Ali Budak- Hayvana yönelik şiddet uzunca bir zamandır tartışılırken, hayvan hakları savunucuları ve yurttaşlar tarafından da konuya dair suçlulara daha ağır yaptırımların olmasına yönelik çok sayıda eylem düzenlendi. Hükümete yapılan çağrılarda örgütler ve aktivistler, hayvanlara yönelik şiddetin bir kabahat değil suç olması yönünde taleplerini iletmişti. Meclis’te görüşülmek üzere hazırlanan ve gün içerisinde medyaya yansıyan torba taslakta ise hayvanlara eziyeti önlemek amacıyla hazırlanan taslak, torba taslağa dönüştürüldü. Bu kapsamda hayvanlara işkence yapanlara ve öldürenlere 4,5 yıl, nesli yok olma tehlikesi altında olan hayvanları öldürenlere yedi yıla kadar hapis cezası öngörülüyor.

Torba tasarısını kapsamında neler var?

Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğü’nce 4 Ocak tarihli yazıyla Türkiye genelindeki adalet komisyonu başkanlıklarına görüşe gönderilen 27 maddelik 48 sayfalık taslakla ilgili 30 gün içinde görüş bildirilmesi istendi.

Medyaya yansıyan taslakta yer alan ifadelere göre Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapılan değişiklikler şöyle:
Sahipli veya sahipsiz hayvana acımasız ve zalimce muamelede bulunan veya eziyet eden ya da haklı bir neden olmaksızın öldürene 4 aydan 3 yıla kadar hapis cezası verilecek. Birden çok hayvana karşı bu suçu işleyenin cezası yarı oranında artırılarak 6 aydan 4.5 yıla çıkacak.
Nesli yok olma tehlikesi altında olan bir hayvanı öldürene 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası verilecek. Birden çok hayvana karşı bu suçu işleyenin cezası yarı oranında artırılarak 4.5 yıldan 10.5 yıla kadar hapis olacak.
Hayvanları birbirlerine zarar verecek şekilde dövüştürenler 2 aydan 2 yıla kadar hapisle cezalandırılacak.
Sahipli hayvana karşı işlenen suçlar sahibinin şikayetine, sahipsiz hayvanlara işlenen suçlar ise Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından başsavcılığa yazılı başvurusuna bağlandı. Bakanlık bu görevi bölge müdürlükleri ile il ve ilçelerdeki taşra teşkilatları aracılığıyla yerine getirecek.


Caydırıcı değil

‘TCK’da madde değişikliğine gidilmesi iken yine değişikliğin sadece 5199 sayılı kanunla sınırlı kalması, TCK’ya madde eklemek yerine, bütün yasal düzenlemelerin hayvanları koruma kanununda yapılmış olması çok üzücü oldu’ diyen İstanbul Barosu Hayvan Hakları Merkezi Başkan Yardımcısı Deniz Tavşancıl Kalafatoğlu, ‘Öncelikle bu kadar önemli bir cezai düzenlemenin özel kanun yerine genel kanunda yapılmış olmasını tercih ederdik. Bu tasarıda sahipli-sahipsiz hayvan ayrımı kaldırıldı. Amacımız sahipsiz hayvanların da TCK kapsamına alınması iken, bir de üstüne  sahipli hayvanların da TCK’dan çıkarılarak sahipli-sahipsiz bütün hayvanların 5199 kapsamına alınmış olması büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Zaten sahipli hayvana karşı yapılan eziyete 4 aydan 3 yıla hapis cezası veriliyordu. Bu kapsama sahipsiz hayvanların da alınmış olması sevindirici. Ancak cezanın alt sınırının 2 yıl olmaması, cezanın paraya çevrilmesine ve ertelenmesine yol açacak. O nedenle getirilen ceza caydırıcı değildir. Alt sınırların en az 2 yıl olarak düzenlenmesi gerekirdi’ dedi.

