Jülide Yurteri Şehitoğlu-Gaziemir'deki eski Aslan Avcı Kurşun Fabrikası arazisinde bulunan radyoaktif atıkların temizlenmesi çalışmalarına devam eden firma yetkilisi Emanet, halkın nükleer ve radyoaktivite konusundaki bilgisizliği nedeniyle gereksiz bir korku yaratıldığını belirtti. Radyoaktif temizliği, TAEK gözetim ve denetiminde mayıs ayı başından bu yana yürüttüklerini aktaran Serhat Emanet, yapılan çalışmalar sonucunda risk düzeyinin yüksek olmadığının anlaşıldığını belirterek İzmirliye rahat olun mesajı verdi. Turanlar Çevre A.Ş., körfezdeki gemilerin atıklarını da Rayda isimli gemiyle topluyor. Emanet, "Mart 2013'te gemi söküm için Aliağa'ya gelen İtalyan bandralı Alba gemisinin fırtına yüzünden oluşan yırtık nedeniyle içindeki bin 500 tonluk petrol çamuru 5 kilometre boyunca Çandarlı sahillerine yayılmıştı. Oysa, İzmir'de o tarihte böyle bir gemi hizmette olsaydı Gemi Söküm Tersanesi'nde bekleyen geminin atıklarını toplayacak ve böylesi bir çevre felaketinin de önüne geçilmiş olacaktı. Satın aldığımız gemiyle kirlilik ve sızıntıdan kaynaklanan deniz kirliliğine de müdahale edebileceğiz' dedi.

2005'ten beri çevre alanında hizmet verdiklerini aktaran Serhat Emanet, Petkim'in imha tesisiyle anlaşmalı olduklarını dile getirerek, şu bilgileri paylaştı: "Bu işe başlarken İzmir'in tıbbi atıklarını almak için başladık. Devlet, 2015'in Ocak ayında 10 tonun üzerindekilerin yakılmasını zorunlu hale getirecekti. 'Bir il, 10 ton tıbbi atığı geçiyorsa, üretmiş olduğu tıbbi atığı yakmak zorundadır' diyecekti. Dedi zaten de, baktı ki sonradan birçok il bunu beceremiyor, yakmak konusunda sıkıntı var, bu projeyi rafa kaldırdılar. En azından bir sene daha idare edelim dendi. Biz de bu kanun için bir proje oluşturduk. Petkim' in çok büyük bir yakma tesisi var. Petkim, kendi atığını yakmak üzere kurmuş ama çok büyük bir tesis. Biz dedik ki Petkim'e, sen bunu ne kadar çalıştırdın, diyelim 5 bin ton işlemiş, tamam dedik kalanını biz çalıştıralım, bizi işletme ortağı olarak al ve bize kota ver. Verirsin vermezsin, yaparsın yapmazsın, Petkim kurulalı 49 sene olmuş, ilk defa böyle bir işi yaptı, ikna ettik. Tabii çok uzun sürdü. Dört ay boyunca yazılı hale getiremediler, böyle bir şeyi hiç yapmadıkları için formatları yok. Bilmiyorlar. Bizim yazdığımız şeyi hukuka soruyorlar, muhasebeye soruyorlar, avukatlar geliyor, herkes geliyor... Tamam dedikten sonra, dört ay boyunca yazma işlemi sürdü. Nihayet bugün biz 18 bin tonluk kapasitesinin 12 bin tonunu kullanma hakkına sahibiz.

'Petkim ile 10 yıllık sözleşme yaptık'

Yılbaşından sonra muhtemelen arıtma çamurlarının yakılmasına geçilecek. 11 tane organize sanayi var, 2 serbest bölge var bunların arıtmaları var, bir sürü devlet tesisi var, bir sürü fabrika var, bunların hepsinin arıtmalarından çıkan çamurlar var ve bunların yakılması gerekiyor. Yakma tesisi en yakın Kocaeli'de var İzeldaş, sonra İzmir'de Petkim var. Biz tıbbi atık işlemini yapabilelim diye Petkim'e böyle bir şey önerdik. Onlar da bakımdaydı, yeni bitirdiler. 10 yıllık bir sözleşme yaptık, 10 yıl boyunca bu kapasite bizim. Bazı bölümlerinin de kapasite artırımına giderek yatırımı da biz taahhüt ettik.

