İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ve çalışma arkadaşlarının "çete üyeliğiyle" itham edildiği iddianame, savcılığın “tarihe not düşen” mütalaasıyla yerle bir oldu.


2 Mayıs 2011 sabahı İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne düzenlenen operasyonla gün yüzüne çıkan ancak tohumlarının bu tarihten bir yıl önce atılmaya başlandığı anlaşılan kumpas davası, 27 Şubat 2017 günü İzmir 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği beraat kararıyla son buldu.  

 

Çete de yok suç da yok


Aralarında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun da bulunduğu 130 sanık,  soruşturma kapsamında öne sürülen 15'i ihaleye fesat karıştırmak suçuna ilişkin 24 ayrı eylemin tamamından da aklandı. Mahkeme, Savcı Zafer Sercan Yetişer’in 26 sayfalık mütalaasının ardından verdiği kararla, “çete” iddiasını tümüyle ortadan kaldırdı. Bazı sanıkların 14 aya varan süreyle cezaevinde kaldığı 6 yıllık zorlu süreç, Mahkeme Başkanı Tamer Bulam'ın tüm sanıklar için beraat hükmünü okumasıyla, yerini sevinç gözyaşlarına bıraktı.

Savcı Zafer Sercan Yetişer'in hazırladığı mütalaa, sadece Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ve çoğunluğunu belediye çalışanlarının oluşturduğu 129 sanığı aklamakla kalmadı; soruşturma aşamasından itibaren davada rol alan emniyet ve yargı mensuplarının hukuk dışı tutumlarını da tüm detaylarıyla gözler önüne serdi.  

Savcı işe soruşturmanın usulünü de belirleyecek olan esas iddiayı; suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün var olup olmadığını sorgulayarak başladı.
 

Savcı, çete iddiasını böyle çökertti


Savcılık mütalaasında,  TCK 220 maddesi anlamında bir örgütten bahsedebilmek için gerekli unsurlar tek tek sıralanarak önce “çetenin” tanımı yapıldı ve ortada bir örgüt bulunmadığı sonucuna ulaşılarak, "Sanıkların Belediye Başkanı ile belediyenin sair çalışanları olmaları sebebiyle, aralarında bulunan mevzuattan kaynaklanan, zaten olması gereken ve beklenen hiyerarşik ilişkinin, TCK 220 maddesinin aradığı hiyerarşik ilişki kavramı ile ilgisinin bulunmadığı değerlendirilmiştir” denildi.

 

Tek bir suç unsuru bulunamadı


Suç işlemek amacıyla kurulduğu varsayılan ama aslında olmayan örgütün(!) işlediği öne sürülen suçlar arasında;

 
- Çankaya 10 No'lu otoparkının 10.02.2011 tarihinde yapılan kiralama ihalesine fesat karıştırmak,

- Emek Şenliği kutlamaları çerçevesinde 04.02.2011 tarihinde yapılan Şevval Şam konser alım ihalesine fesat karıştırmak,

- Öğretmenler Günü sebebiyle şal dağıtımı için yapılan alım ihalesine fesat karıştırmak ve aynı kapsamda "edimin ifasına fesat karıştırmak",

- Seferihisar ilçesinden alınan mandalinaların bedelinin Grand Plaza A.Ş.'ye ödettirilmesi suretiyle "güveni kötüye kullanmak",

- Buca Toplu Konut yapım işinde "güveni kötüye kullanmak", "imar kirliliğine sebep olmak" ve "edimin ifasına fesat karıştırmak" gibi anlaşılması güç iddialar yer alıyordu.

 

Zehirli ağacın meyvesi de zehirli olur


24 madde halinde sıralanan tüm iddiaları ele alan Savcı, soruşturmanın başından itibaren yapılan hukuksuzlukları da tek tek sıralayarak tüm sanıkların beraatını istedi.
 

Deliller hukuka aykırı toplandı


"Zehirli ağacın meyvesi de zehirli olur" ilkesinden hareketle "hukuka aykırı delillere dayandırılmış bilirkişi raporlarına itibar edilmesi mümkün değildir" diyen Savcı, "TCK 220 maddesi anlamında suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt bulunmadığına karar verildikten sonra, gizli tanık beyanlarının da delil olarak kullanılamayacakları ve işbu dosya açısından da hiçbir hukukiliğinin kalmadığı değerlendirilmiştir" ifadesine yer verdi.