Şikayet hakkı tek bakanlığa verildi

Tasarının belki de en önemli hususunun şikayet hususu olduğunu belirten Kalafatoğlu, şöyle devam etti: Sahipli hayvana karşı yapılan eziyette hayvan sahibinin şikayeti aranmakta iken sahipsiz hayvana karşı yapılan eziyette ise Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın şikayeti aranıyor. Böylelikle kendi hayvanına zarar verebilecek kişiye ceza sistemi çalışmayacak. Bunun yanı sıra, vatandaşların, derneklerin, biz İstanbul Barosu Hayvan Hakları Merkezi’nin şikayet hakkı da ortadan kaldırılıyor. Bu hak, sadece bakanlığa tanınmakta. Böylelikle, bizlerin yaptığı onlarca BİMER ve CİMER şikayetlerinin önü de kesilmiş olacak. Kaldı ki, bugüne kadar kadro anlamında oldukça yetersiz kalan Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın, özellikle İstanbul'da 39 ilçeye bakmakla görevli sadece 2 veteriner Hekimi varken ve ihlallere fiilen yetişemiyorken, bu tasarı ile böyle bir yükün altından nasıl kalkabileceği ise büyük bir soru işaretidir.


Tecavüze 2 bin lirayla ceza muafiyeti

‘Belediyeler, maalesef hayvan haklarını en çok ihlal eden müesseselerin başında gelmektedir’ diyen Kalafatoğlu, ‘Tasarıda belediyelerin ihlallerine karşı özel ve ayrı bir yaptırım getirilmediği gibi, belediyelerin de, hükümetin partisinden olması halinde nasıl bir prosedür işleyeceği muammaya dönüşmüştür. Ülkemizde hayvan hak ihlallerinin başında hayvana tecavüz gelmektedir. Oysa hayvana tecavüz eylemi, yeni tasarıda cezai müeyyide olarak hapis cezası ile cezalandırılmamış, sadece 300 lira olan idari para cezası 2 bin lira olarak yükseltilmiş ve yine kabahat kanunu kapsamında bırakılmıştır. Sapıklık sapkınlık olarak ortaya çıkan hayvan tecavüzüne getirilen bu para cezası, paralellik arz eden çocuk tecavüzlerinin önüne geçilmesine de hizmet etmeyecektir’ dedi.

Yasa, eski halinden daha kötü!

Hayvan dövüştürülmesine de 2 aydan 2 yıla kadar hapis cezası getirilmiş olmasının sevindirici olduğunu ancak hayvanların birbirlerine zarar vermiş olması şartının aranmadığını söyleyen Kalafatoğlu, ‘Hayvan dövüşü, hayvan hakkı ihlali oluşturmaktadır ve zarar görmeleri şartının aranmamış olması, hayvan hakkı açısından daha doğru bir düzenleme olurdu. Kaldı ki, hayvan dövüşü ve başından itibaren çıkarılması hatalı ve tehlikeli olan ırk genelgesi de çok önemli sorunlardır ama bu sorunların tasarıda çözülmüş olması gerekirken üstünden öylesine geçilmiştir. Çünkü her zaman belirttiğimiz gibi; tehlikeli ırk yoktur, münferit bazda insan eli ile tehlikeli hale dönüştürülmüş hayvan vardır. Bu tasarı bizleri mutlu ve tatmin etmedi. Bu tasarıyla, adeta son zamanlarda artan hayvanlara karşı şiddetin toplumdaki infiali önlenmeye çalışılmış, ancak eski halinden daha kötü bir hale dönüşmüştür. Sahipli hayvanın sahibine eziyet hakkı tanımış, sahipsiz hayvanlara karşı islenecek suçlar için de tek şikayet hakkı Bakanlığa tanınmıştır’ dedi.


Tasarı, bu haliyle asla yeterli değil!

Hazır torba yasa kapsamında çıkarılacak bu maddelerin muhakkak TCK’ya madde montesi ile eklenmesi gerektiğine vurgu yapan Kalafatoğlu, sözlerini şöyle tamamladı: Sahipli veya sahipsiz hayvanlara işkence yapan, zehirleyen, döven, dövüştüren, sağlığının veya algılama yeteneğinin bozulmasına sebep olan, yaralayan, aç veya susuz bırakan, gücünü açıkça aştığı görülen fiillere zorlayan, yetkisi dışında cerrahi müdahalelerde bulunan veya cinsel duyguları tatmine yönelik her türlü hareketlerde bulunan, cinsel ilişkide bulunan, her ne suretle olursa olsun fiziksel veya psikolojik acı çektiren, zarar veren kişinin, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır şeklinde olmalıdır. Bu tasarı, bu haliyle asla ihtiyaçları karşılayacak, hayvanları ve haklarını sonuna kadar koruyacak ve topluma huzur ve adalet getirecek bir yasal düzenleme mahiyetinde değildir.