'İzmir'de yakılacak çok atık var'

Yatırımla ilgili ne kadar bölümü varsa biz yaptıralım, 18 bin değil de 58 bin yakalım dedik. Onlar da yönetime sundular, kabul edildi. Onların biraz kendilerinde tamirat tadilat işleri var, bir de Çevre Bakanlığı'ndan kodlarını işliyorlar; ' Şu kodları yakmak istiyoruz' diye. Dolayısıyla bizim Petkim ile de böyle küçük bir ortaklığımız var. Çevreci yanımız ortaya çıksın diye söylüyorum, İzmir'de yakılması gereken çok atık var."

Firma, 400 ton depolama kapasitesi bulunan 'Rayda' adlı atık toplama gemisiyle Çeşme'den Çandarlı'ya kadar 180 kilometrelik alandaki gemilerin katı ve sıvı atıklarını toplayacak, geri dönüşümünü ya da bertarafını sağlayacak. Emanet bu işe başlamalarını şöyle anlattı: "Biz şirket olarak devamlı yapılmayanı, olmayanı yapmak istedik. Gaziemir'deki sahaya başladıktan sonra, hemen hemen aynı zamanlardaydı aslında, atıkla ilgili İzmir'de ne yapılabilir, daha farklı ne gibi büyük bir proje yapılabilir diye araştırırken, bu gemiyi ve körfezde böyle bir lisansın olmadığını gördük. Çevre İl Müdürlüğü'nün bu konuda çok hassas davrandığını ve lisans vermediğini öğrendik. Gemiyi kiraladık, lisansa başvurduk, 2-3 ay boyunca lisans ile uğraşırken geminin sahibi, 'Ben gemiyi satacağım' dedi, biz de alalım dedik. Aslında biz gözü kara bir şekilde, çok derinlemesine vakıf olmadan girdik bu işe. Atığı biliyorduk ama denizdeki atığı bilmiyorduk. Sonuçta başladık, nihayetinde lisansımızı da aldık. 2014-01 lisans nomuz; ama 2005'e kadar lisans yok. Dolayısıyla İzmir'de tek lisanslı atık toplama izni olan gemi bizde."

Denizdeki atık işinin çok farklı olduğunu vurgulayan Serhat Emanet, "Denizde yapılan atık toplama işlemi, gemi trafiğini çok rahatlatıyor. Yılda 6 bin gemi Aliağa'ya, 5 bin gemi İzmir Körfezi'ne gelmiş. 6 bin geminin bir anda gelip yükünü boşaltması mümkün değil. Yük boşaltmayla birlikte atığını verme zorunluluğu var. Her yerde atık kabul tesisi yok. Diyelim ki Aliağa'da 11 tane liman var. Bu 11 limandan herhangi birine yanaştığında atık kabul tesisi yoksa beklemek zorunda. Atığı tutmak zorunda ya da dönüşte Atina'da Pire Limanı'na veririm demek zorunda.

'Kaçan para, Türk ekonomisinden kaçıyor'

Çevre İl Müdürlüğü diyecek ki gemilere, 'Atığınız var mı beyan edin'. Bunun minimumu 3 metreküp. 3 metreküpün parasını ödeyin diyecekler. Yani daha önce atık gemisi olmadığı için bunların yarısı, iki bin gemi bile kaçmış olsa, Türk ekonomisinden kaçtı bu para. Sonuçta bir fatura keserek, bir KDV ödetiyoruz devlete ve ikincisi böyle bir gelir kapısı açmış oluyoruz. Bizim gemimizde tank yıkama temizlik işi de var. Tank temizliği yapıyoruz. Onun o pis suyunu da alıyoruz. Dolayısıyla o tankı kullanabiliyor, tekrar yükleyebiliyor. Diyelim ki kömür getirdi, buğday yükleyecek, arpa yükleyecek; yükleyemiyordu. Tankın temizlenmesini istiyordu Divan Başkanlığı. Denizde atık işi çok farklı bir iş. Mesela şimdi özellikle gemi söküm tesislerinin atıkları bir şekilde çıkıyor. Onlar da kendi çıkaramadıklarını bize vermek zorunda kalacaklar. Bu da neden olacak? Mart 2013'te gemi söküm için Aliağa'ya gelen İtalyan bandralı Alba gemisinin, fırtına yüzünden oluşan yırtık nedeniyle, içindeki bin 500 tonluk petrol çamuru 5 kilometre boyunca Çandarlı sahillerine yayılmıştı. Oysa İzmir'de o tarihte böyle bir gemi hizmette olsaydı Gemi Söküm Tersanesi'nde bekleyen geminin atıklarını toplayacak ve böylesi bir çevre felaketinin de önüne geçilmiş olacaktı. Satın aldığımız gemiyle kirlilik ve sızıntıdan kaynaklanan deniz kirliliğine de müdahale edebileceğiz."