 

Belediye şirketlerinin amacı ticaret değildir


Başkan Aziz Kocaoğlu ve bürokratlarının trajikomik bir şekilde suçlandığı eylemler arasında  "Öğretmenler Günü" nedeniyle şal dağıtımı için yapılan alım ihalesi ve Seferihisar'da üreticinin elinde kalan mandalinaların belediye şirketi Grand Plaza A.Ş. tarafından satın alınarak  öğrencilere ve dar gelirli ailelere dağıtılması da yer alıyordu.

Savcı Zafer Sercan Yetişer'in hazırladığı mütalaada, bu iddiaları boşa çıkaran ifadeleri Başkan Aziz Kocaoğlu'nun ilk günden bu yana söylediklerinin teyidi niteliğindeydi:

"Belediyelerin şirket kurmalarındaki amaç ticaret yapmak değil, belediyenin varlık sebebi olan görev ve hizmetleri yerine getirmektir. Şirketlerin mal varlığı, belediyenin mal varlığıdır. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin iştiraki olan şirketler tarafından şal vb. malzeme alınması da, alımı yapılan şalların dağıtımının Belediye tarafından gerçekleştirilmesi de, hukuka aykırı bir yön taşımamaktadır. Sanıkların, şal vb. üretimi ve teslimi yapan kooperatiflerle bir menfaat ilişkisi içinde oldukları ispatlanamamıştır. Dar gelirli vatandaşlara mandalina dağıtımında ne belediyeye, ne bağlı şirkete, ne de bir başkasına haksız kazanç ispatlanamamıştır."


İş deneyim belgesi oranının yüksek tutulması suç olamaz

İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin Balkan Halk Dansları Festivali'ne ilişkin hizmet alım ihalelerine fesat karıştırma iddiasıyla suçlanmasına neden olan eylemlerden biri de, katılımcılardan istenen "iş deneyim belgesi" oranının yüksek tutulmasıydı. Savcı'nın bu konudaki tespiti, Büyükşehir Belediyesi'nin suç işlemek bir yana, işini ne kadar doğru yaptığının da ispatı niteliğindeydi:

"İş deneyim belgesi oranının yüksek tutulması, yasanın verdiği sınırlar dahilinde, işin daha vasıflı görülmesi için yapılan yetki inisiyatifidir. Suç olarak kabulü  mümkün değildir. İşi yapabilecek ile işi yapamayacak isteklilerin aynı ihaleye katılmaları için şartname hazırlanması, emek, masraf ve zaman kaybı da getirecektir."

"…Dolayısıyla, işbu eylem başlığı altında iddianameye konu edilen ihaleye fesat karıştırma suçunun da oluşmadığı kanaatine varılmıştır."


"Şevval Sam" konseri için ihale gerekmez

Emek Şenliği kutlamaları çerçevesinde 04.02.2011 tarihinde yapılan Şevval Şam konserinin alım ihalesine fesat karıştırıldığı iddiası da, Savcı'nın "Özel olarak seçilen, tek bir sanatçının konser vermesi amacıyla yapılan ihalede, doğrudan temin usulünün seçilmesi hukuka aykırı değildir" tespitiyle  son buldu.


Buca Toplu Konutları'nda kamu zararı yok

Buca Toplu Konut yapım işinde "güveni kötüye kullanmak", "imar kirliliğine sebep olmak" ve "edimin ifasına fesat karıştırmak" iddialarına ilişkin mütalaada, toplu konutların projesi yapılıp ihaleye çıkarıldığı tarihte yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine göre ilgili meslek odaları tarafından onay alındığı belirtildi. İşin tamamlanması sonrası Yangın Yönetmeliği'nin değişmesinden dolayı binaların dışından ilave yangın merdiveni yapılması zorunluluğu ile yeni bir ihale yapıldığı, bu durumda da bir kamu zararından bahsedilemeyeceği ifade edildi. 2009 yılındaki Sayıştay raporlarına da atıf yapılarak, söz konusu raporlarda böyle bir kamu zararının tespit edilmediği vurgulandı.


