çünkü engelli engellenendir. Kadınlar da birer engellidir. Çocuklarda birer engellidir. Çünkü yaşam karşısında engellenen kesimlerdir. Bizler engellendiğimiz için engelliyiz' dedi.

'Delik Kova' hikayesi

Türen, hayata farklı yerden bakmadığını söyleyerek, 'Mücadeleye devam ediyorum. Tabii biz engelli olarak hayata 1-0 yenik başlıyoruz. Elimizden geldiğince insanlara engellilerin hazırcı olmadığını, hiçbir şey yapamam mantığının doğru olmadığını insanlara göstermeye çalışıyorum. Her engellinin yapabileceği bir iş vardır. Hatta çok sevdiğim bir hikaye vardır. Ondan bahsedeyim. Bir bahçıvanın 3 kovası varmış. Ama bu kovalardan biri delikmiş ve dereden bahçeye gelene kadar o delikten su boşalırmış. Vardığında da hep yarım kova olurmuş. Diğer kovalar bir gün delik olan kovayla alay etmişler. 'Sen bir işe yaramazsın yarısı suyun yolda dökülüyor' diye. Bunun üzerine kova bahçıvana, 'Beni azat et, ben yarım su getiriyorum' demiş. Bahçıvan da demiş ki, 'Bak bu taraftaki çiçekleri görüyor musun? Senden dökülen sularla bu çiçekler yetişti. 'Yani hayatta herkesin yapacağı bir iş vardır. Yeter ki farkında olalım ve fark ettirelim' dedi.