Türk gemilerinin yanı sıra yurt dışından gelen gemilerin de atık toplama hizmetlerinden yararlanacağını ve bu yatırımın ülkeye büyük katma değer sağlayacağını belirten Serhat Emanet, gemilerden alınan bazı atıkların geri dönüşümünün yapılarak hammaddeye çevrileceğini, ülke ekonomisine ciddi katkı sağlanacağını ifade etti. Emanet, "Önümüzdeki dönemde marinalar ve balıkçı barınaklarında, mavi bayrak uygulamasıyla beraber, buradaki bütün yatların ve deniz taşıtlarının atıkları kontrol altına alınacak ve düzenli bir şekilde bertaraf edilecek. Bu çözümle beraber deniz kirlenmesi riski ortadan kalkacak. Ortaya çıkacak potansiyele göre de yeni gemi satın alımları gündeme gelecek. Çevre İl Müdürlüğü onay verirse bir projemiz var. Balıkçı barınakları, çekek yerleri İzmir'in Karaburun'dan tutun da Çandarlı'ya kadar olan denizle ilgili küçük büyük yerleşmelerinde küçük küçük atık kabulleri yapıp, sonra gidip onları gemiyle toplayacağız."


'İzmir Körfezi çıkmaz sokak'

İzmir Körfezi'nin çıkmaz bir sokağa benzediğini aktaran Serhat Emanet, körfezin temizliğine ayrıca çok önem verilmesi gerektiğini vurgulayarak şöyle konuştu: "İzmir Körfesi çok ilginç bir yer, çıkmaz sokak. Akarsu olsa deniz kendisini temizleme şansına sahip. Açık denizde hem dip akıntısı hem üst akıntı var. Başka denizlere bir özen gösteriyorsak İzmir'de üç özen göstermemiz gerekiyor. Attığımız burada kalıyor, bunun herhangi bir şekilde geri dönüşümü olmuyor. Temizlenmesi çok zor oluyor. Biz de bu işin küçük de olsa bir tarafı olduk. İzmir'e hizmet vereceğimizden ötürü mutluyuz."

'Toplumda nükleer enerji ve radyoaktiviteyle ilgili eğitim çok düşük'

Gaziemir'deki kurşun fabrikası ile ilgili Çernobil benzetmeleri konusunda açıklamalarda bulunan Serhat Emanet, burada kendilerine yapılan baskının bilgisizlikten olduğunu vurgulayarak şöyle konuştu: "Biz zaten sürece sonra dahil olduk. Dahil olma sürecimizi anlatayım size. Burada tek yetkili merci, bir devlet kurumu olan Atom Enerji Kurumu. Atom Enerji Kurumu 35 adet firmanın yeterliliğini vermedi. Biz 36. firma olarak gittik, biz dahil olduğumuzda ortam kötüydü. Temizlikle ilgili adım atılamıyordu, Atom Enerji Kurumu firmaları istemiyordu. Bunlar bu işi yapamaz, yeterliliğe sahip değiller diyordu. Biz tabii başladık, firmayla protokol yaptık, protokolü Atom Enerji Kurumu'na götürdük. Atom Enerji Kurumu bizi aldı masaya yatırdı, 'Şunları şunları yapabilir misiniz, şu yatırımları yapabilir misiniz?' dedi, 'Yaparız' dedik. Biz onların uygulamış olduğu projedeki her aşamayı tane tane yerine getirdik. Çevre İl Müdürlüğü'nün denetimi, TAEK'in gözetimi ve refakati ile işi % 90 seviyesine kadar getirdik. Bu işe Çernobil denilmesi, bu işin bu kadar büyütülmesi doğru mudur? Bana sorarsanız doğru değildir. Bizde radyoaktiviteyle, nükleer enerji ile ilgili bilgi düzeyi çok düşük. Tamamen kulaktan dolma bilgiler var. Orada mevcut bulunan radyoaktivite, insan sağlığına zararlı bir radyoaktivite değil. Yani temizlenmesi gerekiyor mu, evet, ama ölçümler belli. Atom Enerji Kurumu'nun ölçümlerine her zaman bakabilirsiniz."