Caydırıcılığı ortadan kaldıracak

Konuyla ilgili görüştüğümüz İzmir Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Gonca Arkoç, şunları söyledi: Öncelikle şunu söylemek istiyorum. Düzenlemenin bu maddeler üzerinden yapılması cezalarda hedeflenen caydırıcılığı ortadan kaldıracak. Ertelemesi ve paraya çevrilmesi mümkün cezai yaptırımlar; her şeyden önce hayvanlara eziyet  edenlerin mutlaka  insanlara özellikle çocuklara aynı kötü muamelede bulunacak hastalıklı kişiler olduğunun gözden kaçırılması anlamına geliyor. Hayvan severlerin uzun zamandır canla başla gösterdiği emekler adına ve canlar adına çok üzücü bir gelişme. Ne yazık ki bu torba yasalar hızlı bir çözüm getiriyor gibi gözükse de işlerlik açısından faydalı olmayacak.

‘Hayvanlara yapılan istismarlar cezasız kalacak’

Bu tasarıda sahipli-sahipsiz hayvan ayrımının kaldırılmasının sadece bu cümle ile kaldığına işaret eden Arkoç, ‘Bu durum faydalı olacak gibi görünse de şikayet konusuna gelince çok büyük bir sorun gündeme gelmekte. Eziyet suçuna  sahipli hayvanlarda hayvan sahibi, sahipsizler de ise orman ve su işleri bakanlığı şikayetçi olacak.  Kendi hayvanına işkence ve kötü muamele eden hayvan sahibinin kendini şikayet etmesi beklenemez. Sahipsiz hayvan için de bakanlığın harekete geçmesi uygulamada zorluk çıkaracak ve iş işten geçmiş olacaktır. Ne yazık ki böyle olacak. Soruşturmanın başlatılmasının sadece bir kurumun şikayetine bağlı olması bu tasarının bence en işlevsiz kısmıdır ve canlar adına üzücüdür. Kesinlikle bu şekilde yapılacak bir yasa sahipsiz hayvanı yine mahkemenin insiyatifine bırakıyor. Birçok istismar cezasız kalacak. Dediğiniz gibi en az iki yıl ertelemesiz ve paraya çevrilemeyecek cezalar getirilmeli. Şikayet şartı ortadan kaldırılmak zorunda. Bu şekilde olursa yasanın hiç bir uygulanabilirliği kalmayacak. Bu şekilde savıcılık isterse Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın şikayeti olmadığı için soruşturma yapmayabilir’ dedi.

‘Yerel yönetimler korunmuş’

Tasarıda belediyelerin ihlallerine yönelik bir önlem olmamasını sorduğumuz Arkoç, şöyle devam etti:  Ne yazık ki yasa koyucu burada yerel yönetimi korumuş. Yetkililerin hayvanlara kötü muamele konusunda görevi ihmal ve kötüye kullanmaları sebebi ile  sıkı gözetim ve denetim altında tutulmalı. Sadece para cezası getirilmesi toplu zehirlemelere, barınaklardaki istismarlara karşı hiç bir önlem oluşturmayacak. Ülkemizde hayvan hak ihlallerinin başında hayvana tecavüzün gelmesi ve bu eyleme yeni tasarıda hapis cezası ile cezalandırılmayarak, verilen idari para cezası 300 liradan 2 bin liraya yükseltilmesinin ve tasarının genel hali her şeyden önce bizim toplumumuzun gelenek ve göreneklerine de aykırıdır. Böyle bir ahlaksızlığın bu şekilde meşrulaştırması  bahsettiğiniz gibi caydırıcılıktan uzaktır. Mutlaka bu yanlıştan dönülmelidir.

Hayvanların yaşam hakkı okullarda öğretilmeli

Hayvan dövüştürülmesine de 2 aydan 2 yıla kadar hapis cezası getirilmesi konusuna da değinen Arkoç, ‘Hayvanların birbirine zarar verme şartının aranmaması gerekmektedir. Tabi ki hayvan dövüşü hayvan hakkı ihlallerinin en önemlilerinden biridir. Hayvan dövüşlerine folklorik açıdan bakılması yanlışından dönülmesi gerekmektedir. Öncelikle hayvan sevgisi ve hayvanların yaşam hakkının tıpkı insanlar gibi olduğunun öncelikle okullarda öğretilmesi gerekir. Bu konuda kamu spotları da oluşturmalıdır. Toplumumuzun değer yargılarında etkili olması sebebi ile diyanet işleri, müftülükler de bu konuda çalışmalar yapmalıdır’ diye konuştu.