AB ile Türkiye arasında imzalanan Geri Kabul Anlaşması sonrasında, Yunanistan'dan gönderilen ilk mülteci kafilesi geçen yıl 4 Nisan'da Dikili'ye ulaşmıştı. Anlaşma birinci yılını geride bırakırken Halkların Köprüsü Derneği yaptığı basın toplantısı ile anlaşmanın utanç vericiliğini koruduğunu belirterek iptalini istedi ve devletleri mültecilerle ilgili sorumluluk almaya çağırdı.


Geçtiğimiz yılın 18 Mart'ında Türkiye ile Avrupa Birliği arasında imzalanarak yürürlüğe giren ve 4 Nisan'da mültecilerin Türkiye'ye iadesi ile uygulamaya konulan Geri Kabul Anlaşması birinci yılını doldurdu.
Bir yıllık süreçte mülteciler pek çok kez hak ihlalleri ile karşı karşıya kalırken, anlaşma belirlediği hedeflerin çok uzağında kaldı. Avrupa Komisyonu rakamlarına göre bir yılda Yunanistan'dan geri gönderilen insan sayısı 1,487 iken Türkiye'den AB ülkelerine ise sadece 3,565 Suriyeli alındı.

Türkiye'ye gönderilen mülteciler ise geri gönderme merkezlerinde avukatlarla yaptıkları görüşmelerde Yunanistan'ın başka bir adasına götürülecekleri söylenerek vapura bindirildiklerini söylediler. Türkiye'ye gönderilmek istenmeyen mülteciler yaptıkları eylemlerle ve açlık grevi ile tepkilerini gösterdi. 10 Mart 2016'dan bu yana Türkiye'den Yunanistan'a geçen mülteciler Yunan Adaları'nda merkezlere yerleştiriliyor ve Türkiye'ye geri gönderilmek üzere bekletiliyorlar.

Yine anlaşma ile 2016-2017 yılında Türkiye'ye verileceği taahhüt altına alınan 3 milyar euronun henüz yaklaşık 750 milyonu ödendi. Anlaşma ile birlikte Ege Denizi'ndeki AB Sahil Güvenlik Birimi Frontex ekipleri ile birlikte güvenlik önlemleri arttırıldı. Anlaşma, Ege Denizi'ndeki mülteci geçişlerinin büyük oranda azalmasına sebep olsa da bu sefer daha tehlikeli güzergah olan Kuzey Afrika-İtalya rotası tekrar canlandı. Bu süreçte Akdeniz'de yüzlerce mülteci yaşamını yitirdi.

Halkların Köprüsü Derneği, birinci yılını dolduran anlaşma ile ilgili basın toplantısı düzenledi. Dernek binasında gerçekleşen basın toplantısında basın metnini okuyan Dernek Başkan Yardımcısı Yıldırım Şahin, anlaşmanın tarihe bir utanç anlaşması olarak geçtiğini belirterek anlaşmanın tıkandığını vurguladı.


'AB mültecilere insani çözüm sunmadı'


Anlaşmanın mültecilerin hakkını arama hakkını elinden aldığını da dile getiren Şahin, "İnsan hakları ve varsa AB değerleri büyük bir erozyona uğradı. Mülteci meselesini AB sınırları dışında tutma politikası insan hakları temelli politikaları sildi. Sonuç olarak, bu anlaşma 1 yıl sonra, anlaşmanın imzalandığı gün kadar utanç vericidir. AB mültecilere hiçbir insani çözüm sunmamıştır. Sorun olduğu yerde durmaktadır. Sadece kısmen ve şimdilik AB sınırları dışındaymış gibi yapılmaktadır. AB, mültecilerin Türkiye'deki durumuna sorumluluğu paylaşmamak üzere gözlerini kapatmıştır" dedi.
 

'Türkiye güvenilir ülke değil'


Anlaşmanın aksine Türkiye'nin mülteciler açısından güvenli bir ülke olmadığına da değinen Şahin şunları söyledi: Türkiye Avrupa dışından hiç kimseye mülteci statüsü vermemektedir. 3.5 milyon Surieyeli Türkiye'de geçici koruma altında, misafir statüsündeler. Diğer ülkelerden gelen yüzbinlerce insanın durumu daha da kötüdür. Hiçbirinin mülteci başvurusu kabul edilmemektedir. Mülteciler, siyasi koz olarak kullanılmaya devam edilmektedir.
 

Devletlere sorumluluk çağrısı


Başta Suriye'de askeri varlık gösteren devletler olmak üzere tüm devletleri mülteciler ilgili sorumluluk almaya çağıran Şahin "AB ülkeleri, göçmen ve mültecileri "içerideki düşman" olarak tanımlayan söylem ve politikalardan vazgeçmelidir. Mülteci ve göçmenler için sınırlar açılmalı ve güvenli geçiş sağlanmalıdır. Türkiye, Suriyelilere ve diğer ülkelerden gelmiş olan tüm mültecilere mülteci statüsü vermelidir. İsteyenlere vatandaşlık yolu açılmalıdır. Birlikte yaşam (sosyal entegrasyon) için vatandaşlık dışındaki kalıcı oturma izni gibi vatandaşlığa en yakın güvenli hukuki statüler uygulanmalıdır. AB-Türkiye ilişkisi, mülteciler üzerinden yürütülen kirli pazarlığın dışına çıkarılmalı açık ve şeffaf zeminlerde demokrasi ve insan hakları alanlarında ilerleme temelinde yürütülmelidir" dedi.