Ortalığın bu temizleme aşamasında toz duman oluşuyla ilgili de açıklamarda bulunan Emanet, bu toz dumanın sadece devletin atığın üzerine örttüğü toprak olduğunu anlattı: "Orada çok sıkıntılı bir durum var. 5.7 trilyon bu adamlara ceza kesildi. Bu iş mayısta bitmezse bir daha kesilecek. Orada 30 metre yüksekliğinde, yaklaşık 20 bin metrekare çapında bir toprak yığını var. Ama bunu devlet ne yapmış? Çernobil lafları çıktıktan sonra üzerine 1,5 - 2 metre daha tünellerden çıkan topraklardan koymuşlar. Bunu devlet yapmış. Üzerini kapatarak, bir çadır gibi kaplamışlar. O toprak biz kaldırırken çıktı. O ham toprak her yerden çıkan toprak. İçinde bir kimyasal atık, radyoaktivite atığı yok. O günden sonra zaten bir daha toprak çıkmadı. Tozun önlenmesiyle ilgili kısım, tabii bunlar maliyetli işler. Atıktan toz çıkması zaten mümkün değil, atık ağır. Toz çıkıyorsa bilin ki toprak. Bu zaten Çevre İl Müdürlüğü'nün bilgisinde. Tamam dediler sıkıntı yok, zaten bu bizim attığımız toprak."

'Halk yanlış bilgilerle korkutuluyor'

"Toplumda tehlike algısı oluştuktan sonra orada oluşacak her türlü kirden, gürültüden herkes rahatsız oluyor. 28 sene o potanın başında çalışmış, oradan emekli olmuş adamla konuştuk. Adam 70 yaşına girmiş hiçbir şeyi yok. Radyoaktivite olsa, ilk etapta ona dokunan insan etkilenecek. Oradaki insanlara sağlık taraması yapılmış. Burada toplumu yanlış bilgilendiriyoruz. Atom Enerji Kurumu'na açın telefon, vatandaş olarak sorun. Ben bu sahanın dibinde oturuyorum, bir tehlike varsa taşınayım deyin. Bir bardak suda fırtına koparıp, ölüyoruz, biz mahvolduk, tavuklarımız öldü değil de daha bilimsel yollardan araştırma yaptığımızda, en ufak bir radyoaktivite ile ilgili bir sağlık sorunu yok. Mayısta bitecekti, biz yılbaşında bitireceğiz. Temizledikten sonra Atom Enerji Kurumu'ndan temizlenmiştir, risk yoktur raporunu alacağız."

'İzmir'de en düşük radyoaktivite Gaziemir'de'

Serhat Emanet eline bir kurşun alarak kurşundaki radyoaktivite hakkında şöyle konuşuyor: "Bu bildiğiniz kurşun. Radyoaktivite cihazının gösterdiği 0005, şu ortamda radyoaktivite var. Bu bizim sahada 60 çıkıyor, Konak'ta 80 çıkıyor, Çeşme'de 100 çıkıyor, Aliağa'da 150 çıkıyor. Saha dediğim, o ölçüm, sahanın içinde yapılıyor. TAEK'in sitesine girelim, yerel ölçümlere bakalım. İzmir dört noktadan ölçülüyor. Gaziemir, Konak, Çeşme ve Aliağa. Gaziemir'in ölçümünü yapan algılayıcı dedektör, bizim sahanın içinde. Gaziemir'i değil de bizim sahayı ölçüyor aslında ve İzmir'in en düşüğü çıkıyor. Başladığımız günden beri böyle ve biz buna müdahale edemiyoruz. Atom Enerji Kurumu'nun o dakika, oradan aldığı veriler. Bizim müdahalemize açık bir şey değil. Şu kurşunla çok benzeyen tıpta radyoaktivite içeren röntgen cihazlarının, sularının, kanser hastalarının kullandığı ilaçların saklandığı saklama kapları var. O madde de radyoaktiviteyi emiyor, kurşun gibi. Baktığınızda kurşunla ayırt edilemiyor. Çalışanlarımızın ayda iki kere kanları alınarak radyoaktif değerler ölçülüyor, kontrol için TAEK'e gidiyor ve hiçbir sıkıntı çıkmıyor. İzmir halkı rahat etsin, huzurlu olsun."