Belediye Başkanı ihaleyi iptal edebilir

Çankaya 10 Nolu katlı otoparkının kiralama ihalesinin iptal edilmesi nedeniyle ihaleye fesat karıştırma iddiasına ilişkin “delillerin hukuka aykırı elde edildiği” belirtilerek, "Bilirkişi raporunda da CMK 135 ve 140 maddeleri ile elde edilen kayıtlara dayanıldığı görülmüş 'zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir' ilkesinden hareketle, bu bilirkişi raporunun da delil olarak kabulü mümkün değildir" denildi. Ayrıca ilgili kanun ve Sayıştay Genel Kurulu kararı çerçevesinde Belediye Başkanı’nın ihaleyi iptal etmesinin hukuka aykırı bir yanı olmadığı vurgulandı. Savcı, bu eylem başlığı altında iddianameye konu edilen ihaleye fesat karıştırma suçunun oluşmadığı kanaatine vardı.  

Avukatların katılımı olmadan ve polislerin nezaretinde yapılan teşhis işlemlerinin delil kabul edilmesi gibi usulsüzlüklerin yanı sıra, ihalelerle ilgili şikayetçi olmaması, tanık ifadelerinin sanıkların savunmalarını doğrulaması da mütalaada yer aldı.

Savcılığın bir diğer önemli tespiti ise soruşturmanın ve delil toplama işlemlerinin hukuk dışı yöntemlerle yapıldığıydı.

 “Mahkeme dosyasının CMK 135 ve 140 maddelerine göre alınan tüm kararlarının içeriğine bakıldığında, gerekçe olarak her defasında ve sadece suç işlediğine dair kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilme imkanının bulunmaması ibaresinin kullanıldığı görülmüş, görülen kuvvetli suç şüphesi sebeplerinin ve elde edilen somut delillerin nelerden ibaret olduğu belirtilmediği gibi, hangi delillerin neden yetersiz kaldığı hususuna da açıklık getirilmemiştir. Bu kararların çoğunda, kararın dayanak belgesinin emniyet yetkililerinin hazırladığı rapordan ibaret bulunduğu da görülmüştür.

Örgüt yöneticisi denilerek alınan kararlar ile elde edilen kayıtların, katalog suçlardan olmayan Örgütü Üye Olmak (TCK 220/2), Örgüte Yardım Etmek (TCK 220/7), Edimin İfasına Fesat Karıştırmak (TCK 236), Görev Gereklerine Aykırı Hareket Etmek (TCK 257), Güveni Kötüye Kullanmak (TCK 155/2), İmar Kirliliğine Neden Olmak (TCK 278, 279, 281) suçları ile ilgili kullanılmasının hukuka aykırı olduğu da nazara alınmıştır."

Mütalaanın sonuç bölümünde ise şu ifadeler dikkat çekiyor:

"Bu açıklamalar ışığında, iddianameye dayanak teşkil eden soruşturma boyunca alınan ve CMK 135 ile CMK 140 maddelerine ilişkin bulunan tedbir kararları ile temin edilen kayıtların, hukuka uygun olmayan suretle elde edilmiş deliller oldukları sonucuna varılmıştır.

Bu çerçevede;

— CMK 135 maddesine göre elde edilen iletişimin tespiti tutanakları ile CMK 140 maddesine göre elde edilen teknik araçla izleme tutanaklarının bizatihi delil olarak kullanılamayacakları,

— CMK 135 maddesine göre elde edilen iletişimin tespiti tutanakları ile CMK 140 maddesine göre elde edilen teknik araçla izleme tutanaklarının sorulması suretiyle alınan tanık ifadelerinin hukuki bir değer taşımayacağı,

— CMK 135 maddesine göre elde edilen iletişimin tespiti tutanakları ile CMK 140 maddesine göre elde edilen teknik araçla izleme tutanaklarının, bilirkişilere verilmesi suretiyle hazırlanan bilirkişi raporlarında kullanılması ve bilirkişi raporlarına dayanak yapılmasının hukuki bir değer taşımayacağı sonucuna varılmıştır. "

Hile yok, fesat yok, örgüt yok!

Sonuç olarak, İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin hiçbir ihalesiyle ilgili fesat karıştırma suçu işlenmediği, hile yapılmadığı, suç işlemek amacıyla örgüt kurulmadığı, sahtecilik, güveni kötüye kullanmak, imar kirliliğine neden olmak gibi iddialara neden olacak bir suç unsurunun bulunmadığı önce savcılık mütalaası, ardından 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nin beraat kararıyla kanıtlanmış oldu.